Niçin Geri Kaldık

72

Dostum ve patronum İbrahim Kiras, 7 Mayıs tarihli yazısında
mealen soruyor: Niçin geri kaldık?

 

Yukarıdaki satırdaki “meal”de biraz nalıncı keserliği
yapıyorum, çünkü “Niçin Geri Kaldık?” benim bir kitabımın adı. Ben bu sorunun
cevabını bulmak için sanırım yıllar yıllar harcadım. Hepimiz de öyle
yapmalıyız, soru ortadan kalkana kadar. 

 

Ziya Paşa’yı gözaltına alırlar mı?

Kiras’ın yazısının başlığı bu değil ama yine de o soruyu
sormuş ve değerli bir analiz yapmış. O, bütün Müslüman ülkeler geri
kaldıklarına göre, ilerlemeye engel İslam mı, diye soruyor ve bu izahı
reddediyor. Çıkış noktası, Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’inden şu beyit: İslam
imiş devlete pabendi terakki/ Evvel yoğidi işbu rivayet yeni çıktı. Pabendi
terakki, ilerlemenin ayak bağı… Şiirin tamamını 
burada bulabilirsiniz. Mutlaka bulunuz ve okuyunuz. Göreceksiniz, iki
asır sonra bile güncel. O kadar güncel ki Ziya Paşa’yı gözaltına almaya
kalkabilirler! Bakın aynı şiirde neler diyor- maazallah:

 

Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat modalandı

Nâmus tamam oldu hamiyyet yeni çıktı.

(Hırsızlık çoğalıp sadakat sözü moda haline geldi/ Namusu
bitirdik, hamiyet (koruma- torpil) yeni çıktı.)

 

Veya:

 

Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât,

Elfâz ile terfîh-i ra’iyyet yeni çıktı.

(Bütün düzenlemeler yazılı sayfalarla [belgelerle]  ilan olunur/ Söz ile maiyetindekilerin terfi
ettirilmesi yeni çıktı.)

 

Ve daha niceleri…

 

Biz mi geri kaldık, onlar mı ileri gitti?

Bu sayfalarda “Niçin geri kaldık?” sorusunun cevabına benim
de biraz katkım olsun istedim. Cevabı ararken ilk bulgum şuydu: Biz geri
kalmamışız. Batı ileri gitmiş. Hani, tren garında veya otobüs terminalinde
beklerken yanınızdaki trene-otobüse bakıp geri geri gittiğiniz hissine
kapılırsınız ya; hâlbuki siz geri gitmiyorsunuz, yanınızdaki vasıta ileri
hareket ediyordur. Bizim ilk düştüğümüz yanılgı da budur. Batı’nın, daha
doğrusu Batı Avrupa’nın 16, 17 ve 18. yüzyıllardaki macerası sonunda, onların
ileri sıçrayışı söz konusudur. Batı’ya görece geri kalanlar yalnız Müslüman
dünya değil, bütün dünyadır. Batı’nın ilerlemesini ölçmeye kalkarsanız “gidiş”
fiili yerine “sıçrayış” hatta “patlayış”ın gerçeğe daha uygun anlatım olduğunu
görürsünüz.

 

Böyle bir ölçmeyi tarihçi Ian Morris, 2010 tarihli “Why the
West rules–for now?” kitabında yapmış. Kitabı Alfa Yayınları, 2017’de Dünyaya
Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik) başlığıyla Türkçe yayımlamış. Morris, medeniyeti
veya kalkınmayı üç parametreden oluşan bir indeksle ölçüyor ve zaman içinde
izliyor. Onun zamanı da ta geriden, son buz devrinin sonundan, 14.000 yıl
önceden başlayıp bugüne geliyor. Böyle bir zaman perspektifini temine tarih
yetmiyor tabii, arkeoloji de devreye giriyor. Morris’in indeksi şu
bileşenlerden oluşuyor:

 

1) Kişi başına tüketilen enerji,

 

2) Şehirleşme (ölçüsü en büyük şehrin nüfusu),

 

3) Savaş kapasitesi.

 

Batının büyük sıçraması

Doğu’nun ve Batı’nın indeksini, aynı grafik üzerine çizerseniz,
14.000 yıllık macerada bir Doğu’nun, bir Batı’nın öne geçtiğini görüyorsunuz.
Medler-cezirler… Med zamanlarında, şehirler büyüdükçe, refah arttıkça mahşerin
dört atlısından özellikle ikisi, yükselenin tepesine vuruyor:

 

1) Yoğun nüfusuyla birlikte geleni salgınlar.

 

2) Refahı dışarıdan seyreden

 

“barbarlar”ın istilası.

 

Bu ikincisi, aynı zamanda, İbni Haldun’un mekanizmasının bir
bileşenidir. Buna göre medeniyetin üstünde bir tavan var. Her yükselen bu
tavana kadar yükseliyor, sonra oraya çarpıp geri düşüyor.

 

Ne zamana kadar? İşte o, 16, 17 ve 18. yüzyıllara kadar.
Orada, matematikte “singularity” veya patlama dediğimiz bir şey oluyor ve bu
yalnız Batı Avrupa’da oluyor. 14.000 yıllık skalaya göre “ani” bir çıkış
başlıyor ve bitmiyor. Eski medeniyetlerin tavanı, bir anda deliniyor. Grafik bu
asırlarda adeta dik çıkıyor. Hani bir sayıyı sıfıra bölmüşsünüz de sonsuza
tırmanıyor gibi.

 

Tabii, bu hâl, Morris’in dikkatimizi çektiği gibi
“şimdilik”. Yeni bir dünya kurulmuş, doğru. Fakat daha önce olduğu gibi gâh
Batı, Doğu’dan; gâh Doğu, Batı’dan öğreniyor ve üstünlüğü devralıyor. Birinin
sıçrayışının ardından diğeri geliyor. Bütün mesele, sıçrayışa sebep olan yeni
bilginin, yeni davranışın ne olduğunun, geride kalanlarca ne kadar çabuk
keşfedileceğidir. Malumat* çağında bu çabuk olacak; çabuk da oluyor.

 

O hâlde, doğru soru “Niçin geri kaldık?” değil, “Onlar niçin
ileri gitti?” sorusudur. Veya son 5-6 asır için, “Onlarda olan fakat dünyanın
geri kalanında olmayan neydi?” diye sormaktır…

 

Asıl bunun cevabını aramalıyız.  https://millidusunce.com/nicin-geri-kaldik/