“Eşhedü en lâ
ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullâh.”
“Şehadet /
şahitlik ederim ki, Allah’tan başka hiçbir İlâh / Tanrı yoktur. Yine şehadet /
tanıklık ederim ki, Hz. Muhammed Allah’ın resûlü / elçisidir.”
Bu yüce kelime,
cümle ve ifade; İslâm’ın asıl ve sağlam temelidir.
Kâinat / evren
üstünde dalgalanan İslâmiyet’in; en nuranî / nurlu, parlak ve en yüce bayrağıdır.
Evet iman / inanç
ve itikadımız; misak-ı ezelî / ezelî misakımızdır.
“Elestü bezmi” veya
“Kalu Bela” diye tabir edilen ezelî sözleşmemize dayanan ant ve yeminimizdir.
Hani, Allah
ruhları yarattığı zaman, onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye
sormuştu.
Onlar da “Evet,
Rabbimizsin.” diye cevap vermiştiler.
İşte o hâdise ve
olaydan sonra, ant vermiş. Yemin etmiştik.
İşte iman; bu
mukaddes / kutsal menşur / ferman ve buyruk olan şehadet kelime ve cümlesiyle
yazılmış ve ifade edilmiştir.
Âb-ı hayat /
ölümsüzlük suyu olan İslâmiyet ise, bu şehadet kelime ve cümlesinin hayat göze
ve pınarından kaynamaktadır.
Evet, insan; ebede
/ sonsuzluk ve daimîliğe namzet ve aday kılınmıştır.
Ancak bu mübarek
kelime, insanlar içinde sadece ebedî saadet ve mutluluk sarayına tayin olunan
ve müjdelenen insanların eline verilen; ezelî bir ferman ve buyruktur.
Bu mübarek kelime
ve cümle; insanın kalp denilen gayb âlemlerine açık penceresinde kurulmuş
bulunan Rabbanî lâtifenin -ki Allah’ın yalnız kendi sevgisi için yarattığı,
kalbe bağlı ince bir duygudur.
İşte bunun
fotoğrafıyla alınan nuranî, nurlu timsali / parlak simgesi ile, Ezel Sultanı
olan Allah’ı -ki kudret kuvvet ve iktidarı zamanla kayıtlı olmayan, saltanatının
başlangıcı olmayan Ezel Sultanı Allah’ı-
ilân eden nuranî / parlak haritadır. Üstelik belâgatlı ve çok beliğ bir
tercümandır.
Evet, bu Şehadet
Kelimesi -insanın içindeki, iyiyi kötüden ayırabilen, iyilik etmekten lezzet
duyan ve kötülükten elem alan manevi his olan- vicdanın; esrarengiz / esrarlı,
sırlı, gizli ve gizemli olan beligane / belâgatlı nutkunu / konuşmasını;
kâinattaki varlıklara karşı vekâleten / vekalet yoluyla okuyan fasih / duru
sözlü hatibi / açık ve güzel konuşanıdır.
Evet bu Şehadet
Kelimesi; Kâinata / evrene Hâkim-i Ezelî / ezeldenberi hâkim olup hükmeden
Allah’ı ilân eder.
Evet, bu Şehadet
Kelimesi; imanı beliğ, noksansız ve güzel bir şekilde, belâgatli konuşarak
tebliğ eden / duyuran, haber veren lisan ve dilin elinde; bitmeyen, zeval
bulmaz bir ferman ve bir buyruktur.
x
Bu Şehadet
Kelimesi’nde; “Lâ ilahe illallah.” / “Allah’tan başka İlâh diye bir şey
yoktur.” ve “Muhammeden Resûlullah.” / “Hz. Muhammed Allah’ın Elçisi’dir.” diye
iki kelâm / iki söz vardır. Üstelik bu sözler, birbirini doğrular mahiyette
olup, birbirine en doğru birer şahit ve tanıktır.
Evet, ulûhiyet /
ilâhlık; Allah’ın hâkimiyeti ile kâinattaki her şeyi kendisine ibadet ve itaat
ettirme özelliği; nübüvvete / peygamberliğe bürhan-ı limmîdir. / Müessir ve
etkileyenden esere, sebeplerden neticelere geçmeyi dile getirir. “Ateş varsa
dumanı da vardır.” denmesi, yani, ateşin dumana delâleti / dumanı, yani yapanın
yapılanı göstermesi gibi.
Hz. Muhammed ise,
Yüce Allah’ın varlığına; zatı ve lisanıyla bürhan-ı innîdir. / Eserden müessire
/ tesir eden ve etkileyene, neticelerden sebeplere yapılan geçiştir. Dumanın
ateşe delil olması, yani yapılanın yapanı göstermesi gibi.
Kâinatta görülen
eserlerden; eser sahibinin varlığına geçişi gösteren delilleri düşün. Hem:
“Madem Allah var, o
halde peygamberle kendini tanıtacak, fermanlarını bildirecektir. Keza,
Madem peygamber
var, elbette onun davasının esası olarak Allah da vardır.” (Prof. Dr. Şadi
Eren)