Örnekleri
o kadar çoğaldı ki? Anlı şanlı kişiler gerçeklikten kopuk, yalan olduğu
kolayca öğrenilebilecek laflar edebiliyor. Halkın oyuna muhtaç olduğu halde,
halkın halinden hiç anlamadığını gösteren sözler sarf edebiliyor.
Mesela,
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati “Halkın koşa koşa döviz hesaplarını
kur korumalı mevduata (KKM) çevirdiğini” söyledi. Birkaç gün sonra resmî
açıklamalardan anlaşıldı ki, döviz mevduat hesaplarında hiç azalma olmadığı
gibi artış olmuştu.
Bakan
Nebati, 20 Aralık operasyonunda, “Devletin bir müdahalesi olmadığını,
kurdaki düşüşün yerleşiklerin satışıyla gerçekleştiğini” söyledi. Bir hafta
sonra, Merkez Bankası rezervleri açıklanınca çok ciddi müdahale yapıldığı
ortaya çıktı.
Bakanın,
bu sözleri söylediğinde, “yalan söylediğinin” ortaya çıkabileceğini öngörmemiş
olması düşünülemezdi. O halde güvenilirliğini kaybetme pahasına niye böyle
konuştu?
AKP Genel Başkanı ve CB Erdoğan AKP kurulmadan çok önce yapılmış eserleri “biz yaptık biz” diye
sahiplendiğinde bunun doğru olmadığını elbette biliyordu.
Ekonomik krizin gittikçe genişlediği,
yüksek enflasyonun kitleleri perişan ettiği, fakirleşmenin
derinleştiği, Türkiye ekonomisinin birçok alanda 20 sene öncesinden
kötüye gittiği bir ortamdayız. Devletin bütün rakamları Erdoğan’ın elinde,
kendisi durumun ciddiyetini en iyi bilebilecek durumda.
Böyleyken
ve bu kötü tablonun mimarı olduğu halde, “ekonomide başarı hikayeleri
yazdıklarını” söyleyebiliyor. Hatta “Türkiye’nin sergilediği performans ile
dünyanın en büyük 10 ekonomisine girme hedefine hiç olmadığı kadar yakınız” gibi
gerçeğe taban tabana zıt açıklamalar yapabiliyor.
Acaba doğru
olmadığı hemen ortaya çıkabilecek ve halkla alay eder gibi sarf edilen böyle
sözleri hem de miting meydanlarında neden ve nasıl konuşabiliyor?
AKP’li
sözcüler rüşvet, iltimas ve nepotizm gibi suç/ günahları için “günah
işleme özgürlüğü” ve “ayette Allah yakınlarınıza bakmayı emrediyor” gibi
saçma savunmalar yapabiliyorlar.
MHP,
BBP Genel Başkanları; Saraydaki yöneticiler ve bakanlar da birçok saçma sözler
ediyorlar.
Uzun
zamandır, “gerçeğe aykırı olduğu kolayca ortaya çıkabilecek beyanları ve
halktan kopukluğun işareti olan konuşmaları niye yaparlar?” diye
düşünüyordum.
Yeniden
Aydınlanma Derneği (YAD) Genel Başkanı, arkadaşım, Halil Konuşkan
felsefe okumuş bir eğitimcidir. Halil Konuşkan’ın kısa Facebook paylaşımında o aradığım
cevabı ve felsefi açıklamasını buldum.
****
Yeniden
Aydınlanma Derneği (YAD) Genel Başkanı Halil Konuşkan’ın tespiti şöyle:
“BBP
Genel Başkanı Mustafa Destici ‘kasaptan et alamıyorsanız, kuzu kesin!’ demiş
ya, millet bunu diline doladı. Haksızda değiller, çünkü 1 kg et alacak parası
olmayan kuzu alacak parayı nereden bulsun, değil mi?
Biz
bu saçma beyanattan ziyade bir insanın nasıl böyle saçmalayabildiğini
incelemek istiyoruz.
Dikkat
edilirse bu yandaşların ilk saçmalıkları değil. Peki niye saçmalıyorlar?
İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran iki önemli yeti var; bunlar akıl ve
ahlak.
