İbnülemin Mahmud Kemal İnal ve Eserleri – 8

98

Hezâr gıbta o devr-i kadîm efendisine

 Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine

Eserleri

Son Asır Türk Şâirleri

Şâirlerin
hayatlarıyla ilgili bilgiler, şiirlerinden örnekler ve bâzen hâtıra, hikâye ve
tenkit ihtiva eden eserler ‘şuarâ
tezkiresi
’ olarak adlandırılmaktadır. Râmiz Efendi, Sahaflar Şeyhizâde Esad
Efendi, Sâlim Efendi gibi isimler bu türde eserler kaleme almışlar ve klasik
tarzda son tezkire olarak kabul edilen ‘Hâtimetü’l-eşâr
ise Fatîn Efendi tarafından ortaya konmuştur. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın ‘şuarâ tezkiresi’ sınıfından olan ‘Son Asır Türk Şâirleri’ isimli eseri
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yayınlanmıştır.

Cumhuriyet
döneminde şuarâ tezkireciliği geleneğini devam ettiren İbnülemin Mahmud Kemal
İnal, eserlerine de kendine has usûlünü devam ettirerek ‘Kemâlü’ş-Şuâra’ adını vermiş ise de Türk Târih Encümeni tarafından
Son Asır Türk Şâirleri’olarak
değiştirilmiştir.

Cumhuriyet
devrinde ortaya koyduğu en hacimli eseri olan ‘Son Asır Türk Şâirleri’nde ilk olarak medeniyet kavramı üzerinde
durmaktadır. Medeniyetin mârifetten doğduğunu söyleyen İbnülemin’e göre
şâirler, sanatkârlar, mütefekkirler birer ‘mârifet sâhibi’dir. O’na göre bir
millette mârifet sâhiplerinin yetişmesi ve bu kişilerin tercüme-i hallerinin
diğer bir ifâdeyle biyografilerinin veya en uygun isimlendirme ile ‘hayat hikâyeleri’nin yazılması
medeniyetin gereklerinden biridir.

Mahmud Kemal
İnal’ın, konağındaki mûsikî ziyâfetlerine kadınlar kabul edilmezken, dönemin
tanınmış şâire hanımları, ‘Son Asır Türk
Şâirleri
’ arasında yer alabilmişlerdir. Şükûfe Nihal Başar (1896-1973)
kitapta yer aldığı gibi ayrıca üstâdın meth-ü senâsına da mazhar olmuştur.  Dikkat çeken bir başka husus da eserde
gayrimüslim şâirlerin bulunmasıdır.

Eserde sıradan
bir antolojiden farklı olarak bazı isimlerin hayat hikâyelerinden yola çıkarak
çeşitli meseleler üzerinde durulduğu da görülmektedir. Bu kişilerden biri
tanınmış târihçi, tıp âlimi ve şâir Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi’dir. Arapça
ve Farsça’nın yanı sıra İtalyanca, Fransızca, Latince gibi Batı dillerini bilen
Şânîzâde; fizyoloji, anatomi, matematik, astronomi gibi alanlarda çalışmış ve
Batı dillerinden de faydalanarak pek çok eser hazırlamıştır.

Son Asır Türk Şâirleri’, İbnülemin
Bey’in pek çok şâiri yakından tanıması sebebiyle bir tür hâtırat niteliğine de
sâhiptir. Daha da önemlisi, farklı zevk ve zihniyetlerden çeşitli nesil ve
fertlerin teşkil ettiği edebî panoramayı gözler önüne sermekte, temel bir
kaynak olarak büyük bir ihtiyacı karşılamaktadır.

Eser yalnızca
Son Asır Türk Şâirleri’ni tanıtmakla
kalmıyor, Daha önce yazılmış şuarâ tezkirelerini ve yazarlarını da tanıtıyor.
Eserin sonunda; ‘Kendime Dâir
başlığı altınd, bereketli ve mâcerâlı hayatını, renkli taplolar hâlinde
okuyucuya sunuyor.  Ayrıca, kendine
mahsus bir üslûpla, kitabın yazılış hikâyesini anlatıyor.

