Kardeşlik Hukuku ve Kur’an (10)

104

Saray bahçıvanı, sarayın bahçesinde rahatça, istediği gibi
gezer tozar. Kimse de bir şey demez. Çünkü saraya intisabı ve bağlanışı vardır.
Çünkü o sarayın adamı. Çünkü o, saraya mensup. O bağı koruduğu sürece, saray
bahçesinde istediği gibi dolaşabilir. Herkes onun mensubiyetini bilir. Ona ses
çıkarmazlar. Ona engel olmazlar. Hatta ona görünmezler bile. Yok gibi
davranırlar. Bahçıvan, bahçe kendininmiş gibi hissedebilir, rahat hareket eder.
Üstelik bahçıvan sarayda tasarruf sahibidir. Bahçeyi istediği şekilde tanzim
eder, düzenler. Çünkü bu yetkisi vardır.

     İşte insan da
dünya sarayında, saray sahibini tanıdığı, ona bağlı, ona mensup olduğu
takdirde, o bahçıvan gibi hür ve serbesttir. Sarayda söz ve tasarruf sahibidir.
Demek ki, kulluğunda sultanlığı, sultanlığında kulluğu gizli. Evet Allah’a kul
olan, dünyada sultandır. Âhirette de sultan olacak.

     Allah’a kul
olmayan, mahlûkata kul ve esir olmak zorunda. Görünüşte kendini sultan da sansa
ne yazar? Çünkü kendine cephe alan, kendine yabancı tüm varlık karşısında,
korkak ve hiç hükmündedir. Her şey onu korkutur. Her şey onu üzer. Her şey ona
düşmandır. Bütün mahlûkatı karşısına alanın sultanlığı, köleliğin ta kendisi
olup, avunmaktan başka bir şey değildir.

     Allah hakkıyla
mâbuddur. Kendisine tapılmaya lâyık tek İlâhtır. İşte sırf bu yüzden, Allah
zâtı için sevilir. Ve sevilmeli. Çünkü kalbler, ancak Allahı anmakla mutmain
olur / gönlü kanmış olup doygunluğa ulaşır. İşte “Bismillah” demenin, Allah
adına harekete geçmenin sebebi budur.

     Cenabı Hakk,
kâinatın kapısını “Bismillah”la açıyor. İnsanları kâinatı gözlemlemeye
çağırıyor. Yine “Bismillah” ile kâinatın kapısını kapatacak. “Bismillah” ile
Darüsselâm  / Selâmet Yeri olan Cennet
yurdunu açacak. Nitekim insanları ebediyyen / sonsuz olarak kalmak ve mutlu
kılmak üzere Cennet’e davet ediyor.

     “ ‘Besmele’nin
önemini anlamak için ‘Beyanı mu’ciz olan Kur’an’ın yüzondört surelerinin
başlarına bak. Hem bütün mübarek kitapların başlangıçlarına bak. Hem bütün
mübarek işlerin başlarına bak. Besmelenin değerinin büyüklüğüne en kesin bir
delil şudur ki: İmam-ı Şafii hazretleri gibi çok büyük müçtehitler / din
âlimleri demişler: ‘Besmele tek bir âyet olduğu hâlde, Kur’an’da 114 defa
inmiştir.’

     “ ‘Bismillah’
güneş gibidir. Başkalarını aydınlattığı gibi, kendini de gösteriyor. Her nefes
ve her dakika ruhlar ona hava ve su gibi muhtaç olduklarından, onun hakikatini
herkesin ruhu hisseder. Kalb ve hayal bilmese de önemi yok. Onun için beyan ve
tarife ihtiyaç duymaz.” (İslâm Prensipleri Ansiklopedisi)

     İnsanın
ihtiyaçları sonsuz. Çünkü istekleri ebede kadar uzanıyor. Yani insanın her şeyi
olsa da ebediyet olmasa, elde ettikleri bir gün elinden çıkacaksa, kendisi de
pılını pırtısını toplayıp çekip gidecekse, hiçbir şeyin kıymeti yok. Gerçekten
insanın düşmanları sayısız. Bir mikroptan tutun,  düşecek olan bir gök taşı, bir meteora kadar
her şeyden korkar. Her şeyden titrer.

     Buna rağmen,
insanın ihtiyaçları sayısız. