Eskiden aşklar
vardı;
Duygu dolu sevgi yumakları ile örülmüş. Türlü
gizemlerin barındığı, tomurcuk güllerle döşeli, yasemin kokulu bahçelerde
bülbül sesleriyle anlatılan…
Eskiden aşklar vardı;
Kar taneleri gibi saf ve temiz. İnsanın
iliklerine kadar işleyen soğuklara aldırmadan beklenilen zifir gecelerde, onun
hayaliyle ısınılan…
Eskiden aşklar vardı;
Yağmur damlalarının altında sırılsıklam
olmuş bedenlerin heyecandan titreyen hücreleri ile mesajlaşarak sevginin
sonsuzluğunu anlatan…
Eskiden aşklar vardı;
Yüreklere düşmesi ile birlikte
sonsuzlaşan. Edilen yeminlerin hilafına gerçekleşen duygu karmaşasında sonu
ölümle noktalanan…
Eskiden aşklar vardı;
Sevginin ölümsüzlüğü ile anıtlaşan. Sonsuza
kadar yaşatılacağı yemini ile kalplere mühürlenen, asla silinemeyen…
Eskiden aşklar vardı;
Hilesiz, katışıksız, yalana, dolana
kaçmadan dobra, dobra yaşanan. Paranın satın alamadığı değerlerden oluşmuş saf
ipeksi duygularla kaplanan…
Eskiden aşklar
vardı;
Adı vatan sevdası olan.
İçinde
yaşarken değerini bilemediğimiz ama ayrıldığımızda yüreğimize cız ettirip,
hasretliği ile burnumuzun direğini sızlatan. Yıllar sonra döndüğümüzde ise
üzerine kapanarak öpüp koklanılan…
Eskiden aşklar vardı;
Memleket uğruna akıtılan alın terleri ile
üretilen eserlerin adını taşıyan. ‘Vatanım benim çalışmamla, ürettiklerimle,
meydana getireceğim eserlerimle yücelecek’ denilen. Ve tüm bunlardan övünç
duyulan…
Eskiden aşklar vardı;
Okuyan, çalışan, eğiten ve eğitilenler
ordusu ile gücüne güç katmaya yemin etmiş ülkemin insanlarıyla yücelen, ülkemin
birlikteliğinin gururunu anlatan…
Ve eskiden aşklar
vardı;
Adı milli olan, milletimin davası olan…
Ya bugün?
Ya bugünlerde o
eski aşklara ne oldu?
Ey dostlar! Ey arkadaşlar!
Bileniniz var mı?