Yurt Sorununda Cumhuriyetçilerin Sorumluluğu

98

                Devlet,  Anayasa’daki “Eğitim ve öğrenim hakkı ve
ödevi” kapsamında,  maddi imkanlardan
yoksun her öğrencinin, burs ve barınma ihtiyaçlarını karşılamak
zorundadır.  Öğrenciler bugüne kadar
barınma ihtiyaçlarını devletin ve özel sektörün yurtlarından ve ev kiralayarak
karşılıyorlardı. Pandemiden sonra özel yurt fiyatları ve ev kiraları uçtu.  Gençlik Spor Bakanlığı’na bağlı Kredi ve
Yurtlar Genel Müdürlüğü’ne (KYK) bağlı yurtlarda yer bulamayan öğrenciler,
sadece okumak için yurt istiyorlar. Barınma haklarını isteyen öğrenciler birçok
ilimizde parklarda ve sokaklarda geceliyorlar. Seslerine kulak verilip
sorunlarına çözüm üretilmesi yerine itilip kakılıp gözaltına alınıyorlar.

 

                Sayın Cumhurbaşkanımız
öğrencilerin burs ve yurt sorunu hakkında şunları söylüyor: “Biz göreve
geldiğimizde üniversite öğrencilerinin aldığı burs 45 liracıktı. Ya elinize
dilinize dursun ya. Şu anda 650 liraya çıktık. Nereden nereye geldik. Özellikle
yurt konusunda bugüne kadar hiçbir iktidarın yapmadığı yatırımları yaptık.
Bizden önceki dönemlerde böyle yurtlar söz konusu değildi. Biz göreve
geldiğimizde 190 olan yurt sayısını 700’e çıkardık. Bugün yurtların 700 bin
kapasitesi var.”

 

                Sayın Cumhurbaşkanımız doğru
söylüyor. 2003 yılında üniversite öğrencilerinin bursu 45 liraydı. Aynı tarihte
bir çeyrek altın 22 liraydı. Demek ki, bir öğrenci bursu ile iki adet çeyrek
altın alınabiliyordu. 2021 yılında üniversite öğrencilerinin bursu 650 lira
oldu. Ama bir çeyrek altın bugün 850 lira. Bu durumda bir öğrenci bursu ile bir
çeyrek altın alabilmek için üstüne 200 lira daha eklemek gerekiyor. Bu hesaba
göre öğrencinin iki çeyrek altın alabilmesi için 1700 lira burs alması
gerekiyor.

 

                Gelelim yurt konusuna.
Gerçekten KYK’nın 2003 yılında 190 öğrenci yurdu varken, 2021 yılında ülke
geneli ve Kıbrıs’ta toplamda 755 yurdu var. Ama unutmayalım  Türkiye’de 2003 yılında 72 devlet ve vakıf
üniversitesi vardı.   2021 yılında ise
131 devlet üniversitesi (11 teknik üniversite, 2 güzel sanatlar üniversitesi ve
1 yüksek teknoloji enstitüsünün yanı sıra Polis Akademisi ve Milli Savunma
Üniversitesi) ve 78 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Üniversitelerin haricinde
5 de meslek yüksekokulu mevcuttur. Buna göre 2021 yılında 209’u devlet ve vakıf
üniversitesi, 5’i de bağımsız meslek yüksekokulu olmak üzere toplamda 214
yükseköğrenim kurumu bulunmaktadır. 2003 yılında örgün eğitimde okuyan 1 milyon
800 bin öğrenci varken, 2023 yılında 
ülkemizde üniversitede örgün ve yaygın eğitimde okuyan 8 milyon 250 bin
öğrenci var. Sadece lisans ve ön lisans düzeyinde örgün eğitimde okuyan toplam
3 milyon 800 bin öğrenci var. Bu durumda 2021 yılında yüksek öğretime devam
eden öğrenci sayısı 2003 yılına göre yüzde yüzden fazla arttı. Ama yurtlardaki
yatak kapasitesi, bu artan öğrenci 
kapasitesini karşılamaktan çok uzak kaldı.