Son Asır Türk
Şâirleri 1853’ten eserin ilk basıldığı 1930 yılına kadar yetişmiş olan 574
şâirin hayat hikâyesini kapsamaktadır. Şâirlerin arasında eski şâirler olduğu
gibi yeniler de yer almaktadır. Yazarın diğer eserleri gibi bu eseri de sırf
bir hal tercümesi olmanın ötesinde bir devrin şiir, edebiyat, sanat anlayışı
yanında kültürü, mizahı, zaafları, avantajları, yaşama tarzları ve benzeri
konularda yazarın bakış açısı, dikkati ve nükteleri ile birlikte kendine has
bir tarzda yazılmış önemli bir kaynaktır. Yüksek hacimli, geniş kapsamlı
olması, verdiği bilgilerin orijinalliği sebebiyle, sâhasının en mükemmel eseri
olarak kabul edilmektedir. Kitap, kuru bilgilerden ibâret değildir. Harfler ve
kelimelerle şâirlerin portreleri çizilmiştir.

Prof. Dr.
Mehmet Çavuşoğlu eser hakkında diyor ki: ‘Son
Asır Türk Şâirleri
’, Türkçemizin
artık kaybolmaya yüz tutan inceliklerini tespitte, konuşma ve yazı dilimizin
ifâde kabiliyetini, zenginliğini öğrenmekte bulunması güç kaynaklarından
biridir. Ben, zaman zaman bu eserin herhangi bir bahsini açıp okuyor ve okuma,
öğrenme zevkimi tatmin ediyorum
.’

Nihat Sırrı
Örik’in, Reşat Fevzi’nin, M. Turhan Tan’ın, Mehmed Zeki Pakalın’ın, Abdülbâki
Gölpınarlı’nın, İsmâil Habib Sevük’ün, Süleyman Nazif’in kitap hakkındaki
yazıları, müstakil bir kitap teşkil edecek kadar zengin ve mühimdir.

Mahmud Kemal
İnal, ‘Son Asır Türk Şâirleri’ isimli
eserini hazırlarken çektiği sıkıntıları, karşılaştığı zorlukları kendine has
üslûbu ile anlatıktan sonra şiirin ne olduğunu, kime şâir denmesi gerektiğini
belirtiyor. Şeyh Galip, Nâmık Kemal, Yenişehirli Avni Bey, Muallim Cûdî Efendi,
Cenap Şahâbeddin, Abdurrahman Fehmi Efendi gibi şâir ve yazarlardan konuyla
ilgili nakillerde bulunuyor: ‘Memleketin
en liyâkatli şâirlerinden Halil Nihat Boztepe ve Ahmet Hâşim beylerle bir gün
şiirden, şâirden söz ederken şiir ve şâir konusuna nasıl yaklaştığımı
sormuşlardı. Ben de, rûhun münbasit (açılmış-genişlemiş) veya münkabiz
(büzülmüş-daralmış) olduğu her şeyde şiir vardır. Her güzel şeyi hisseden ve
ettiren şâirdir demiştim’
diyor.

Mahmud Kemal
Bey’in diğer bir târifi de şöyledir: ‘Rûhun
münbasit veya münkabiz olduğu her şeyde şiir vardır. Şâir, o şiiri, görüp
başkalarına da gösterendir. Üstâdın bu tarifine göre, şâir bulmak imkânsız
değilse de, her halde zordur. Diğer bir ifâdeyle manzum söz söyleyen her ferdi
şâir kabul etmek ‘memnû’ değilse de, ‘mücâz’ ‘(icâzet/izin verilmiş, serbest
bırakılmış) da değildir. Yüzyıllardan beri şuarâ tezkirelerini, dolduran
binlerce isim içinde herkesin ittifak ettiği ve şâir unvânını hakkıyla
kazandığı ve tabiî ki şöhretini sonuna kadar koruduğu kaç isim gösterilebilir?
Eğer şâirler yazılıp, müteşâirler (şâirlik taslayanlar) dışarıda bırakılmış
olsaydı, bu esere kaç ismin kaydedileceğini artık siz düşününüz
’ diyor.

Esâsen şiirin
değerini, sayısının azlığı eksiltmediği gibi, çokluğu da değerini artırmaz,
dedikten sonra ‘Eğer maksad eserse,
mısrâ-ı berceste kâfidir
’ mısrâını naklediyor.

