“Ölüm Terbiyesi” ve Tedaileri – I

107

Ölüm Terbiyesi, Metis
Yayınları’ndan 2018’de çıkan bir Zeynep
Sayın
kitabı. Ölümün ve dirimin düşünsel derinliğinin 150 sayfaya
sığdırıldığı bir eser. Sezai Karakoç’un “Değişe
değişe bozulmuş ölüm bile..
/ Ölüm
bir grev gibi kaplamış ülkemizi
” ithafıyla başlıyor. Ve girizgâhta Zeynep
Sayın, “Bu kitabı memleketimin noksanlığını çektiği şey üzerine, imge ve ölüm
ahlâkı diyebileceğim terbiye üzerine yazdım”
diyor. Ki en baştan
italikliyor: “İmge üretimi tarihi, insanın iki ayağı üzerine basmasından beri artık
ayağa kalkamayan cesede bakmasının tarihidir.”

Kesik Baş’ efsanelerinden Miraçname’lere, Acéphale’den Heidegger’e
yerli – yabancı ölümcül yaklaşımları inceler ve “İçkinliği aşan yegâne şey
ölümdür. Sonlu olmak aşkınlıktır”
, “Cemaat kendini ölümde görünür kılar, ölümse
kendini cemaatte”
der. Ve ekler: “Gerçek tutkusu ölüm ahlâkıdır.”

Balbal’ların düşmanlı bir
dünyada ölüme duyulan saygıdan dolayı düşman için dikildiğini söyleyen Sayın,
enerji imgesi olarak evlere asılan hilye’lerin ve Ramazan’da güm güm diye çalan davul’ların Şaman davulları ve muskaları olduğu düşüncesindedir.
Ona göre “Ölenler değil yaşayanlar şehittir”, “Ölmeden önce ölmüş olanlar
şehittir.”
W.Benjamin’in “İnsanlığın
gizli tarihidir ‘rüya
” fikrini paylaşarak resmin de bir rüya olduğunu hatta
Osmanlı’nın da “Resimde lekesi kalan bir rüya
mekanizması”
olduğunu söyler.

Dirim kısa, ölüm uzundur cehennette
(Ece Ayhan); “Ölmeden önce ölmeyi bilen herkes, kıyamet gününden önce insanı hayvan
kılan bütün özelliklerinden sıyrılabilir.”
Ve “Hiçbir kusur mülkiyetçilik kadar
kötü değildir; bu mülke en başta kişinin kendi başı ve kimliği dahildir”

gibi varlık irdelemeleri üzerinden ‘Tanıklık
edilememiş, tanıklık edilemez olan
’ ‘Muselman’a gelir. Hani Agamben’in
Auschwitz kitabındaki “Toplama
kamplarında zulme kayıtsız şartsız tâbi olan, dilini yitirmiş, cesedinden
boynunun fırladığı yaşayan ölü
” Muselmanlar.  

İsmet
Özel’in “Bize ne başkasının ölümünden
demeyiz
/ Çünkü başka insanların
ölümü, en gizli mesleğidir hepimizin
” dizeleri üzerinden Yeni Osmanlıcılığın aslında Cumhuriyetçiliğin simgesel dilinin
tersyüz edilmiş hali olduğunu seslendirir Zeynep Sayın. “Muhafazakârlık, geleneğin
muhafaza edilmesine değil katledilmesine bağlıdır”
der ve ekler; “Kentsel
dönüşüm bellek dönüşümüdür”
, “Bu işi simgesel düzene ait olan bir sözle
taahhüd eden müteahhid aslında bir mutahere/temizleme elemanıdır.”

“Yeni
Osmanlıcılık, Osmanlı’nın yarım bıraktığını tamamlamak için ve tam da
Osmanlı’yı Osmanlı’dan temizlemek zorundadır.”
Kenti ikiye ayıragelmiş olan Boğaz, bellek
taşıyıcısı olduğu için Kanal İstanbul ile çifte katlanmalı, biricikliği elinden
alınmalı, yeni bir tarihe yelken açmalıdır.
Ha, ne dersiniz; bu
düşünceleri tarihî diziler emperyalizmi üzerinden fikreder misiniz?

Yazara
göre Dünyaya kimliksiz gelirken kimliklenmekte, dünyadan kimlikli giderken
kimliksizleşmekteyiz”
. Yine Yazar’a göre “Hacca gidenler yaşamdan göç eden
muhacirlerdir”
, “Hacılar, tekvinin ‘kevn’ini, ‘ol’ buyruğunu
‘öl’ olarak yaşayan kişilerdir”
.
“Gerçek
ahlâkı mikatte kalan boşluktur”
diyen Z.Sayın, simgeleştirmenin Kâbe’nin içindeki boşluk sezildiği an
başladığını ve boşluğun bakışı
olduğunu imler. Ve “Ölüm yadsındığı sürece yaşam yadsınacaktır” diye ünler.

“Kâbe
İslam’ın boşluk matriksi, Hacer onun bedenidir”
, “Kâbe’nin gösterdiği yegâne istikamet
hicrettir. Muhacir, Hacer gibi olandır”
. “Hacer’in suyu bulmuş medeniyeti
şekilsizdir, kimliksizdir. Karnında su vardır, akarak doğurmuş, medeniyeti
suyla kurmuştur”
. “Hacer’in yüzü taştadır. Siyah köle olan
Hacer’in imgesidir siyah taş”
. “Mikate girenler ve hacca gidenler boşluğu
tavaf etmektedir. Beni öp, sonra doğur beni”
. “Başkanlık yoktur, boşluk vardır.
Boşluğa boşluğu teslim edilmediği sürece kurtuluş yoktur”
. Tüm bu
satırlarla ve sair saptamalarla Zeynep
Sayın
, Ali Şeriati’yi derin bir
dinginlikle şerh eder, bir yandan da günümüze şefaat eder.

Mülk
2, Mâide 32, Kasas 5, Tîn 4 ve Bakara 175 üzerinden finale yürür: “Halkla
beraber boşluğa doğru yürümek ve ölüm cemaatinde buluşmak, gerçek olan
ahlâkındadır ve uhdedir.”
“Dizgelerin, düzenlerin, devletlerin başı ve
başkanlığı canımıza yetmiştir.”
“Kurtuluş; depolanmış, envanterleştirilmiş
bu dünyada kurtulmak, bu dünyayı kurtarmak, dünyaya kendini iade etmektir.”

Oku’yanlara, merak edenlere, anlam arayanlara ve canı sıkılanlara…