 

                Yurt konusunu biraz araştırınca
ilginç bilgilere ulaştım. KYK’nın yurtlarının bir kısmı kendi malı, bir kısmı
ise özel sektörden kiralanmış. Sadece 2015-2016 yılları arasında kiralama
yoluyla teslim alınan bina sayısı 96. Bu binaların yatak kapasitesi ise 90.241.
Bildiğim kadarıyla TOKİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü yurt binası yapıyor, yine de özel sektörden yüksek
fiyatlarla yurt kiralanıyor.  Sizin
anlayacağınız özel sektör, devlet arazisinde işletme garantili yurt yapıyor.
Yurt için devlet 15 ile 35 yıl öğrenci olmasa da ödeme garantisi veriyor. Özel
sektör yurdu teslim ettiği andan itibaren yatak başı ödeme yapılıyor.

 

                Değerli araştırmacı gazeteci ve
Sarmal kitabının yazarı Murat Ağırel’in 25 Eylül 2021 tarihli Yeniçağ
gazetesinde yayımlanan “Devletten beslenen dinci vakıf yurtları
kamulaştırılsın!” başlıklı yazısını ve Sözcü gazetesi eğitim editörü Sultan
Uçar’ın 24 Eylül 2021 tarihli “Atatürk suçluymuş (!)” başlıklı yazısını ve aynı
gazetede yayımlanan TÜYİS Başkanı Umut Gezici ile yaptığı “Tarikat ve cemaatler
yurtların 50 bin yatak kapasitesini ele geçirdi” başlıklı röportajını mutlaka
okumalısınız.

 

                Uçar’ın röportaj yaptığı Tüm
Yurt ve Barınma Hizmetleri İşverenleri Sendikası (TÜYİS) Başkanı Umut Gezici,
yurt sorununu şöyle özetliyor:  “Suriye,
Afganistan gibi ülkelerden yoğun mülteci göçü, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Kanunu’yla yenilenen binalarda kira rayiç bedellerinin
2-3 kat artması, üniversite sayısındaki artışa rağmen yurt sayısının artmaması,
tarikat-cemaat ve bazı vakıfların çoğu ruhsatsız yurtlarının görmezden
gelinmesi. Yap-işlet-devret sistemiyle otoyollar, hastaneler gibi ödeme
garantili ve şehir merkezine çok uzak yurtlar yapılıyor. Yatakları boş kalsa
da, yatak parası yaz kış kesintisiz ödeniyor. Fatih’te 12 üniversite var ama
KYK’nın yurdu çok az, yetersiz. Geçen yıl en düşük bin 500 lira olan kiralar,
bu yıl 2 bin 400 liraya çıktı. Yurtlarda, 3 kişilik odanın yıllık 15 bin lira
olan ücreti de en az 23 bin lira oldu.”

 

                Gezici şöyle devam ediyor:
“Üniversite sınavını kazananların yüzde 10’u yani 100 binlerce genç
parasızlıktan yurtsuz kaldığı için kayıt yaptırıp, okuyamayacak. Çaresiz yoksul
gençler, hiç istemeseler de tarikatlara itiliyor. 50 bin yatak tarikatların
elinde, İstanbul’da FETÖ operasyonu sonrası el konulan binaya, ‘Bu bina OHAL
kapsamında devlet malı olmuştur’ afişi asıldı. Ama bina KYK yerine AKP’li eski
Sarıyer Belediye Başkanı Yusuf Tülün’ün başkanı olduğu İlim Yayma Cemiyeti’ne
tahsis edildi. Cemiyet, ‘Birincisini anlamlı kılan ikinci üniversite’
sloganıyla, Türkiye’de 188 öğrenci yurdu işletiyor.”