Mahmud Kemal
Bey, vefat etmiş olan şâirlerden ziyâde, hayatta olanların şahsiyetlerine ve
eserlerine dâir, uzun uzun fikir beyan etmekten, mümkün olduğu kadar kaçınıyor.
Ona göre ‘hakkı kabul eden, hakkına râzı
olan insaf sâhibi kimselerin varlığını inkâr etmek mümkün değildir. Fakat
kendisine yönelik en küçük bir tenkidi bile zihninde büyüten, aklına
sığdıramayan, dâima takdir bekleyen, eleştiriden nefret eden kimselerin varlığı
da bir gerçektir
’ diye yerinde bir teşhiste bulunuyor.  İbnülemin, ‘kendimde edebî kudretin ve eleştiri hakkımın bulunduğunu kabul edip
hâle ve kale dâir birkaç söz söylesem o hal ve kal sâhiplerinin öfkesini
üzerime çekeceğime şüphe yoktur
’ diyerek içini döktükten sonra şu çarpıcı
cümleyi söylüyor: ‘Zira hakka râzı
olanlar, Hakkın râzı olduğu kullar gibi nâdirdir
!’

İbnülemin
Mahmud Kemal Bey, yine kendisi naklettiğine göre, ‘aruzla yazılan şiirleri kabul edip hece şâirlerini reddetmiyor. Ona
gere söz güzel olduktan sonra aruz ve hecenin farkı yoktur. Hece ölçüsüyle
güzel söz söylemek, aruz vezniyle söylemekten daha zor olduğu için, hece
vezniyle söylenilen güzel sözleri, daha fazla şiir kabul etmek, yerinde bir
harekettir. Aruz vezninde görülen âhenk, dinleyenlerin kulaklarına hoş gelir ve
genellikle sözün kusurlarını örter. Aruz ile söylenilen nazımlar, süslü
elbiselerle arz-ı endam edenlere benzerler. Zinet, onlara âit kusurları,
dikkatli bakışlardan, mümkün olduğu kadar saklar. Hece ile söylenilen nazımlar,
çıplaklara benzer. Her türlü kusurları, daha ilk bakışta göze çarpar. Kusurdan
uzak ve her bakımdan güzel olmalıdır ki, gözleri, gönülleri cezbetsin
.’
Aruz ve hece şâirleri hakkındaki görüşlerini bu cümlelerle belirten İbnülemin
Bey, ‘bâzı şâirlerin bizzat yazdıkları
hayat hikâyelerini aynen aldım. Herkes, kendini elbette başkasından iyi bilir

diyor.

Yine Mahmud
Kemal Bey, Şinâsi, Ziyâ Paşa, Nâmık Kemal, Recâizâde Mahmud Ekrem, Abdülhak
Hâmid gibi haklarında daha önce ve bilâhere hayli yazı yazılan tanınmış
üstadların biyografilerini kısa tutmayı tercih ediyor. Malûmu ilâmda bir fayda
görmüyor. Bilinenlerden çok, bilinmeyenler veya az bilinenler hakkında fazla
bilgi vermeyi tercih ediyor. Üstâdın eserlerini orijinal hâle getiren
özelliklerden biri de budur. ‘Son Asır
Türk Şâirleri
’nde öyle isimlere yer vermiştir ki, başka hiçbir kaynakta
onlar hakkında yeterli bilgi yoktur.

Üstattan bu
bahsi bir veciz sözle kapatıyor: ‘Hakir
nefsimi milletin en âciz, fakat en hâlis hizmetçilerinden kabul ettiğim için
sonraki nesillerin nâçiz nâmımı hayırla anmasından başka emelim yoktur
.’

