Osmanlı Devleti’nde, Miri Toprak
Sistemi’nin esasını Tımar Sistemi oluşturmaktadır. Tımar, Osmanlı Devleti’nden
önce var olan bir sistemdir. Belirli bir görev karşılığı ve devlete yapmış
olduğu iyi hizmetlerinden dolayı kişilere tahsis edilen ve senelik geliri yirmi
bin akçeye kadar olan dirliklere tımar, kendisine böyle imkânlar sağlanan
kişiye de sipahi denmektedir.
Tımar Sistemi, Osman Gazi ile birlikte
başlamış, Kanuni Sultan Süleyman döneminde en üst seviyeye ulaşmış ve 1839
tarihinde, Tanzimat Fermanı’yla ortadan kaldırılmıştır. Tımar Sistemi’nin en
önemli özelliklerinden biri, tımar topraklarından faydalananların, bu
topraklardan ancak geçici olarak yararlanmaları hususudur. Bu husus, toprağı
işleyenlerin durumlarına göre belirlenmektedir. Tımar Sistemi’nde iki taraf
mevcut olup, bunlar sipahi ve reayadan ( köylüden ) oluşmaktadır. Birbirlerine
karşı münasebetleri, kanunlarla düzenlenmiştir. Ne sipahi ve ne de reaya, bu
toprakların mülkiyet hakkına sahip değildir.
Mülkiyet, ancak devletindir. Reaya, bu
toprakları işlediği müddetçe tasarruf hakkına sahiptir. Sipahi ise devletin
memuru sıfatıyla, reayadan lüzumlu olan vergileri toplamakta, barış zamanında
köylerin asayişini sağlamakta, harp sırasında ise askerleriyle (cebelüleriyle)
birlikte, padişahın emrinde harbe katılma sorumluluğundadır. Bu sistem ile
devlet, büyük bir masrafa girmeden askeri kuvvet oluşturmuş ve iktisadi hayatın
güçlenmesinde çok büyük faydalar sağlamıştır. Zaman içinde tımar sisteminin
bozulmasıyla birlikte, Osmanlı ordu düzeninde de bozulmalar olmuş ve bu durum;
Celali İsyanları’nın doğmasında önemli rol oynamıştır.
Osmanlı Tımar Sistemi’yle Selçuklu
Devleti’nde ve bazı İslâm ülkelerinde görülen İkta Sistemi arasında önemli
benzerlikler vardır. Ancak İkta Sistemi’nde, savaşa asker göndermek mecburiyeti
yoktur. Bu sistem, bazı değişikliklere uğrayarak Osmanlı Devleti’nde Tımar
Sistemi adını almıştır.
Osmanlı Tımar Sistemi’yle Batı Feodal
Sistemi’ni karşılaştırdığımız zaman, birbiriyle ilgisinin olmadığı görülür.
Tımar Sistemi’nde reaya hürdür. İşlemiş olduğu toprağı bırakarak başka bir yere
gitme hakkına sahiptir. Batı Feodal Sistemi’nde serf hür olmayıp köle durumundadır.
Sipahi toprağın sahibi olmayıp, onu ancak devletin adına reayanın tasarrufuna
vermekle yükümlüdür. Feodal Sistemi’nde ise, toprak senyörün mülküdür. Feodal
Sistem, bir idari, askeri ve sosyal yapıdır. Tımar Sistemi ise; bir toprak
rejimi, bir vergi sistemi ve aynı zamanda önemli askeri ve idari yönleri de
olan bir sistemdir. Tımar Sistemi’nde devletin gücü hakim, Feodal Sistem’de
devletin gücü yok denecek kadar az. İşte bu açılardan bakıldığında,
Osmanlı Tımar Sistemi’yle Batı Feodal Sistemi arasında çok büyük ayrılıklar
vardır.
Osmanlı Tımar Sistemi’ni Asya Tipi
Üretim Tarzı’yla da ilişkilendirmek mümkün değildir. Çünkü, Osmanlı Devleti’nde
Pazar mevcuttu. Ancak, Asta Tipi Üretim Tarzında Pazar mevcut olmayıp, mülkiyet
hakkı da yoktur. Toprak mülkiyetinin varlığını kabul etmemek, düşünce yönünden
sakat bir yaklaşımdır. Bu kavram, sosyalizmi hedefleyen bazı düşünce ve fikir
adamları için bir basamak olmuş ve Sosyalim’e geçiş konusunda yeni ve değişik
stratejiler ortaya koyma imkânı olarak görülmüştür.