 

                Gezici bu yurtlara ek olarak başka
isimlerce açılan kaçak yurtlar üzerinde de duruyor ve şöyle diyor: “Cemaat ve
vakıf yurtları kadar tehlikeli olan bir de kaçak ve ruhsatsız yerler var. Hiç
bir kontrol yok. ‘Kız oteli’, ‘erkek öğrenci evi’ diye kendilerini
tanıtıyorlar. Denetim olmayan bu yerlerde, gençleri uyuşturucu gibi bir çok
ciddi tehlikeler bekliyor. Kaçak bu yerlerin yatak kapasitesi 150 bini aştı.
Aileleri bu tehlikeleri hiç bilmeden ‘aylık 100 lira ucuz’ diye, çocuklarını bu
denetimsiz yerlere bırakıp, memleketine dönüyor.”

 

                Ayrıca yurt konusunda önemli
bir hususun da üzerinde durmak istiyorum. İktidar partili belediyeler, belediye
bütçesinden yaptırdıkları veya restore ettirdikleri binaları bitirdikten sonra
cemaat ve tarikatların kurdukları vakıflara veye derneklere devrediyor. Onlar
da hem bu yurtlara aldıkları öğrencilerden belli bir ücret alıyorlar, hem de
devlet bütçesinden çok ciddi destekler alıyorlar.

 

                Aslolan yurt sorununu devletin
çözmesidir. Burada akla şu soru geliyor. Cemaatler, tarikatlar ve siyasal
İslamcı örgütler, elli altmış yıldır kendi zihniyetlerinde öğrenci yetiştirmek
için yurtlar ve okullar kurarken; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, milliyetçi, liberal
ve seküler olduğunu iddia eden iş insanları, sanayi kuruluşları, meslek
odaları, sendikalar, vakıflar ve dernekler kaç tane öğrenci yurdu ve okul
yapmış? Maalesef bu sorunun cevabı olumsuzdur, pek bir şey yapmamışlardır. Hiç
olmazsa bu iddia sahipleri, gençlerimizin vatanını ve milletini seven çağdaş
düşünceli insanlar olarak yetişmesini istiyorlarsa, şu andan itibaren ellerini
taşın altına koyup hızla bu ihtiyacın karşılanmasına katkıda
bulunmalıdırlar. 

 

                Ayrıca bu konuda şu anda
uygulanabilecek pratik bir çözüm önerim var. TOKİ’nin elinde büyük bir yapı
stoku var. Devlet bu binaları yurt ücretini geçmeyecek ücretlerle yurtlara
yerleşemeyip açıkta kalan öğrencilere kiraya verilmesini sağlamalıdır. Kredi ve
Yurtlar Genel Müdürlüğü (KYK) de hemen yeni yurt yaptırmak üzere harekete geçmelidir.
Kredi ve Yurtlar Kurumu, görevi olan öğrencilerin barınma ihtiyacını
karşılamayıp, onları siyasal İslamcı vakıflara ve derneklerin yönettiği
yurtlara peşkeş çekmemelidir. Bu yurtlara dokuz ay için devlet bütçesinden 174
milyon lira aktarılmasına izin verilmemelidir. Gençlerimizi ne tarikat ve
cemaatların ellerine teslim edelim ne de eğitim hayatlarını sonlandırmalarına
izin vermeyelim. 1970’li yıllardan beri her dönemde birer nesli feda etmeye
artık son verelim. Çünkü gençlik geleceğimizdir.

 

