Başıma Gelenler.

83

Önce size iki dostumdan bahsetmeliyim.

İsimlerini yazdım diye belki bana kızacaklar ama kusuruma
bakmasınlar, gerçekliği yansıtmak istedim.

Ben, yıllar yılı kemik konstrüksiyonumu Ort. Uzm Dr. Fikrete, (Öztop), kalan tüm organlarımı ise,

İç Hast. Uzm. Dr. Sabriye
(Dereli) yani bu ikiliye emanet etmiştim.

Onlar çok zengin olamamışlardı. Çünkü
sağlık ticaretine hiç bulaşmamışlardı. Çünkü benim arkadaşlarımın
karakterlerini, para, hiçbir zaman bozamadı, çünkü
buna izin vermediler.

Daha mütevazi bir
yaşamı seçtiler, onurlu bir meydan okuyuşla, BİLİMDEN KOPMADILAR.

Sabri hep SGK doktoru olarak çalışmış ve emekli oldurulmuştu.

Poliklinik günlerinde,
birçok uzman doktor, saat 16.00 gibi hasta muayenelerini bitirirken, kendi
muayene odası önünde, özellikle
sevgilisi olan yaşlı hastaların kuyruğu saat 18.30’lara kadar bitmezdi. Sabri,
beş on dakikada hastasını savmaz, bazen bir hastasına yarım saatten fazla zaman
ayırırdı.

Onun için muayene süresinin
bir limiti yoktu. Bu arada, akşam geç saatlerinde özel kliniğine uğrar, ününü
bilip gelen orta halli ya da yoksul hastaların parasını hiç almadan, onların
ertesi gün hasta haneye gelmesini söyleyip
gönderirdi. Özel klinik ofisi daha çok arkadaşlarıyla buluşup muhabbet ettiği
bir yerdi.

Ben birkaç paralı arkadaşımı Sabriye götürmüştüm.

Bir seferde birçok analiz ister ve sonra bu analizlere bakıp
nokta atışı yapar ve on ikiden vururdu. Dertleriyle sürünen
birçok arkadaşım veya yakını hayretler içinde kalırdı.

Çünkü hep okurdu ve çok zengin
pratiğe de sahip olarak, bilimi yerli yerine oturturdu. Ünü İzmirde
çok yaygındı. Bunu paraya çevirmeyi hiç hedeflemedi.

Fikret te hep devlet hasta hanesi doktoru olarak çalıştı ve
emekli oldu. Onun da özel kliniği Sabrininki
ile aynı muhtevada idi.

Emekli olduktan sonra, Özel hasta hanelerde çalışmaya
başladı. Hemen ayrıldı.

Sorduk niye diye. Sağlık ticareti aşırı bir şekilde, gelen
hastalara, lüzumsuz,
MR, BT , ilaçlar vb bilumum bir şeyleri yaptırmayı dayatıyorlar.

Sonra tanınmış bir cerrah olduğu için Özel hasta hanelerde
sadece ameliyatlara çağırılmaya başladı.

Hemen bıraktı. Niye dedik. Ameliyat olacak hastanın tıbbi
tetkiklerini önceden okuyorum. Hastanın ameliyatlık bir şeyi yok.

Ben de zengin olmadım. Ama tıbben her zaman çok çok iyi
bakıldım. Bana ya kendileri baktılar, ya da beni kendileri gibi sağlık ticaretine
bulaşmamış dürüst uzmanlara yönlendirdiler.
Yani parasız pulsuz, insanlığın mirası bilimden hakkım olduğu gibi yararlandım.

Epeyi yıllar oldu, ikisi de bence en verimli yaşlarında
emekli oldu evlerine çekildiler.

İzmirde
devrelerinden, öğrencilerinden pek arkadaşları da kalmadı.

Şimdi bu iki isimi hafızamıza hemen yazalım ve Şimdi gelelim
benim hikâyeme:

Bu yılın Mart ayı ortalarında, gece ve sabah, şiddetli ama
kısa süren, baş dönmelerim
başlamıştı.

Biraz bekledim, devam ettiğini yaşayınca, Buca SGK Seyfi
Demirsoy Hastanesinde, Bir Nöroloji uzmanına muayene oldum. Nörolog, hikâyemi
dinledi, boyun damarlarımda bir tıkanıklık veya beynimde bir sorun olabileceği
düşünerek beni Boyun Ultrasonu ve Beyin MR çekilmeye
sevk etti. 

Ancak verilen tarih Mayıs ortaları yani şimdileri idi. Ben de
belki gecikmesi sorun yaratabilir düşüncemle Figoma (Fikret) başvurdum. Figom; İzmir Büyük Şehir Belediyesi Eşref Paşa
Hastanesi Başhekim Yardımcılığından emekli idi. Ben seni arayacağım dedi ve
bana geri döndü ve bana
bir yetkili kişinin ismini verdi ve hemen git seni bekliyor dedi. Boyun
Damarlarıma, en ileri tetkikler yapıldı (mesela BT Sanal Anjiyo) ve beynime MR çekildi.
Sonuçta boyun damarlarımdan birinde %72 ileri darlık görüldü,
bir stent takma operasyonu gerekebilecekti. Eşref Paşa Hastanesinde, yoğun
bakım ünitesi olmadığı için tedavime
bu hastanede devam etme imkânı ve gereği yoktu. Tedavime İzmirdeki Ege Üniv ve benzeri büyük
devlet hasta hanelerinde devam edilmesi gerekiyordu. Bu hastanelerden e-nabızdan
randevu alma ihtimali yok idi. Figom
ve ilk çevrem bu konuda daha fazla ilerleyemedi.

