Ak
Parti’nin ülkeyi yönetemediğini, ülkenin sorunlarına çözüm üretme birikim ve
kabiliyetine sahip olmak bir yana böyle bir derdinin bile olmadığını
düşünenlerdenim. Ancak belki şaşıracaksınız ama bir hukukçu olarak Ak Parti’ye
kendimi borçlu hissettiğim hususlar da yok değil ve bunu ifade etmek de
hakkaniyet gereği benim boynumun borcudur. Sonuçta ne demişler? “Reddite
ergo quæ Cæsaris sunt Cæsari et quæ Dei sunt Deo” yani Sezar’ın hakkı Sezar’a Tanrı’nın hakkı
Tanrı’ya.
Ak
Parti’ye kendimi borçlu hissettiğim konu şu; hukuk alanında lisans eğitimi
aldım, yüksek lisans yaptım, akademik makaleler ile bir de kitap yazdım ve hali
hazırda doktora eğitimim devam ediyor. Ancak bu kadar okulun ve eğitimin bana
veremediğini Ak Parti iktidarının verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Ak Parti
iktidarının icraatları sayesinde hukukun ne kadar kıymetli olduğunu, hukukun
hayatın her alanı için ne kadar gerekli ve vazgeçilmez olduğunu ve daha
önemlisi bir ülkede hukuk adına neler yapılmaması gerektiğini tecrübe ederek
öğrendim. Bu tecrübe gerçekten çok kıymetli ve bu tecrübenin bir hukukçuya
kazandırdıklarını dünyanın bütün hukuk fakülteleri bir araya gelseler
kazandıramazlar!
Ak
Parti iktidarı zengin bir hukuk laboratuarı olmakla birlikte, söz konusu hak
ihlallerinin insanların hayatlarına mal olduğu, geleceklerini kararttığı,
işinden ekmeğinden ettiği, siyaseten kendilerini dışlanmış hissettiği ve canı
kadar sevdiği ülkesine aidiyet duygusunu kaybettirdiği acı gerçeğini de vurgulamak
lazım.
Ak
Parti’nin iktidara geldiği günden bu yana adındaki “Adalet” kavramına muhalif
işler yapması hem bir paradoks hem de bir trajedi. Konu sadece Ak Parti’nin
kendi deklare ettiği ilkelere uyup uymaması olsa üzerinde düşünmeye bile
değmez. Ancak Ak Parti eliyle gerçekleşen hukuk katliamları ülkenin demokrasisini,
adalet duygusunu, sosyal dokusunu, siyasi dengelerini ve ekonomisini mahvetti,
mahvetmeye devam ediyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük
hukuksuzluklarının, hak ihlallerinin dindar (!) bir gelenekten gelen Ak Parti
eliyle gerçekleşmiş olması ise konuyu aynı zamanda şaşırtıcı hale getiriyor.
Ak Parti, devleti yönetiyor olmanın
canının istediği her türlü çılgınlığı yapabilme yetkisi verdiğini zannediyor.
Kendisinin hiçbir hukuk kuralıyla sınırlandırılamayacağına inanıyor. Bu
konudaki felsefesi belli; “Only God can
judge me!” O nedenle kamunun bütün nimet ve imkânlarını kendi menfaati için
kullanmakta beis görmüyor. Hatta devletin an itibariyle bütün icraatlarının tek
gayesinin millete hizmet değil Ak Parti’nin devamını sağlamak olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz. Ak Parti iktidarında kanunsuzluk kanun, hukuksuzluk
hukuk haline geldi.
Ancak, Ak Parti’nin farkında
olmadığı bir şey var. Hukuksuzluk bumerang gibidir ve eninde sonunda geri dönüp
hukuksuzluk yapana zarar verir.
Ak Parti’nin asıl farkında olmadığı
husus ise, bugün ortaklık yaptığı parti ve ekiplerin Ak Parti eliyle
gerçekleştirdikleri her bir hukuksuzlukta aslında yarın Ak Parti’ye karşı gerçekleştirecekleri
hukuksuzlukların alt yapısını hazırlıyor oldukları gerçeğidir. Etrafı Gladyo
artıklarıyla çepe çevre sarılmış olan Ak Parti’nin eninde sonunda bu güruhun
saldırısına uğraması sürpriz olmaz.
Ak Parti’nin hukuksuzluğa uğraması
beni mutlu etmez. Ben bir hukukçuyum ve dün 367 saçmalığında Ak Parti’ye
yapılan hukuksuzluğa nasıl itiraz emişsem yarın da yine aynı şekilde
hukuksuzluğun kime karşı gerçekleştirildiğine bakmadan itiraz ederim.
Nihayetinde böyle devasa bir hukuksuzluğun altında sadece Ak Parti değil bütün
Türkiye kalır. Ak Parti bu ülke için gerçekten bir şey yapmak istiyorsa, hadi
ülkeyi geçtim kendisi için gerçekten bir şey yapmak istiyorsa kendisini hukukla
sınırlandırmalı ve ülkede gerçek anlamda hukuk ve adaleti tesis etmelidir. Ama
Ak Parti’nin bu konuda ümit vaat etmediği de ortada.
Yazımı Metallica’nın “And Justice
for All” (Herkes İçin Adalet) şarkısıyla sona erdiriyor ve bu sözleri kafanızın
içinde Metallica’nın solisti James Hetfield abimizin sesiyle seslendirmenizi
tavsiye ediyorum.
The
Ultimate in Vanity (Kibir
içindeki bu güç)
Exploiting Their Supremacy (Hakimiyetini
kullanıyor)
I Can’t Believe the Things You Say (İnanamıyorum
söylediğin şeylere)
I Can’t Believe (İnanamıyorum)
I Can’t Believe the Price You Pay (İnanamıyorum
ödediğin bedele)
Nothing Can Save You (Hiçbir
şey kurtaramaz seni)
Justice Is Lost (Adalet
kayıp)
Justice Is Raped (Adaletin
ırzına geçilmiş)
Justice Is Gone (Adalet
yok oldu)
Pulling Your Strings (Çektiklerinde
ipini)
Justice Is Done (Adalet
yerini buluyor)
Seeking No Truth (Gerçek
aranmıyor)
Winning Is All (Önemli
olan kazanmak)
Find it So Grim (Bunu
acımasızca bulsan da)
So True (Çok
doğru)
So Real (Çok
gerçek)