Önceki İçerikTürk Gençliğine çağrımdır. (5)
Sonraki İçerikKocaeli Trafiği Köprüden Önceki Son Çıkışta
Avatar photo
Bulgaristan göçmeni bir ailenin oğlu Sâkin Öner 05.10.1947 tarihinde Denizli ilinin o zaman Çal ilçesine bağlı bulunan Dedeköy bucağında doğdu. Bugün Dedeköy 'Baklan' adıyla Denizli'ye bağlı bir ilçedir. Babası Emniyet Komiseri merhum Celalettin Öner, (1922-16.12.1970) annesi Denizli'nin Honaz ilçesinden ev hanımı merhume Ulviye Öner (Akkuş)'dir. Annesi 1951yılında vefat etmiştir. Babası 1953 yılında Polis Memuru olarak görev yaptığı Aydın ilinin Nazilli ilçesinde Zarife Öner (Meriçoğlu) ile ikinci evliliğini yapmıştır. Sakin Öner 1951-1953 yılları arasında Dedeköy (Baklan)'da dedesinin ve babaannesinin yanında kalmıştır. İki yıl köy ortamında kalan Öner, burada kırsal kesimdeki Türk insanının yaşantısını, gelenek ve göreneklerini, zengin halk kültürünü tanıma imkânını bulmuş ve bu döneme ait izler şiirlerine ve yazılarına yansımıştır. ÖĞRENİM HAYATI Babasının memuriyeti sebebiyle 1954-1955 der yılında Manisa'nın Kırkağaç ilçesinde başladığı İlkokul hayatı; Manisa'nın merkezinde devam edip Afyon'un Sandıklı ilçesinde tamamlandı. 1959-1960 Öğretim yılında Sandıklı Ortaokulu'nda başlayan ortaokul tahsili, Bandırma'da devam edip Van'da tamamlandı. Lise'ye Van'da başlayıp Yozgat'ta tamamladı. 1965 Haziranında girdiği Üniversite Giriş sınavı sonunda birinci tercihi olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Burada öğretimini sürdürürken Babıâli'de Sabah Gazetesi'ne muhabir olarak çalıştı. 1966 yılında Bugün Gazetesi'ne teknik sekreter olarak transfer oldu. Bu arada Hukuk Fakültesi'nden ayrıldı. 1967'de yeniden girdiği Üniversite Giriş İmtihanı'nı kazanarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne kayıt oldu. 1967-1972 yılları arasında bu bölümde okudu. Bu süre içinde dergicilik, kitapçılık ve yayıncılık yaptı. 1972 yılı Şubat ayında diploma aldı. Babasının vefatı sebebiyle Denizli iline tâyinini istedi ve aile fertlerinin sorumluluğunu üstlendi. 1981 yılında doktora çalışmalarını başlatan Öner, 1987 yılında doktora yeterlik sınavını verdi. Ancak, idarî görevleri sebebiyle doktora çalışmalarına uzun süre ara vermek mecburiyetinde kaldığından, 2003 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Doktoru oldu. MEMURİYET HAYATI Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak memuriyet hayatına başladı. 17.02.1973 tarihinde Denizli ilinin Acıpayam ilçesi Darıveren bucağında Fidan Oymak ile evlendi. 1975 yılı Temmuz-Ekim ayları arasında İzmir-Bornova'daki Topçu Taburu'nda kısa süreli askerlik görevini yaptı ve Topçu Asteğmen olarak terhis oldu. Memuriyet hayatı; İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne Müdür Yardımcısı ve Edebiyat Öğretmeni, Tahakkuk Müdür Yardımcısı ve Türkçe Bölümü Öğretim Görevlisi, Sinop Lisesi'nde edebiyat öğretmeni olarak devam etti. Çalışma şartlarının uygun olmaması ve ailesinin İstanbul'da kalması sebebiyle, çok sevdiği meslek hayatına Mayıs 1977 tarihinde istifa ederek İstanbul'daki günlük Hergün Gazetesi'nde önce Haber Müdürü sonra da Yazı İşleri Müdürü oldu. 01 Ocak 1980 tarihinde yeniden öğretmenlik mesleğine dönek için başvurdu. Görev emri gelinceye kadar büyük düşünür ve yazar S. Ahmet Arvasi'nin kurduğu Türk Gençlik Vakfı'nın müdürlüğünü yaptı ve bu vakfın yayın faaliyetlerini yürüttü. 23.03.1970 tarihinde İstanbul Kız Lisesi'ne tâyini çıktı. 07.04.1980 tarihinde İstanbul Şehremini Lisesi'ne Edebiyat Öğretmeni ve müdür yardımcısı oldu. 13.12.1982'de İstanbul Pertevniyal Lisesi'ne Edebiyat öğretmeni olarak nakledildi. Bu okulda 23.08.1983'te Müdür Başyardımcısı oldu. 05.12.1984'te de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesi'nde Müdür olarak vazifelendirildi. 27.06.1987 tarihinde İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü'ne Müdür Yardımcısı olarak görevlendirildi. 16.10.1992 tarihinde Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne. 29 Haziran 1995 tarihinde ikinci defa İstanbul Millî Eğitim Müdür Yardımcılığına, 01.07.1998 tarihinde Vefa Lisesi camiasının umumi isteği üzerine ikinci defa Vefa Lisesi Müdürlüğüne, 18.08.2010 tarihinde İstanbul lisesi Müdürlüğü'ne kâyin edildi. Mart 2012'de yaş haddinden emekliye ayrıldı. EDEBİYATTA 50 YIL Sâkin Öner'in edebiyatla ilgisi, 1957 yılında şiir yazmakla başladı. Merakı gelişerek, dosya kâğıdından dergiler yaptı. İlk şiirini 1957 yılında, ilkokul dördüncü sınıfta iken yazdı. "Gurbet" başlıklı bu şiir aynen şöyleydi: Gurbetteyim bugünlerde Geziyorum sahillerde Oturup ağlıyorum Hicran dolu bahçelerde Sızlar gizli yaralar Gönlümde hatıralar Günler geçer de sonra Yaşlar gönlüme dolar Ayrı düştüm sıladan Kan damlıyor yaradan Gurbet ayırma beni Yurttan, eşten ve dosttan. Ortaokul 2. sınıfa Bandırma'daki dayılarının yanında okurken ilk şiiri, Bandırma Ufuk Gazetesi'nde yayınlandı. Öğretmeni Münevver Yardımsever her dersine, Sâkin Öner'e bir şiir okutarak başlardı. Böylece şiir okuma sanatını öğrendi. Şiir okuma görevi Van Lisesi'nde de devam etti. Millî bayramlar ve törenlerin değişmez elemanı idi, okul adına günün anlamına uygun şiiri o okuyordu. Şiirleri Van'da çıkan gazetelerde yayınlandı. Şiir yarışmalarına katılıp dereceler aldı. Ortaokul 3. sınıfta okul idaresinden izin alarak şahsı adına 'Doğuş' adıyla bir duvar gazetesi çıkardı. Bu gazetedeki bütün yazı ve şiirler kendisine aitti. Lise 1. sınıfa geçtiğinde Okul Müdürlüğü, okulun Kültür ve Edebiyat Kolu Başkanlığına Öner'i getirdi. Okulun camekânlı büyük bir duvar gazetesi vardı. Artık onu o çıkarıyordu. Gazetede makale, deneme, röportaj, hikâye, şiir, haber, karikatür, bulmaca ve spor olmak üzere çok çeşitli türlere ve konulara yer veriliyordu. 15 günde bir değişen bu gazetede kendisine çeşitli haberler ve spor haberlerinde Cafer İpek, karikatür ve bulmacada da Metin Haldenbilen isimli bir arkadaşı yardım ediyordu. 