Konudan Konuya (18)

99

     Birini dinlemek,
onun her söylediğini kabul etmek demek değildir. Öyleyse, dinlemekten
korkmayalım.

     Bir yazıyı okumak,
yazılanı tamamen kabul etmek demek değildir. Öyleyse okumaktan korkmayalım.

     Unutmayalım ki,
bir şey bütün bütün kabul edilmez veya reddedilse de, bütün bütün terk veya
reddedilmemeli. “Huz ma safa da’ ma keder.” / Her şeyin iyisini, güzelini ve
doğrusunu almalı. Kötüsünü, çirkinini, eğrisini ve yanlışını bırakmalı.

     Hâkim suçluyu
dinlemeden karar verebilir mi?

     Öğretmen; sınav
kâğıdını yanlış dolduran öğrencinin yazılı kağıdını, okumasın mı?

     Öğretmen; sözlüye
kaldırdığı öğrencinin; soruya yanlış cevap verişini dinlemesin mi?

X

     Aynı sahanın iki
elemanı, meselâ iki fizikçi, fizik konusunda veya iki edebiyatçı, edebiyatla
ilgili bir konuda tartışırlarsa, mutabık kaldıkları ve birleştikleri bir sonuca
ulaşırlar. Fakat bir fizikçi ile bir edebiyatçı; fizik konusunda ya da edebiyat
konusunda münakaşa eder / tartışırsa; böyle bir fikir teatisinden / fikir
tartışmasından sonuç çıkmaz. Çünkü:

     “Çıkar âsâr-ı
rahmet, ihtilâf-ı rey-i ümmetten.”

     Rahmet eserleri,
güzel ve doğru fikirler; insanların farklı ve değişik fikirlerle, mes’eleyi
ortaya koymalarından çıkar. Bir konu, farklı sahada otorite sahiplerinin rey ve
oy çokluğuna dayanılarak sonuca bağlanmamalı. Meselâ fizik sahasında, fizikçi
olmayanların çoğunluk sağlamaları; onları fizik sahasında söz sahibi kılmaz.
Ancak, aynı konuda çalışanların ve aynı konuda ehil olanların o konudaki
tartışma ve arayışları faydalı olup, güzel sonuçlara ulaştırır.

X    

     Her evin
pencereleri var. Pencereler evin gözü hükmündedir. Fakat pencere görmez. Pencereden
bakan görür. Zaten pencereler ev ve binalar için değil. İçeriden dışarıya
bakacaklar içindir.

     Demek ki, pencere
bakmaz, görmez. Pencereden bakan görür. Onlar da evdeki insanlardır. Pencere
kapalı ise, içeridekiler pencerenin dışarısını göremezler. Çünkü pencere
görmez. Pencereden bakan görür.

     Bedenler de bina
hükmündedir. Pencereleri ise, bedenin dışa açılan gözleridir. Evet gözler,
bedenin pencereleri sayılır. Pencere görmediği gibi, gözler de görmez. Ya kim
görür? Gözden bakan ruh görür.

     Çünkü göz; ruhun
dışa açılan penceresidir. Demek ki, göz de görmez. Gözden bakan ruh görür.
Pencere kapalıyken odadaki kimse dışarıyı görmediği gibi, gözü rahatsız olan
veya gözüne perde inen de görmez.

     Yoksa ruhun
bozulması, kör olması diye bir şey yoktur. Tıpkı penceresi kapalı olan kimsenin
odadayken dışarıyı görmemesi gibi, gözü kapanan da dış âlemi göremez. Kör
olduğu için değil, ruhun dışa açılan penceresi olan gözü kapalı veya rahatsız
olduğu için. Yoksa ruh için körlük söz konusu değildir.

X

     İnsan;
düşüncesinde, hayal ve fikrinde olan ve oluşan bir şeyi ortaya koyar. Yani
kafasındaki mânâyı maddeleştirir, somutlaştırır. Görünür hâle getirir.

     İnsanın yaptığı
her şeyin rahmi önce kafasıdır. Orada doğan, gelişen şeyleri insan dışa vurmak,
haricî / dış bir kalıp giydirmek ister.

     Zaten medeniyet
dediğimiz de, insanın hayal ve tahayyülündeki şeylerin mânâdan maddeye geçmiş
hâlleri değil midir?

     Demek ki, önce
mânâ sonra madde. Zaten madde; mânânın tecellî etmesi / görünmesi, müşahhas /
somut bir hâl almasından başka nedir ki? Nitekim tüm kitaplar; yazarlarının
fikir, duygu ve düşüncelerini ve hatta hayallerini görünür, okunur ve bilinir
hâle getirmesinden başka bir şey değildir.

Önceki İçerik13 Eylül Ve Viyana’dan Sakarya’ya
Sonraki İçerikOğuz Çetinoğlu Ve M. Kemal Sallı Sordu, Kalp Ve Damar Mütehassısı Prof. Operatör Dr. Bingür Sönmez Samîmiyetle Cevaplandırdı.
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.