İnsanın akıl ve
fikir meydanı öyle bir vüs’atte / genişliktedir ki,
İhatası /
kuşatılması, göz önüne getirilmesi mümkün ve olası değil.
O kadar dardır ki,
bir iğneye bile mahal / yer olamaz.
Bazen zerre / en
küçük parça olan atom içinde dönüyor,
Katre / damla
içinde yüzüyor, bir noktada hapsoluyor.
Bazen de âlemi /
dünyayı bir karpuz gibi eline alır
Ve kâinatı /
evreni misafireten / misafir olarak getirir,
Akıl odasında
misafir eder.
Bazen de, o kadar
had ve sınırını tecavüz eder aşar, yükseğe çıkar ki,
Vâcibü’l-Vücûdu /
varlığı zarurî, kendinden olan,
Ezelî ve ebedî
Allah’ı görmeye çalışır.
Bazen de küçülür,
zerreye / atoma benzer.
Bazen de semavat
ve gökler kadar büyür.
Bazen de bir katre
ve damlaya girer.
Bazen de fıtrat /
tabiat ve hilkati / yaratılışı içine alır.
x
Cenabı Hakk’ın
insana verdiği nimetler, ister afakî / dışa dönük,
İster enfüsî /
nefse ait, içe dönük olsun bazı şerait / şartlar altında
İnsana gelip vusul
buluyor / ulaşıyor.
Meselâ ziya /
ışık, hava, gıda, savt / ses ve seda gibi nimetlerden
İnsanın istifade
edebilmesi / faydalanıp yararlanabilmesi;
Ancak göz, kulak,
ağız ve bunun gibi vesaitin / vasıtaların açılmasıyla olur.
Bu uzuv ve
organlar da, Allah’ın halk ve icadıyla / yaratmasıyla olur.
İnsanın eli, kesb
/ kazanma ve ihtiyar / istek, irade ve tercihinde yalnız o vesaiti /
Vasıta ve araçları
açmak ve harekete geçirmesiyle gerçekleşir.
Bundan dolayı, o
nimetleri yolda bulmuş gibi,
Sahipsiz, hesapsız
olduğunu zannetmesin.
Ancak Mün’im-i
Hakikî’nin / hakikî nimet verici Allah’ın
Kastıyla /
istemesiyle gelir;
İnsan da
ihtiyarıyla / istek ve tercihiyle alır.
Sonra, ihtiyaca
göre, in’am edenin / nimetlendirenin
İrade ve
dilemesiyle, bedeninde intişar eder / yayılır.
x
Öyleyse ey insan!
Nedir bu gurur /
kibir ve böbürlenme?
Nedir bu gaflet /
Yaratana karşı lâkayt kalış ve endîşesizlik?
Nedir bu haşmet /
ihtişam, nedir bu istiğna / ihtiyaçsızlık, nedir bu azamet / büyüklük?
Elindeki ihtiyar /
seçme kabiliyetin, bir kıl kadar. İktidarın / gücün bir zerre kadardır.
Hayatın söndü.
Ancak bir şule kaldı.
Ömrün geçti, şuur
ve bilincin söndü. Bir lem’a / parıltı kaldı.
Zamanın geçti,
kabirden başka mekân ve yerin var mı?
Bîçare / zavallı,
çaresiz; aczine / güçsüzlüğüne ve fakrına bir had / sınır var mı?
Emellerin
nihayetsiz / sonsuzdur. Ecelin / ölüm vaktin yakındır.
Böyle acz ve
fakrınla, iktidar, ihtiyar ve iradeden uzak bir insanın ne olacak hâli?
Hazain-i rahmet /
rahmet hazineleri sahibi Rahman ve Rahîm olan Allah’a,
Böyle bir acz ile
itimat etmek / güvenmek lâzımdır.
Çünkü O’dur
herkese nokta-i istinat / dayanak noktası.
O’dur her zayıfa
cihet-i istimdat / yardım istenecek cihet ve yön.