1962 yazında Ağrı'da bulunan teyzesinin yanına gittiğinde orada yayınlanan günlük Mesuliyet Gazetesi ile temasa geçti. Bu gazetede de 'GÜN-KİN' isimli şiiri yayımlandı. Lise 1. sınıfta iken 1963 yılında Sakin Öner Yeşil Van gazetesinde 'Bahçemin Çiçekleri' başlıklı bir sütunda 'Bülbül' mahlasıyla günlük fıkralar yazmaya başladı. Mahlas kullanmasının sebebi, ailesinin bu tür çalışmalara, derslerini aksatacağı gerekçesiyle karşı olmalarındandı. İçindeki yazma aşkını frenleyemeyen Öner, takma isimle de olsa yazmayı sürdürüyordu. Artık yazma işini, gazetelerdeki kendisinden yaşça büyük ve deneyimli köşe yazarlarıyla polemiğe girmeye kadar götürmüştü. Bu arada Yeşil Van ve diğer gazetelerde sık sık şiirleri yayımlanıyordu. Bu arada Serhat Postası isimli gazetenin açtığı şiir yazma yarışmasında üçüncü oldu. Bir gün, yeni taşındıkları evin sahibiyle girdiği polemiği içeren 'Ev, ev, yine ev...' başlıklı bir yazıya rastlayan babası, 'Bülbül' mahlaslı yazıları onun yazdığını anladı. Fakat hayret ki, hem fazla yüzgöz olmadı, hem de kızmadı. Belki de gizli gizli gurur duydu. Bu süreç, Van'dan Yozgat'a tayin oldukları 1964 yazına kadar devam etti. Babasının 1964 yazında Yozgat'a tâyin olması üzerine Öner, Lise 3. sınıfı Yozgat Lisesi'nde okudu ve buradan mezun oldu. En yakın sınıf arkadaşı Cemil Çiçek'ti. Sakin Öner, ailesinden, Van ve Yozgat'taki arkadaşlarından aldığı etkilerle milliyetçi ve maneviyatçı duyguları ağır basan, fikrî ve siyasî hareketlerle ilgilenen, şiir ve nesir alanında epey deneyim kazanmış bir genç olarak İstanbul'a gelince Yine şiir, edebiyat dergi yayıncılığı ile ilgilendi. Gazetelerde, muhabir, sayfa sorumlusu ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Yayınevi kurdu, kitap yayınladı, kitaplar yazdı. Üçdal Neşriyat'ta sekreter ve musahhih olarak çalıştı. Bu arada, 1 Kasım 1966 tarihinde Ali Muammer Işın ve Ahmet Karabacak tarafından Millî Hareket adıyla Alparslan Türkeş'in lideri olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'ni destekleyen milliyetçi düşünceyi temsil eden 15 günde çıkan dergi yayımlanmıştı. Bu derginin 15 Aralık 1966 tarihli 4. sayısında Öner'n 'Bekamız İçin Birleşmeliyiz' başlıklı ilk yazısı yayımlandı. Ali Muammer Işın'ın ayrılması üzerine 8. sayıdan itibaren derginin sahibi Ahmet B. Karabacak oldu. Bu sayıdan itibaren Öner de, derginin Teknik Sekreteri, 48. sayıdan itibaren derginin Genel Yayın Müdürü oldu. Dergi, Eylül 1970'de yayımlanan 50. sayısı ile kapandı. 1969 yılında kurulan Ülkü Ocakları Birliği'nin de Genel Sekreteri olan Öner, bu dönemde, Birlik tarafından düzenlenen konferansı kitap hâline getirerek bastırdı. Erol Kılıç'ın başkanlığı döneminde de Birlik adına 'Ergenekon' adıyla bir dergi yayımladı. Bu arada, Cavit Ersin'in 'Millî Ekonomi ve Ziraat', Mustafa Eşmen'in 'Türk Köyü' ve Öncüler Dergisi'nde fikrî yazıları yayımlandı. Millî Hareket Yayınevi, 1970 yılında Cağaloğlu'na taşınınca Beyazsaray 41 numarada Öner, Ergenekon adıyla bir yayınevini kurdu ve Alparslan Türkeş'in Genişletilmiş Dokuz Işık kitabını yayımladı. 1972 yılı başında Ömer Seyfettin'in 'Millî Tecrübelerinden çıkarılmış Ameli Siyaset' isimli eserini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek sadeleştirdi. Bu çalışması Göktuğ Yayınevi tarafından 'Amelî Siyaset' adıyla bastırıldı. Bu, Öner'in basılan ilk kitabıdır. 