Ben, kendi işinde, kendini hunharca çalıştıran, yüklendiği işler çok emek alıp çok
uzun süren, bu nedenle çok çalışıp,
toplamda az üretebilip,
az kazanan biriyim. Neticede hap yapıp para kazanmıyorum. Makina Tasarımı ve
imalatı ile uğraşıyorum. Emek, emek kazandığım para çok kıymetli.

Ayrıca SGK Hastanelerine güvenim
devam ediyordu. Pandemi döneminde bir kez SGK Bozyaka, bir kez de SGK Yeşilyurt
hastanesinde, bir gece kadar acilde yatmıştım. Tahsisat yok, eleman yok, genç
doktorlar kendileri de dahil olmak üzere,
ekip halinde, içine dezenfektan ilaçlarında katıldığı sabunlu sularla DİKKAT
işi durdurup, yarım saatte bir paspasla Acil Servisi temizliyor, pırıl pırıl
yapıyorlardı.  

Ancak ben, hiç olmazsa Stent takılması veya takılmaması
zorunluluğunun tam olarak ortaya çıkabilmesi için Merkezi Buca olan, Bayraklı da bir özel Hastahaneye başvurdum.
Randevu aldığım doktor da adı, unvanı, Prof Dr. A.O.K olan İzmirde tanınmış bir Kardiyolog
idi.

Neyse 600. T.L yi bayıldım odasına girdim. Hikâyemi anlattım.
Eşref Paşa Hastanesinden, aldığım tetkik sonuçlarının da çıktısını verdim.

Yani benim sorunumun; boyun damarlarımdan birinde %72 darlık
olduğu, iki raporda da AÇIKÇA yazıyordu. Yani kendisi keşfetmeyecekti. Ancak
herhalde aldığı 600 T.L nin üstüne yatabilmek için olacak,
bana uzun uzun bir şeyler anlattı, sonra benim kalbimi muayene etti, zamanlar
geçti, ve sonunda elini gırtlağına kadar getirip bana şunları söyledi: ben kalbin damarlarıyla
gırtlağıma kadar doluyum, seni yine bu hastanede boyun damarları konusunda
uzman başka bir hocaya Prof Dr. Ç.Ş ye sevk edeceğim dedi, telefon etti beni o kişiye gönderdi.

O kişinin muayene ofisinin önüne geldim, görevli genç kızımıza, beni Prof Dr.
A.O.K gönderdi dedim. Genç görevlimiz hocanın odasına girdi çıktı, sizi kayıt
yapalım dedi ve benden 500 T.L istedi.

Ben de vermiyorum dedim, Prof Dr. A.O.K yı telefonla aradım,
benden 500 T.L daha istediler, vermiyorum, gidiyorum dedim. Kendisinden ilgi ve
sorumluluk beklerken iyi deyip telefonu yüzüme kapadı. Para basma
makinesinin başından ayrılmak istemiyordu besbelli.

KÖS KÖS oradan ayrıldım. Ne yapabilecektim, en fazla odasına
gider küfür ederdim, ne işe yarayacaktı bu.

Ben de bu başıma geleni paylaşmaya karar verdim, rahatladım.

 

Ulan Prof Dr. A.O.K,

Ulan dolandırıcı herif, gözünü para doyursun.

Yukarıda anlattıklarımın ilk cümlesinde

Yani benim
sorunumun boyun damarlarımdan birinde %72 darlık olduğu, iki raporda da AÇIKÇA
yazıyordu. Yani kendisi keşfetmeyecekti
demiştim.

Ulan para manyağı herif, senin kafanda  beni başka bir doktora yönlendireceğin zaten
ilk anda belli ise, bana, yanlış
gelmişsin diyerek,
verdiğim parayı da, o başka doktora transfer edip, beni hemen o doktora sevk
etmen gerekmez miydi?

Benden aldığın 600 T.L sana haram olsun, zehir zıkkım olsun.

Al o Hipokrat yeminini kıvırıp bir yerlerine sok.

Benim İzmir Atatürk
Lisesi Mezunu 67 mezunu arkadaşlarımın yarısı mühendis yarısı doktor olmuştu, araştırmamı sürdürmeye devam etmeliydim. Bu bana bir ders oldu.

Neyse araştırmaya devam.

Ulan Prof Dr. A.O.K,

Sen olduğunu anladın değil mi,

Çok kişi de anlamıştır herhalde.

Sana dava açma lüksüm yok ama,

Umarım bu yazıyı okursun, ve

sıkıysa sen dava açarsın.

Sana son sözüm
şu.

Ne demiş Koca Şair Nazım,

“biz gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama”