Anadolu Demokratlığı –III

115

“Dünya üzerinde yaşamış ve yaşayan
milletler arasında demokrat doğan yegâne millet Türklerdir.”
(M.Kemâl Atatürk)

Batı dünyasının demokrasi kültürü tarihsel dönem
içinde Rönesans ve Reform hareketlerine kadar dayanır. Özellikle 18. yüzyılda
Avrupa’da başlayan ve kollektif akıl temelinde ortaya çıkan aydınlanma ve
modernleşme döneminin bu kültürün gelişmesinde etkili olmuştur. Bir anlamda
-kapitalizmin de yükselişiyle birlikte- Batı Avrupa’nın,
kutsal
referanslardan
uzaklaşarak siyasal ve hukuksal yapıları köklü değişime uğramıştır. Artık devlet
kurumları ve yasalar, gücünü ve meşruluğunu daha katılımcı bir düzenden almıştır. Nitekim 20.
Yüzyıl sonlarında gelişen küreselleşmenin de etkisiyle gerek siyasal kültür ve diğer değer sistemlerinde, gerekse demokratik
işleyişte inkâr edilemez değişimler söz konusu olmuştur.

Buna bağlı olarak batı dünyası
ile birlikte ABD’nin demokrasi kültürü
ve sistemin işleyişi hep tartışılır olmuştur. Kurum ve kuralları işlese de, bu durum
dış dünyaya evrensel değerlere bina edilememiş, farklı standartlar üretilmiştir. İnsan hakları ve hümanizm yükselen değer gibi görülse işgalci ve
yayılmacı politikalar ve  çıkar
ilişkileri ön planda tutulmuştur. Bu nedenle ülke içi standartları ile dış
dünya standartları çoğu zaman örtüşmemektedir. Mesela dış dünyada antidemokratik
ve dayatmacı-yayılmacı bir ABD yönetimi olsa da kendi toplumu için bireysel
haklar hiç sektirmeden uygulanmaktadır. Toplumun yapısı da bu demokratik
kültüre ve sisteme uyumludur. Öyle ki, demokrasiyi içselleştirmiş bu tip
toplumlarda, sade insan bir senato üyesine, “…dikkat ediniz sayın senatör,
maaşınızı biz veriyoruz, bu anlamda siz benim de çalışanımsınız”
diyebilmektedir ve bu normal karşılanır.

Günümüz dünyasında “demokratik yönetim” adıyla pek çok ülke
var. Ancak adının “demokratik” olması, halkının da hür iradesini temsili etmesi anlamına gelmiyor. Sivil kurum ve
kuruluşların ve halkını temsil eden meclislerinin demokratik işleyişi olmadıkça bir anlamı yoktur. Kaldı ki dünyada
cumhuriyetle yönetilip, demokratik olmayan nice ülkeler var: Çin Halk
Cumhuriyeti, Kuzey Kore (resmî adıyla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti),
Afganistan, İran ve bazı Arap ülkeleri gibi. Bu aynı zamanda demokrasi ile
tanışmayan toplumlar için ithal edilecek bir kavram değildir. Zaten “size demokrasi verelim” ısrarı da ayrı bir felaketti. Üstelik
“neden?” diye sorulmaması da bir tuhaf durum. Yazık ki bütün dünya kamuoyunun
tanık olduğu bu ütopik macera devam
ediyor, izleri ve acısı henüz silinmiş değil.

Her toplumun
değişime karşı direnme gücü elbette farklı olur. Ancak makul ve insani olan halkın genel kabulü ile benimsemesi.
Genellikle Asya toplumunun ve Ortadoğu toplumunun dönüşümü zamanla orantılı
yani lineer değildir. Bakarsınız uzunca dönem kayda değer bir değişme
göstermeyen toplum çok kısa sürede ani kırılmalarla dönüşüme uğrayabilir.
Birçok uygarlığa mesken olan Anadolu coğrafyasında Cumhuriyetin inşa edilmesi
elbette muhteşem bir durumdur. Bir
devlet kurmak elbette ki kollektif
bir aklın ifadesi ve iradesiyle olmuştur. Kurucu iradeyi teşkil eden ve yöneten
Mustafa Kemal Atatürk bu muazzam ve büyük devleti; kurumlarıyla birlikte kaosa,
toplumsal çatışmalara neden olmadan daha kararlı, ikna edici ve açıklıkla
halkın güven duyarak benimsemesiyle kurmuştur. Burada açıklıkla ifade etmek
gerekir ki, Osmanlı devleti de -her şeye rağmen- sağlam bir bürokrasiye ve
devlet tecrübesine sahipti. Bu yetenekli kadrolar genç cumhuriyetin kuruluşunda
önemli görev ve hizmetlerde bulunmuşlardır.

Türk siyasi
tarihinde Cumhuriyetin kuruluşu muazzam
ve millî
bir toparlanmanın ifadesidir. Osmanlı devletinin çöküşünü oluşturan
ve yeni bir devlet kuruluşunu oluşturan sebepler önemli olmuştur.  En başta
merkezi
yönetimin, ekonominin ve askeri sistemin bozulması, sosyal problemler, dış
etkenler ve buna benzer diğer sorunlar. Ancak Türkiye’nin demokratikleşme
sistemine gelişi söz konusu olduğunda, bunu ayrı ve münferit görmek doğru
olmaz. Bununla ilgili o
rtak görüş;
gerek Tanzimat ve meşrutiyet rüzgârı, gerekse ittihat ve terakkinin hür ve eşit
haklar konusunda siyasi manevraların ve ısrarcı olmasının bu kültürün
oluşmasında önemli katkısı olmuştur. 
Ayrıca kayda değer bir diğer gerçek de, demokratik sisteme geçişin en
büyük yol haritası elbette cumhuriyetin kurumsal olarak işlemesidir. Öyle ki; evrensel hakların temininde soyut ve
tasavvur edilen bir kavramdan çıkıp yaşam
tarzı
olmuştur. Vatandaşlık hukukundan, eğitim ve kadın haklarına,
seçeme-seçilme güvencesinden çalışma yaşamına kadar bir demokratik cömertlik adeta yağmıştır. Yazar Ege Cansen’in dediği gibi,
“cumhuriyet, muhteşem bir demokrasi projesidir”. Bir anlamda yeni kuruluş
aşamasında şartların inanılmaz zorluğuna rağmen, mekanik sistemdeki redüktör gibi toplum enerjisini
kırmadan-dökmeden ve insan tabiatıyla çakışmayan harika bir uyum sağlanmıştır.
Yani cumhuriyet, demokratik yaşama münbit
bir zemin hazırlamıştır. Öyle ki temel insanî hak ve hürriyetlerde hep bir
adım önde olmuştur. Hatta ‘her alanda’ demek umulur ki abartı olmaz;
hukuk-eğitim-sağlıkta, iktisadi alanda, tarımsal üretimde, endüstriyel
gelişmelerde, dış ilişkilerde de. Dünya buna tanıktır, insaflı olan vicdanlar
da. Selam ve sağlıkla.