Gökler Bile Sana Ağlıyor

100

Yaşlı kadın yatağından kalktı.

Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde
yankılanıyordu.

88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru
yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın
güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.

Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı
ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, saba

h namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki
lokma bir şeyler atıştırdı.

Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki
koltuğuna ilişti.

Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı,
camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.

Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız
bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine
bakarak gülümsüyorlardı.

Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca
yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi
eline aldı.

Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir
gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü.
‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve
son çerçeveye uzandı.

Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek
diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.

Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok
özledim’ dedi.

Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile
yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna
doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi
istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine
yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının
en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.

Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı
inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.

’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye
gidiyoruz?’

Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni
taşırmısın?’ diye sordu.

‘Sana 500 lira veririm.’

Adam küçümser bir gülümseme ile ‘Mal sahibi benden her gün
500 lira istiyor teyze’ dedi.

Kadın gülümsedi

‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’

‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce
nereye gideceğiz?’

‘Anıtkabir’e’

‘Anıtkabir’e mi?

‘Evet’

‘Tamam teyzeciğim’

‘Yaş kaç teyzeciğim?’

‘Seksen sekiz’

‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’

‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’

‘Haklısın teyzecim’

Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim
geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’
dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi
buraya alırlar mı?’ diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda
irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç
gelmedin mi buraya?’ dedi ‘Hayır’

‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’

‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’

‘Ee o zaman’

‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram
olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar
konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.

‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’

‘Her ay geliyormusun?’

‘Evet’

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır
ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan
kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin
önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını
açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu.
Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü
fark etti.

‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’.
Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa
bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi
gidelim’ dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler.
Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.

‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.

Kadın sustu.

Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye
cevapladı. Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını
anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda
dayanamadı.

‘Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?’

‘Sor bakalım evladım’

‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O
söz nedir?’

‘Uzun hikaye evladım’

‘Olsun be teyze anlat ne olur’

‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de
ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende
‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne
olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol
ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı,
‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’

‘Sen ne dedin peki?’

‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’

‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’

‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’

‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’

‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de
kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen
insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’ ‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı
gelmek istediğin’?

‘Evet’!

‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’

‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi
evladım?’

‘Osman teyzeciğim’

‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur
mu?’

‘Tamam teyzeciğim’!

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin
geldiğini

fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.

‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam
vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

‘Hoş geldin Hakim Teyze’

‘Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’

‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’

‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Seyranbağlarına’

‘Tabii’

‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’

‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’

‘Ne iş yapardı amca?’

‘Subaydı.’

‘Ne zaman vefat etti?’

‘1952′de’

‘Çok olmuş. Gençmiş’

‘Kore savaşında şehit oldu.’

‘Allah rahmet eylesin Hâkim teyze’

‘ Sağol’

‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’

‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’

‘Tamam.Buyur Hakim Teyze. Geleyim mi ben’ ‘Yok bekle burada’

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan
görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu.
Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet Hanım göründü. Yanında orta yaşlı
kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet
Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda
sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı
söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.

Araba hareket etti.

‘Nereye Hâkim Teyze?’

‘Hemen iki sokak öteye’

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park
etti.

Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hâkim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında
bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp

öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından
Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

‘İyi misin Hâkim Teyze’

‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Cebeci Asri Mezarlığına’

‘Tamam’

‘Teyze nerelisin sen?’

‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev
hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz
dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük.
Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’

‘Sonra ne oldu?’

‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le
karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim.
Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca
evlendik..’

‘Çocuğunuz var mı?’

‘Bir kızım bir oğlum vardı.’

‘Neredeler şimdi?’

‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’

‘Ne güzel’

‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’

‘Üzüldüm Hâkim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi
şehit oldu yani’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı
vermesin.’

‘Amin. Ya kızın?’

‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi.
1999′da depremde hepsi vefat ettiler.’

‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim
Teyze kusura bakma’

‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme
sağol’

‘Geldik Teyze’

‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’

‘Hâkim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim
eve bırakayım.’

‘Yok beni alacaklar buradan’

‘Hâkim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.

Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350
‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.

Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin
parasal karşılığı yok zaten.’

‘Çocukların var mı?’

‘İki tane ellerinden öperler.’

Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp
gösterdi.

‘Adları nedir?’

‘Kemal ve Ayşe’

‘Oğlumun adı da Kemaldi.’

Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet
Hanım..

‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız,
dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.

Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark
etmelerini sağla.

Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar
yetiştireceğine söz verdi.

Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken;
Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.

Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı
acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.

Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün
daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök
delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.

Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki
haberlere göz gezdirdi.

Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli
olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili
kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.

Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:

’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan
cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hâkimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu
belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait
olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu
parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir
huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için
gittiğini düşünüyor.’

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu.
Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.

Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.

Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan
yağmur altında

’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..

.

.

İşte bu günlerde de adalet ağlıyor.