Doktorlar Köy Yollarında

122

Devlet-i
Aliyye Afrika’daki topraklarını kaybetmiş, Balkanlarda tutunamamış, girdiği I.Cihan
Harbi’nden büyük yaralar alarak Anadolu’ya kadar çekilmiştir. İmparatorluk
bünyesindeki azınlıklar tek tek isyan ederek bağımsızlıklarını ilan etmiş, geriye
Anadolu’nun kıraç bozkırında dağınık ve birbirinden kopuk halde yaşayan bir
avuç Türk köylüsü kalmıştır.

Rumeli’deki
felaket sonrası devletin yavaş yavaş elden gittiğini gören Türk aydını bir tür
refleks ve savunma içgüdüsüyle Türk Ocakları etrafında toplanarak, yıllarca
örselenmiş, ötelenmiş, hakarete maruz kalmış Türk Milletinin milli şuurunu
uyandırmak ve ona milli kimliğini hatırlatmak için yeni bir hareket
başlatmışlardır.

Türkler,
savaşlarda cepheden cepheye koşuşturmaktan, kendini toparlayacak, birikim
yapacak, huzurlu bir hayat sürecek zaman geçirememişlerdir. Parvus Risal’e
göre, Türklerin kazançlı işlere rağbet göstermemeleri onları eksiltmiş ve
fakirleştirmiştir. Yusuf Akçura ise, köylünün büyük çoğunluğunun kendine ait
toprağının olmaması, eski yöntemlerle tarım yapması, mahsulün ancak kendilerine
yetecek kadar elde edilmesi yüzünden pazara sürülememesi gibi sebeplerle Anadolu’daki
köylülerin büyük sıkıntılar yaşadığını söylemektedir.

İbrahim Hilmi
bu durumu “Köylü o kadar atıl ve cahil kalmıştır ki, yakınından geçen bir dere
olsa dahi, kuraklıktan yanan tarlası için yağmur duasına çıkmaktadır.” diye
yazar. Reşit Galip, imparatorluğun yönetici kadrosunun yıllar yılı köylüyü
ihmal ettiğini, sınıflı toplum yapısının köylünün üzerinde senelerce yük
olduğunu ifade etmektedir.

Cumhuriyete
kadar Anadolu’da güçlü bir ağalık sistemi devam etmektedir. Özellikle nahiye ve
il merkezlerinde tüm memurlar ve hükümet yöneticileri ağaların gölgesinde
hizmet etmektedir. Köyleri haraca bağlayan, köylüleri borçlandıran, her türlü
kepazeliği yapıp hesap sorulmayan bu ağalar halkın sırtında bir kırbaç gibidir.

Savaş zamanı
bin bir hile ile askerlikten kaçan, harp süresince kazanç peşinde koşan, asker
ailelerine sarkıntılık edip hatta genç kadınları hamamlarda oynatan da
bunlardır.

“Zavallı
köylü, bu yurtta bir karış bile toprağı bulunmayan sen cephelere koştun, yedi
kat cennetin alamayacağı kadar çok şehit verdin, topla öldün, acından öldün,
yorgunluktan öldün, hastalıktan öldün. Aslında neyi savundun sen? Namusunu mu?
O namusu düşman değil, geride altın seccadesinde yan gelen zorba çiğnedi.”

Evet,
yukarıdaki satırlar Doktorlar Köy Yollarında kitabının yazarı Ahmet Öztürk’ten
alınmıştır. Türk Ocakları bünyesinde kurulan Köycüler Cemiyeti’nin Anadolu’daki
faaliyetlerini anlatan kitapta, o devirdeki Anadolu köylüsünün durumu da
kaynaklarla resmedilmektedir.

Ragıp
Nurettin, Hasan Ferid, Reşid Galip ve Fazıl Doğan gibi doktorların başını
çektiği Köycüler cemiyetinin amacı, köylüler arasında insaniyatkâr bir tarzda
çalışmak, sağlık, eğitim ve ekonomi alanlarında köylüye yardım etmektir. Bu
amaçla genç Tıbbiyeliler payitahttaki dolgun ücretli doktorluğu ellerinin
tersiyle iterek köy yollarına düşerler.

O sıralarda
Anadolu köyleri yoksulluktan, salgın hastalıklardan, yetersiz beslenmeden harap
ve bitap düşmüş durumdadır. Tıbbiyeliler Türk köylüsünün yaralarına merhem olma
amacıyla çıktıkları bu kutlu yolda ağaların ve cahil halkın türlü engellemeleriyle
karşılaşırlar ama asla pes etmezler. Memleketi kalkındırmanın ve refaha
ulaştırmanın yolunun köylerden ve köylüyü bedenen ve zihnen sağlıklı kılmaktan
geçtiğini bilen Köycü Doktorlar büyük bir şevkle çalışırlar.

Köylüyü
kalkındıracak olan tavukçuluk, sütçülük, tereyağcılık, peynircilik, arıcılık,
ipekçilik gibi kitapları tedarik ederek köylerde uygulamaya geçirirler. Mesela
yeni usulde arıcılık yapmak için kovan siparişi verirler, kuluçka makinesi ve
harman makinesi siparişi verirler.

Ne yazık ki
Anadolu’nun işgal edilmesiyle her vatansever Türk aydını gibi Türk Ocaklı Köycü
doktorlar da silah kuşanıp Milli Mücadeleye katılmışlardır. Bulundukları
bölgelerde kurdukları Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri ile halkı topyekûn mücadeleye
ikna etmiş, milli direnişe destek vermişler ve büyük kahramanlıklar
göstermişlerdir.

Cumhuriyetin
ilanından sonra Köycülük faaliyetleri milli bir mesele olarak devlet nezdinde
devam etmiştir. 1937 yılında açılan Köy Enstitüleri ile Köycülük düşünceleri fikirden
fiile geçerek uygulanmaya başlamıştır. Ne yazık ki sonraki süreçlerde çeşitli
politik manevralarla Köycülük Hareketi büyük bir sekteye uğramıştır.

Belki de
bugünkü anlamda tarımda ve hayvancılıkta dışa bağımlılığımızın sebebi, bir avuç
idealist Doktorun açtığı tamamen yerli ve milli bir hareket olan Köycülük hareketinin
devam ettirilmemesi ve terkedilmesidir.

 

*Ayrıntılı
okuma için;

Doktorlar Köy
Yollarında, Ahmet Öztürk

Milli
Mücadele Hatıralarım, Fazıl Doğan