19.
asır Birleşik Krallık Başbakanlarından Benjamin Disraeli’nin çok meşhur sözü ile
başlayalım. “Üç türlü yalan vardır: Yalan, kuyruklu yalan, istatistik
yalan.”
Şüphesiz,
burada “istatistik yalan” sözünden kastedilen, istatistik biliminin
yalan söylediği değil, “istatistiksel rakamlar kullanılarak söylenen yalandır.”
Son
yıllarda Türkiye İstatistik Kurumunun “istatistiklerle yalan söylediği”
kanaati yaygınlaştı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) hakkında son üç sene içinde yoğunlaşan bir şekilde eleştirel yazılar
yazıyorum. Bu kurumun ülkemiz için son derece önemli olduğunu biliyorum. Bunun
için bağımsız ve güvenilir bir kurum olmaktan çıkmış olmasından duyduğum
endişelerimi paylaşıyorum.
****
TÜİK’in verdiği rakamların doğru olmaması ve bu kuruma güvenin kaybolması
neden önemli?
Birinci sebep, devletin
bütün plan ve programları TÜİK’in ürettiği veriler üzerine inşa edilir. Yanlış
verilerle doğru plan ve programlar yapılamaz.
TÜİK
verilerine göre yapılan Orta Vadeli Plan’da (OVP) yıl sonu dolar kuru tahmini 9,16′ydı.
Meclis’te görüşülen 2022 bütçesi ise bu yıl için öngörülen 9,27‘lik kur
üzerinden hesaplandı. OVP’da 2024 için öngörülen dolar kuru 10,22 TL
idi.
Daha 2021
bitmedi ve dolar kuru 14 TL’ye yaklaştı. Bu durumda hem OVP ve hem
de bütçe işe yaramaz hale geldi.
Son 5
yılda yapılan bütün planlar; kur, faiz ve enflasyon gibi temel parametreler
hakkında belirlenen hedefler ve tahminler defalarca yenilendi. Hala bir ay
sonrasına dair veriler konusunda bile sağlıklı tahminde bulunulamıyor.
****
İkinci sebep ise TÜİK’in
verdiği rakamlar insanlarımızın hayat standardını belirlemektedir.
Devlet
asgari ücreti belirlerken, toplu sözleşmelerde, emekli maaşlarında TÜİK’in
verdiği tüketici enflasyonunu baz alıyor.
Oysaki
devlet kendi alacağı vergilerin yıllık artış oranlarını, kamu alacaklarına
uygulanacak faiz oranlarını TÜİK’in üretici enflasyonuna göre belirliyor.
Bağımsız
ekonomistlerden oluşan Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) ölçtüğü ve sokakta
hissedilen tüketici enflasyonu yüzde 50’nin üzerinde.
Resmi
veri olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tüketici enflasyonu (TÜFE) ise
yüzde 21,3 mertebesinde. Bu durumda yüzde 21’i aşan her maaş artışında
devlet yetkilileri “işçimizi, memurumuzu enflasyona ezdirmedik” propagandası
yapacaktır.
TÜİK Üretici
fiyatlarında yıllık artışı (ÜFE) ise yüzde 54,62 olarak açıkladı.
Üretici ve Tüketici enflasyonu arasındaki yüzde 33,3 gibi fahiş bir farkın
olması bile tek başına “TÜİK’in istatistik yalan söylediği”
şüphesini haklı kılıyor.
Buna
karşılık devlet 2022 yılı için vergi ve gecikme faizlerine, kira artışlarına,
trafik cezalarına vd uygulanacak “yeniden değerleme oranını” yüzde 36,2
olarak belirledi.
TÜİK “istatistik yalan” söylemiş ve buna dayanarak insanlarımızın fakirleştirilmesini sağlayacak şekilde
maaş artışları ve diğer parametreler belirlenmişse bu ağır bir suçtur. Bir
iktidar değişikliğinde bunun hesabı sorulur.
Ayrıca
TÜİK yönetimi milyonlarca insanın kul hakkının yenmesini sağladığı
için vicdani ve dini açıdan da sorumludur.
Bu
kadar ağır suç ve vebal şüphelisi TÜİK yönetimi kendisinden bilgi almak isteyen
Ana Muhalefet Partisi CHP Genel Başkanı ve uzman ekibini TÜİK binasına sokmadı.
“Parti devleti” haline gelen ülkemizde kurumlarımızın ne kadar
çürüdüğünü bir kere daha gördük.
********************************
Enflasyon Fırtınası
Saraydaki
birkaç görevli hariç, ekonomistlerin ortak görüşü Türkiye bu yıl gibi
2022’de de yüzde 35-50 arasındaki bir yüksek enflasyon oranı yaşayacak.
Bu
enflasyonun ana sebebi yeni denenen “düşük faiz, yüksek kur” modelidir.
Her ne kadar RTE “biz 19 yıldır bu politikaya hazırlanıyorduk” dese de, böyle
bir modelin bilerek ve isteyerek seçildiği kanaatinde değilim.
Eşekten düşen Nasreddin
Hoca’nın olayı görenlere “ben zaten inecektim” cevabı gibi bir şey
bu.
Sürekli
dış borç bularak devam ettirilen bir saadet zinciri vardı. “Dış
güçlerden” borç bulunamaması sebebiyle bu zincir koptu.
Faizleri
“benim dini inancım bu” görüşüyle talimatla düşürmeye çalıştılar. Geçen
sene, kurları yükseltmemek amacıyla, Hazine’nin döviz rezervini satıp
bitirdikleri için Merkez Bankasının elinde enflasyonla mücadele silahı kalmadı.
Döviz kurları kontrolden çıktı. Şimdi faizler yüksek, kurlar çok yüksek,
enflasyon çok yüksek!
İktidar
da, Nasreddin Hoca kurnazlığıyla, “rekabetçi yani yüksek kuru ben istedim”
diyerek böyle bir modeli savunmaya başladı.
Döviz
kurları patlayınca, her alanda ithalata bağımlı olan Türkiye’de maliyetler
hızla yükseldi. Üretici
maliyetlerinin bir kısmı henüz tüketiciye yansımadı. Dünyada artan enerji
ve ulaşım maliyetlerinin de katkısıyla, enflasyon oranımızın yüzde 35’in
altına inmeyeceği öngörülüyor.
Yıl sonunda doların 15 TL, gelecek sene ise 25 TL mertebesinde olacağına dair tahminler yaygınlaşıyor.
Bu
pazartesi birçok üründe yüzde 25-40 arasındaki zamlarla haftaya başladık.
Kur artışlarının fiyatlara yansıması bitmedi, zamlar durmayacak. Enflasyon
fırtınasında çok sayıda yuvanın çatıları uçmaya devam edecek.
RTE’nin
bunca yıllık yanlış politikasının biriktirdiği sorunlar kıvılcımdan yangına dönüştü.
Fakat RTE inat ederek uyguladığı yeni model denemesiyle aleve benzin
dökmeye devam ediyor. Artık mutfaklarda da yangın var.
Bu
fırtınada bu yangını söndürmek kolay olmayacak.
Çözüm
için akıl, bilim çerçevesinde teklif sunmanın da faydası yok. Çünkü AKP
iktidarının ilkeleri akıl ve bilim değil, sözüm ona inanç, aslında
inat ile yönetmeye çalışıyorlar.