1972 Mayıs'ında Denizli Lisesi'nde öğretmenliğe tâyin edilince Ergenekon Yayınevi'ni gençlere bıraktı. Denizli Lisesi'ndeki görevi sırasında sınıf ve okul gazetelerinin çıkarılmasına öncülük etti, Mevlana ve Âşık Veysel'le ilgili yazdığı senaryoları sahneye koydu, önemli şairlerimizin anma günlerini yaptı. Okula edebî ve kültürel faaliyetler yönünden bir hareket getirdi. Orada iken yazdığı Abdülhak Hâmit Tarhan isimli biyografi çalışması, 1974'te Toker Yayınları'nca basıldı. Ömer Seyfettin'in 'Türklük Mefkûresi' isimli eserini de Osmanlıca'dan yeni yazıya çevirerek 'Türklük Ülküsü' adıyla 1975'te Türk Kültür Yayınları arasında yayımlattı. 1975 Kasımında İstanbul'a Atatürk Eğitim Enstitüsü Müdür Yardımcısı ve Öğretim Görevlisi olarak döndükten sonra, bir taraftan anarşinin at koşturduğu okulda düzeni sağlamaya ve derslere girmeye çalışırken, bir taraftan da edebî çalışmalarına devam etti. Burada görev yaptığı üç yıl içinde 'Ülkücü Şehitlere Şiirler' (1975), 'Ülkücü Hareket'in Şiirleri ve Marşları' (1976) isimli antolojileri, 'Ârif Nihat Asya' (1978) isimli biyografi kitabını, Müslim Ergül ve Osman Nuri Ekiz'le birlikte Eğitim Enstitüleri Türkçe Bölümü 2. sınıf Yeni Türk Edebiyatı (Servet-i Fünûn'dan Cumhuriyet'e kadar) isimli ders kitabını hazırladı ve yayımlattı. Ortadoğu gazetesinde de bazı edebî makaleleri yayınlandı. Bu arada, aralarında S. Ahmet Arvasi'nin de yer aldığı bu okulda görev yapan yirmi arkadaşıyla 'Dokuz Işık' adıyla bir yayınevi kurdu ve bu yayınevi iki yılda on kitap yayımladı. Öner, şimdi geriye dönüp baktığında, her gün anarşik olayların yaşandığı arada öğretmenlerin ve öğrencilerin dövüldüğü ve yaralandığı hatta öldürüldüğü saat 08.00'den 24.00'e kadar devam eden bir mesai sırasınca bu kadar çalışmanın nasıl yapılabildiğine şaşırmakta, bunu gençliğine, dâvâsına olan inancına ve heyecanına bağlamaktadır. 1978 yılı ortalarında, Sinop'a tâyin olduğu ve orada anarşi nedeniyle güvenli bir çalışma ortamı bulamadığından çok sevdiği mesleğinden istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Bu yıl içinde mezuniyet tezi olan Yusuf Akçura'nın Türk Yılı (1928)'nda yer alan 'Türkçülük' isimli 128 sahifelik uzun makalesini Osmanlıca'dan yeni yazıya çevrilmesini, sadeleştirmesini, önemli kişi, kurum ve kavramlarla ilgili notları içeren çalışmasını Türkçülük adıyla Türk Kültürü Yayınları arasında yayımlattı. Bu arada, hayatının üçüncü gazetecilik dönemi olan Hergün Gazetesinde Haber Müdürü olarak göreve başladı. Gazetede, bir taraftan bu görevi yürütürken, bir taraftan da haftada üç gün 'Ülkücünün Gündemi' isimli köşede güncel siyasî konularda fıkralar ve önemli olaylarda 1. sahifede imzasız yorumlar yazıyordu. 'Öz Yurdumda Garibim' başlıklı yurtlardan atılan milliyetçi öğrencilerin dramını anlatan röportajı ile 1978 yılında Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti'ne 'En İyi Röportaj Yazarı' seçildi. 1979 yılında yine bu gazetede çalışmasını sürdürürken Toker Yayınları'ndan 'Nihal Atsız' isimli biyografik çalışmasını, Su Yayınları'ndan 'Köy Enstitülerinden Eğitim Enstitülerine' isimli araştırma kitabını yayımlattı. 