Mademki Allah sizi bize lütfetti, “bu
millet” size oy verdi, yönetme yetkisi verdi; milletin canı da malı da
size feda olsun.
Yeter ki siz iktidarda kalın. Sizin dışınızdaki “zillet” dediğiniz
kesimi temsil eden “terörist”, “yüzsüz”, “terbiyesiz adamcağızlar” sizi
seçimlerde yenip makamınızdan etmesinler. Allah muhafaza böyle bir şey olursa
sizin bütün “sırlarınızı” ifşa etmek ve hatta “hesap sormak”
cüretini bile gösterebilirler.
Siz ki seçkin ve üstün özelliklerinizle bu
millete hizmet etmek gibi bir fedakârlık içindesiniz. Milletin de sizin için
canını, malını feda etmesinden daha doğal ne olabilir ki?
Sizler mübarek insanlarsınız. Baroların,
derneklerin mensubu olan sıradan ve günahkâr insanların katıldığı kongrelerle, sizin kongrelerinizdeki virüsün davranışı bir
olabilir mi? Sizler okuma, üfleme, aşılama, test dâhil maddi ve manevi bütün
tedbirleri almışsınızdır.
Bütün şehirlerden binlerce kişiyi Ankara’ya
davet edip spor salonunda “lebalep” topladınız. Canını sizin için feda
etmeye hazır müritlerinizin trans halinde sloganlarıyla mest oldunuz. Bu
kadarcık hazzı size çok görenler utansın.
Bazı münafıklar “her hasta kendisinden
başka iki kişiye bulaştırırsa bu patlamadır” diyorlar. Şaha satrancı öğreten bilge ile alakalı efsaneyi hatırlatıyorlar:
“Malum şah hocasına ‘dile benden ne
dilersin’, der. Alçakgönüllü görünümündeki açıkgöz bilge, boynunu bir yana eğer
ve satranç tahtasının ilk karesine bir buğday tanesi, ikinciye iki, üçüncüye 4,
sonra 8, 16 buğday tanesi diye devam etmesini, toplamı da lütfetmesini ister.
Şah, bu çok mütevazı dileğe şaşar ama kabul eder. Sonra ülkedeki buğday
stokunun bu dileği karşılayamayacağı anlaşılır. Öyle ya, sadece 64’üncü karede
2’nin 63’üncü kuvveti kadar buğday vardır. 10’un önüne 19 sıfır koyarak
görebilirsiniz bu sayının yaklaşık değerini.”
“Bu efsane doğruysa yani virüs bu şekilde yayılıyorsa yandık” diye
hayıflananlara şaşarım.
Sizin rakamlara takla attırmadaki
becerilerinizden haberleri yok.
Hem de eskisi gibi her pozitif çıkanı, her
belirti göstereni hastaneye almadan evde tedavi etme yeteneğinizden de
haberleri yok. Baksınlar bakalım hastanelerde yoğun bakımlar dolmuş mu?
Sizin “yaptıklarınıza hayalleri bile
erişmeyen” nankör ve müzmin muhalifler var. Bunlar her esere karşılar. İstanbul’un
acil ihtiyacını karşılamak için Atatürk Havalimanı pistinin üzerine bile
hastane yaptırdığınızı dahi eleştiriyorlar.
Bu eleştirenlerin evlerine büyük kongrenize
katılan “virüs taşıyıcı” müritlerinizi gönderseniz ne iyi olur. Böylece bu
hastanelerdeki tedavi hizmeti kalitesini bizzat görmelerini sağlarsanız, belki
yaptıklarınızın önemini anlarlar.
Sizin dünyada kimsenin görmediğini görme,
akıl edemediklerini yapabilme kudretinizi göremiyorlar.
65 yaş üstünü toplumdan tecrit etmekle, genç
nüfusun sağlığını korumak gibi
olağanüstü tedbirinizin kıymetini de bilmiyorlar. 65 yaş üstü
vatandaşlarımıza dünyada ilk defa kendi üstlerinde aşı denemesi yapma
ayrıcalığı tanımış olmanızın kıymetini bilmiyorlar.
“Hijyen, kalabalıktan kaçınma, maske ve
sosyal mesafe…” Bunlar
Kongre salonlarını dolduran cesur taraftarlarınızın size olan bağlılıklarını
gösterme fırsatını heba etmeye değmez kurallar.
Ne yani? Siz Norveç Başbakanı gibi, 10
kişiden fazla olan ailenizle doğum günü kutlaması mı yaptınız? Kutsal bir
mücadele için onbinlerce gönüldaşınızla kongre yapan size emniyet soruşturma
açacak değil ya!
Ne demişti George Orwell “hiçbir şey
yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.” Bu söz günümüzde
sadece sizin açınızdan geçerli olabilir. Bırakın bu kurallar, kısıtlayıcı
yasalar muhaliflere uygulansın.
Yeter ki siz iktidarda kalınız…
“Bu uğurda gerekirse canımı veririm” diye
Ankara’ya koşan “cesur yüreklere” selam olsun!
*****************************
Lütfun da Hoş, Kahrın da Hoş
Sadece 4 buçuk ay yaptığı Merkez Bankası
Başkanı görevinden alınan Ağbal’ın “devlet terbiyesini” ve Saray’a “sadakatini”
bu muhalif denilenler bir türlü anlayamıyor.
“Görevden alındığı için mutlu oldu, bir
beladan kurtuldum diye seviniyor” diye yorumluyorlar.
Kendisini çeşitli görevlere getiren, sonra
alan, sonra başka bir göreve getiren velinimetine şükranlarını sunmasındaki
derin manayı, “lütfun da hoş, kahrın da hoş” anlamındaki ulvi ifadeleri
kavrama yeteneğinden yoksunlar.
Tıpkı 4,5 ay önce büyük bir fedakârlık
göstererek görevden affını dileyen Damat Bey’in nezaket ve efendiliğini
anlamadıkları gibi.
Bakın aldığı terbiyenin büyüklüğüne ki,
“büyüğümü üzmüş olabilirim” kaygısı ve üzüntüsüyle aylardır halk içine çıkmadı.
Hatta sosyal medya hesaplarını bile kapattı.
Bu muhalifler, kendi liderlerine bile
çemkiren bir kültürden geldikleri için, “yüce Başkan’ın” mübarek bedenini
çevreleyen enerjisini yani “aura”sını algılayamıyorlar.
O enerji alanına girenlerden bazılarının, O’nun
aurasının yüksek voltajı karşısında çarpılması doğal bir fizik olayıdır.
Bu yüzden, yok efendim “finansal
çevrelerin güveni kayboldu”, yok efendim “hayatının en büyük hatasını
yaptı”, yok efendim “bir kararname ile milletimiz bir trilyon TL
fakirleşti” gibi değerlendirmelerin hiçbir kıymeti yoktur.
“Ekonomi daha da sarsılır, dolar çıkar,
faizler yükselir. Bunlar
yüzünden bir kısım insanlar daha işsiz kalır, daha çok insan fakirleşir”
diye üzülmeyiniz.
Rahat olun. Yandaş medyaya göz kulak verin,
huzur bulun.
Orwell’in 1984 romanının bitiş cümlesi olan “Big Brother’ı
seviyorum” der gibi, şunları söyleyin:
“Yeter ki yüce başkanımızın enerjisi bitmesin,
iktidardan hiç gitmesin.”
“Malımız da paramız da canımız da uğruna feda
olsun.”
NOT: İroni yapmak bazen risklidir. Ama yine de denedim.