***

Son
Asır Türk Şâirleri
’ hakkında yazılanlar:

Hocaların
Hocası, edebiyat târihi uzmanı Prof. Dr. Ömer Fâruk Akün (1926-2016):

Son Asır Türk Şâirleri’, sanıldığı gibi,
sâdece zeyli (devâmı) olduğu Fatin Tezkiresi’nin1 kaldığı 1855
yılından sonraki zamânın şâirleriyle sınırlı kalmayarak Fatin Efendinin ele
aldığı devrede yaşadıkları halde kendilerinden haberdar olamadığı, haklarında
bilgi edinemediği ve bu yüzden tezkiresinde atladıkları ile oradaki hayat
hikâyelerinin zayıf ve çok yetersiz kalmış şâirleri de içine almaktadır.
İbnülemin Bey, bundan da öteye arada Hâtimetü’l-Eş’ar’ın, Ramiz ve Sahaflar
Şeyhizâde Esad Efendi tezkirelerinin varlığı bilinmeksizin doğrudan doğruya
zeyli olduğu Sâlim Tezkiresi’nin zaman kadrosuna girip ondan bu yana da Fatin
Efendi’ye kadar olan zaman içinde gelmiş olmakla berâber her iki eserde mevcut
olmayan, başka şâirlerin hayat hikâyelerini de araştırmış ve kitabına almıştır.

Boylece doğum
ve ölüm târihleri 1800’lü yılların başına veya daha önceye çıkan bir kısım
şâirlerin girmesiyle eserinin sınırı o zamandan 1941 yılına kadar bir buçuk
asrı aşan bir devre uzanmaktadır. Bu kadar açık bir gerçeğe rağmen ‘Son Asır Türk Şâirleri’ni Fatin
Efendinin kaldığı yerden, yâni 1855’ten bu yana bir devâmı gibi görme ve
göstermenin ne derece yanlış ve tahkikten mahrum, götürü bir bilgi olduğu
anlaşılır. İbnülemin Hâtimetü’1-Eş’ar’daki bâzı şâirlerin hayat hikâyelerini
ele alırken yeni bilgiler ilâvesi ve birçok düzeltme ile bunları çok
zenginleştirip geliştirmiştir.

Bütün
bunlardan anlaşılan şu ki, İbnülemin Mahmud Kemal’in bâzı eserlere ve dîvânlara
yazdığı kitap hacmindeki mukaddimeler, o eserlerden ve dîvanlardan -belki de-
daha büyük bir önem arz ettiği gibi, Son
Asır Türk Şâirleri
de dâhil diğer bâzı kitaplarında gerek hacim yönünden
gerek muhtevâ bakımından esas aldığı kaynaklardan daha değerlidir. Hatta zeyl
olarak yazılan bu eserleeri, o kaynak kitaplarla kıyaslamak bile mümkün
değildir. Başka bir ifâdeyle söylemek gerekirse, üstâdın bu zeyilleri, kaynak
kitaplar arasında yerini çoktan almış bulunuyor.

Kütüphâneci
ve edebiyat araştırmacısı Dr. Müjgân Cunbur:

Zamanımızda,
klâsik üslûpdaki biyografi yazarlığının, umûmi bir ifâde ile tezkireciliğin,
son temsilcisi olan İbnülemin Mahmud Kemal Bey, edebî türlerin hemen hemen her
kolunda eser vermişdir. Müstakimzâde’nin ‘Tuhfe-i
Hattâtin
’ini tâkib eden hattatlarla ilgili biyografik eserlerin sonuncusu
O’nun ‘Son Hattatlar’ıdır. Es’ad
Efendi nin ‘Atrabü’l-Asâr’ adlı
eserinin son halkası O’nun ‘Hoş Sada’sıdır.
Osmanzâde Tâib’in Osmanlı Devleti vezirlerini konu edinen ‘Hadîkâtü’l Vüzera’sının son örneği O’nun ‘Son Sadrıâzâmlar’ıdır. Ve nihâyet, Sehî Bey’in ‘Heşt Behişt‘i2 ile veya
meseleyi Türk şuâra tezkireciliği olarak görürsek, Ali Şir Nevâî’nin ‘Mecâlis’ün-Nefâis’ ile başlayan
geleneğinin ‘Son Asır Türk Şâirleri
ile son örneğini vermişdir. Niçin ‘son
kelimesini her tür için ısrarla kullanıyorum? Çünkü İbnülemin Mahmud Kemal Bey
ele aldığı kişileri seçerken, değerlendirirken (kendi şahsî meselelerini de
ilâve ederek) aynı üslûbu kullanmışdır. Seleflerinden biraz daha farklı olarak
sık sık kaynaklara başvurması, iktibaslar yapması O’nun modern mânâda
târihçiliğinin, vesikalara ehemmiyet verişinin bir özelliğidir. Söz konusu
etdiği kişilerden bâzılarının hayat hikâyelerini en hurda teferruâtına kadar
belirtmek husûsunda itinâ gösterdiği dikkati çekmekdedir. Bunların çoğu
yakından tanıdığı, bir kısmı da şu veya bu münâsebetle alâkalandığı kişilerdir.
Eserinde, kimseyi ne tam övmüş ne tam yermişdir. Süleyman Nazif gibi çok yakın
bir dostunu bile zaman zaman iğnelemekde mahzur görmemişdir. En objektif
görünmeye gayret ettiği zamanlarda bile onun kendine mahsus bakış tarzının renk
ve çizgileri portreye hâkimdir. Çünkü merhum Ahmed Hamdi Tanpınar’ın yaman bir
dikkatle teşhis etdiği gibi, dâima merkez kendisidir ve her hâdise, her insan
O’nun tâyin etdiği bir küllî irâdenin çerçevesinde yine O’nun müsâade buyurduğu
cüz’i irâdeleriyle mevcuddur. Ancak yerine oturmuş bir karakterin ve sağlam bir
kültürün yoğurduğu müstesnâ şahsiyetlerde görülen kendine güven duygusuyla,
herkes ve her hâdise hakkında onda yerleşmiş bir insan kavramı, en ince
teferruâtına kadar tesbit edilmiş bir ahlâk anlayışı vardır. Bunlar uzun ömrü
boyunca her sımfdan insanla tanışmış olmasının, okuduğu sayısız kitab, makale
ile vesikaların kendisine kazandırdığı niteliklerdir. Tanzimat fırtınası birçok
ahlâkî ve fikrî kıymet hükümlerini alt-üst ederken ortaya çıkan yeni aydın
tipleri arasında Mahmud Kemal Bey, Yahyâ Kemal’in tâbiriyle ‘kökü mâzîde âtî’ olarak kalabilmiş nâdir
insanlardandır. Onun içindir ki, çevresinde Hasan Ali Yücel, Kâzım İsmâil
Gürkan, Tevfîk Remzi Kazancıgil, Mükrimin Halil Yinanç, Süleyman Nazif, Ahmet
Hamdi Tanpınar, Hamâmîzâde İhsan gibi farklı düşünce ve karakterde bir
hayranlar halkasını ölünceye kadar muhâfaza edebilmişdir.

……………………

1Fatin Tezkiresi: 1814-1866 yılları arasında yaşayan Fatin
Efendi’nin, 1721 yılından 1853 yılına kadar hayatta bulunan 672 şâirin hayat
hikâyelesini ve edebî görüşlerini yazdığı eserdir. İbnülemin Mahmud Kemal
İnal’ın telif ettiği ‘Son Asır Türk Şâirleri’ 
isimli  eserin, devâmı olduğu
kabul edilmektedir. Tazkire; fars ve Türk edebiyatında, şâirlerin hayat hikâyelerini
veren eserlerin ortak adıdır. 

2Heşt Bihişt denildiğinde;, 1452-1520 târihleri arasında
yaşayan İdris-i Bitlisî’nin; Osman Gazi’den İkinci Beyazıd Han’a kadar 8
pâdişahın hayat hikâyesinin verildiği eser akla gelir. Aynı adı taşıyan bir
eser daha vardır: Bâzı kaynaklarda ‘Heşt
Behişt
’ şeklinde de yazılan ve ‘Sekiz
Cennet
’ olarak ifâde edilen ikinci eser, 1548 yılında vefat eden Sehî Bey’e
aittir. ‘Tezkire-i Şeyhî’ olarak
anılır. Bu eserde; başta eserin kendisine ithaf edildiği Kanunî Sultan Süleyman
Han olmak üzere, şiir yazmış padişahların, vezirlerin, kazaskerlerin,
defterdarların, nişancıların ve beylerbeyi gibi devlet büyükleri ile yazarın
tanıdığı şâirlerin, yekûn olarak 241 kişinin hayat hikâyeleri yer
almaktadır.  

Önceki İçerikAllah’ın Varlık Delilleri
Sonraki İçerikTarihten Önemli Bir Sayfa! (Kıbrıs gerçeğinin son 25 yılı…)
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.