Tanrı
vergisi olarak insan akla uymayanı hemen kavrar. Hatta akla uymayanı
yapan kişinin zihni bile bunu kavrar. Ne var ki çıkar ilişkileri sebebiyle bir
defa hatalı konumlanma yapılmıştır. Bu konum dolayısıyla akla uygun
olmayanı savunmak gerekmektedir.
Bu ise ahlakî olmayan ve aklî de olmayan yeni bir tutum belirlemeyi
gerektirecektir.
Tanrının
insana bahşettiği aklı ve ahlakı devre dışı bırakanların savunmaları ve
açıklamaları da tabii ki akılsız, ahlaksız ve saçma olacaktır.”
***********************************
Terörle Mücadele Ediyor-muş Gibi Davranmak
PKK
ile “Özerk Kürdistan” pazarlıkları yapan, “açılım sürecinde”
Kandille görüşmeleri için HDP milletvekillerini Kandil’e gönderen, teröristbaşı
ile müzakere yürüten; son İstanbul Belediye seçimlerinde A. Öcalan’dan
mesaj getirtip okutan, Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkaran AKP idi.
Daha
dün, “Edirne’deki (Selahattin Demirtaş), en büyük hesabı
İmralı’dakine (A. Öcalan’a) verecek” cümlesini sarf eden de AKP
Genel Başkanı Erdoğan’dı.
FETÖ’yü
devletin kılcal damarlarına kadar sokan, TSK’nın vatansever subaylarını
birlikte tasfiye eden, “ne istedilerse verdik” diyen de AKP idi.
Fakat
sütten çıkmış ak kaşık gibi rakiplerine “teröre ve teröriste destek vermek”
suçlamalarını yapabilmek -ahlaki olarak ne kadar sorunlu olsa da- müthiş bir
propaganda başarısı sayılabilir.
****
Bir
HDP’li kadın milletvekilinin 2017’de öldürülen bir PKK militanı ile dağdaki
karargahlarında çekilmiş resmi servis edildi. Bu görüntü tahammül edilir gibi
değil.
Bu
olay üzerine, İktidarın başı Tayyip Erdoğan “PKK terör örgütünün
uzantılarını parlamentomuzda görmek istemiyoruz. Bu teröristlerden oluşan
parlamento, demokratik bir parlamento olamaz” dedi.
Küçük
ortağı Devlet Bahçeli durur mu? O da “Terör örgütüne eleman
devşiren HDP’yi, Türk siyasi ve demokrasi hayatında bir saniye bile
görmeye tahammül edemiyoruz” diye kükredi.
Oysaki,
R.T. Erdoğan, “çözüm sürecinin” arkasındaki siyasi irade olarak anılır. Devlet
Bahçeli’nin de TBMM’de HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Sezai
Temelli ile tokalaşırken yüzündeki sevecen ifadesi hiç unutulmadı. Ahmet
Türk’ün hastalık mazereti uydurularak hapisten çıkmasını sağlayan da Bahçeli
idi.
Ayrıca,
belli ki devletin elinde bu görüntü daha 2017’de yani O kadın milletvekili
seçilmeden önce de vardı. Ama nedense milletvekili adayı olmasına izin
verilmiş.
HDP’nin,
teröristle milletvekilinin resmi çıkmadan önce de yapısı aynıdır, hiç değişmedi.
PKK terör örgütü ile irtibatını devlet en ince detayına kadar eskiden de biliyordu,
şimdi de biliyor.
Buna
rağmen “devlet aklı” HDP’nin kapatılmasını doğru bulmuyor olmalı ki
bugüne kadar HDP faaliyetlerine izin verildi.
“Devlet aklı” dediğimiz
irade belki de, HDP kapatılırsa, PKK irtibatlı milletvekillerinin ve
yöneticilerin diğer partilere dağılmasını istemiyor olabilir. Belki “HDP
bünyesinde iken bu kitleyi daha kolay kontrol edebileceğini” düşünmektedir. Dış
dünyaya karşı daha demokratik bir görüntü vermek, dış baskıları azaltmak veya “6
milyon taraftarı olan bir kitleyi doğrudan terör örgütüne itmemek” istiyor da
olabilir.
Bu
görüş değişmediği taktirde Erdoğan ve Bahçeli’nin sözlerinin terörü bir
seçim propaganda malzemesi olarak kullanmaktan öte bir anlamı yoktur.
Terörle mücadele ediyor-muş gibi davranmaktır.