“Nulla potentia perpetuo manet”
ifadesi Latince bir
özdeyiş olup, “Hiçbir güç sonsuza dek
sürüp gitmez” anlamına gelmektedir. İfadenin tamamı 25 Eylül 1453 tarihinde
Papa II. Pius (Enea Silvio Piccolomini) tarafından söylenmiştir ve İtalyan
tarihçi Geovanni Ricci’nin “Türk Saplantısı – Yeniçağ Avrupası’nda Korku,
Nefret ve Sevgi” adlı kitabında şu şekilde aktarılmaktadır;
“Omnium
rerum vicissitudo est, nulla potentia perpetuo manet. Fuerunt Itali rerum
domini, nunc Turchorum incohatur imperium.” (Her şeyin yazgısıdır bu: Hiçbir
güç sonsuza dek sürüp gitmez. Evrenin efendileri daha önce İtalyanlardı, şimdi
Türklerin egemenliği başlıyor.)
Hiçbir gücün sonsuza dek sürüp gitmemesi meselesi
fizik kanunlarında da karşımıza çıkan bir realitedir. Termodinamik kanunlarını
bilenler bilirler, fizikte “entropi” diye bir kavram vardır. Entropi, bir
sistemdeki rastgelelik ve düzensizlik (kaos) olarak tanımlanır
ve istatistikten teolojiye birçok alanda yararlanılır. Entropi
kanunu belki de insanların yeryüzünde keşfettikleri en büyük kanunlardan
biridir. Bu kanunun en güzel tariflerinden bir tanesi de “Evrende her şey,
kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister.”
şeklindedir. Aslına bakarsanız tanımdaki “maksimum düzensizlik”
kavramı da bir “düşük enerji” eğilimini ifade eder, ancak kanunun
biraz daha anlaşılabilir olması için güzel bir ilavedir. Yani aslında gerçek
tanım şudur: “Evrende her şey kendini minimum enerjiye çekmek ister.”
Bu kanun evrenin her yanında o kadar çok gözümüz önündedir ki örnekleri
saymakla bitmez. Birkaç örnek verelim.
Ör 1: Yukarıdan bırakılan bir taş, aşağı düşmek
ister. Çünkü aşağı dediğimiz nokta, yukarı dediğimiz noktadan daha düşük bir
enerji seviyesine sahiptir.
Ör 2: Demir bir kaba sıkıştırılan bir gaz kendini
dışarı atmak ister. Çünkü dış ortamdaki gazlar daha düzensizdir.
Ör 3: Baskı ile kontrol altına alınan toplumlar o
baskıyı kırmak isterler. Çünkü baskı onları bir düzene sokmak ister ancak
toplum daha düzensiz olmak ister. (Vikipedi)
Görüldüğü üzere, evrendeki her varlık sahip olduğu
enerjiyi kaybetmeye meyillidir ve eninde sonunda enerjisini kaybeder. Bu kural
elbette sosyoloji ve siyasette de geçerlidir. Vakt-i zamanında Cumhuriyet Halk
Partisi’nin, Demokrat Parti’nin, ANAP’ın, DYP’nin, DSP’nin enerjilerini
kaybettikleri gibi bugün için Türkiye’de iktidar olan Adalet ve Kalkınma
Partisi (AK Parti) de enerjisini ve iktidarını eninde sonunda kaybedecektir.
AK Parti, Türkiye’de belki de daha önce hiçbir
siyasi partiye nasip olmayan halk desteğine ve iktidar nimetine sahip oldu. AK
Parti genel anlamda iyi niyetli bir parti olsaydı, sahip olduğu bu imkânı asli
görevine uygun bir şekilde ülkeyi daha iyi noktalara taşımak için kullansaydı
bugün herkesin kazanç içinde ve mutlu olduğu bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık.
Ancak AK Parti, önüne çıkan iki yoldan kötü olanı
seçti. Ülkenin imkânlarını üstelik ülkeyi genel anlamda yoksul ve güçsüz
bırakacak şekilde yağmalama yolunu seçti. 12 Eylül 2010’daki referandum
sonrasında AK Parti’yi denetleyen kontrol mekanizmalarının AK Parti’nin
kontrolüne geçmesinden sonra ise organize şekilde kötülük üreten bir yapıya
döndü.
Ülkeyi son derece kötü yönetmesine ve üstüne
kötülük üreten bir yapıya dönmesine rağmen arkasındaki halk desteğinin
azalmaması AK Parti’yi tamamen şımarık,
hoyrat ve kibirli bir hale getirdi. Kendilerinin asla mağlup
edilemeyeceklerini ve asla iktidardan inmeyeceklerini düşündüler. Bir dönem
milleti de bu düşünceye inandırdılar.
Gerçi bugün için anketlerde oylarının hala
%30’larda çıkıyor olması, halkın içinde hatırı sayılır bir kesimin ülkenin kötü
yönetimini AK Parti’ye değil de muhalefete veya “dış güçlere” bağlıyor olması
AK Parti’nin gerçekten siyasi sonunun geldiği hususunda ciddi bir tereddüt
uyandırıyor.
Ama ne olursa olsun, ister tabiat kuralları deyin,
ister termodinamik kanunu deyin, ister siyasi/sosyolojik gerçekler deyin,
isterse de hayatın değişmez kuralı deyin ne derseniz deyin evrende sonsuz güç
diye bir kavram yoktur ve her güç son bulmaya, her galip eninde sonunda mağlup
olmaya ve her nefis ölümü tatmaya mahkumdur.
AK Parti eninde sonunda iktidarı kaybedecek ve
iktidarı kaybettikten sonra da millet tarafından hiç de hayırla yad edilmeyecektir.
Çünkü AK Parti giderken geride enkazdan başka bir şey bırakmayacaktır.
Türkiye’yi gerçekten seven, ömrünün geri kalanını
Türkiye’de geçirmek isteyen herkesin AK Parti sonrasında geride kalacak olan bu
enkaz üzerine yeni bir yapının temellerini atmaya ve bu defa herkesin gerçekten
mutlu olacağı bir Türkiye inşa etmeye hazır olması lazım. Yoksa AK Parti’nin
gitmesinin hiçbir anlamı olmayacaktır.
“Kullu
nefsin żâ-ikatu-lmevt;
Kullu şey-in hâlikun
illâ vecheh(u)(c) lehu-lhukmu ve-ileyhi turce’ûn.”