1979 yılı başlarında gazetenin boşalan Yazı İşleri Müdürlüğü'ne getirildi. Dokuz ay bu görevi sürdürdükten sonra yıl sonunda öğretmenlik görevine dönmek için Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurdu. 1980 yılı Mart'ında İstanbul Kız Lisesi'nde depo öğretmeni olarak göreve döndükten sonra Nisan ayına da Şehremini Lisesi'ne tâyin edildi. Sakin Öner 12 Eylül 1980 İhtilâli'den sonra, Şehremini Lisesi'nde Müdür Yardımcısı olarak yeniden idarecilik görevine başladı. Burada okulun Kültür ve Edebiyat Kolu çalışmalarını yürüttü. Doğa isimli bir okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti. Bu arada Eğitim Enstitüsü'nde iken hazırlamaya başladığı Kompozisyon Sanatı (Düzenli Konuşma ve Yazma Sanatı) isimli kitabı tamamladı. Bu kitap, 1981 yılında Veli Yayınları tarafından yayımlandı. Ortaöğretim ve Yüksek Öğretim kurumlarında ders kitabı olarak okutulan bu kitap, Öner tarafından ancak 2005 yılında güncelleştirildi ve genişletildi. Okulun Tiyatro Kolu Başkanlığı'nı da yürüten Öner, 1981 yılında 'Gün Işığı' isimli oyunla Millî Eğitim Vakfı 1. Tiyatro Yarışması'na katıldı ve başarı kazanıldı. Aynı yıl Veli Yayınları'ndan İmla-Noktalama ve Cümle Bilgisi, Örnek Açıklamalarla Atasözleri ve Özdeyişler isimli kitabını yayımlattı. 1992 yılında Prof. İskender Pala ve Rekin Ertem'le birlikte Ortaokul 1., 2. ve 3. sınıflar için Türkçe ve Dil Bilgisi kitaplarını hazırladı. Bu altı kitap Deniz Yayınları tarafından yayımlandı. Beş yıl süre ile okutulan bu kitaplar eğitim camiasında büyük ilgi gördü. 'Millî Eğitimin İçinden' adıyla bir kurum içi halkla ilişkiler dergisi çıkardı. 1997 yılında Vefa Lisesi'nin 100. kuruluş yılı anısına bir anı kitabı hazırladı. Bu kitap Vefa Eğitim Vakfı yayını olarak 'Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına' adıyla yayımlandı. 1997 yılı sonlarında seçtiği öğretmenlerle Milli Eğitim Bakanlığı'nın talimatıyla Lise 9., 10. ve 11. sınıfların Edebiyat, Kompozisyon ve Türk Dili kitaplarının yazımını sağladı ve editörlüğünü yapı. 2005 yılında da yeni öğretim programları ve tekniklerine göre hazırlan Lise 9. sınıf Türk Edebiyatı kitabının da editörlüğünü yaptı. Özlü Sözler isimli kitabı da1998 yılında Yuva Yayınları tarafından basıldı. 1998 yılı ortalarında yeniden Vefa Lisesi Müdürlüğü'ne dönen Öner, Kırk yılı aşkın bir süredir yazdığı şiirlerini topladı. Değerli Şairlerimiz Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal, Bestami Yazgan ve Yusuf Dursun'un beğenisi üzerine ilk şiir kitabını 2002 yılında 'İlk Dersimiz Sevgi' adıyla yayımladı. Sakin Öner, son olarak Vefa Lisesi'nin 13. kuruş yıldönümü münasebetiyle Edebiyat Öğretmenleri Hayri Ataş ve Hatice Gülcan Topkaya ile birlikte 'Vefa Lisesi 135. Yıl Anısına' isimli kitabı hazırladı. Bu arada 2001 yılından bu yana Yeşil-Beyaz isimli okul dergisinin yayınlanmasına öncülük etti ve bu derginin her sayısında bir yazısı yer aldı. 12 Eylül 1980'den sonraki dönemde başta Güneysu, Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat olmak üzere çeşitli dergilerde yazıları ve şiirleri yayımlandı.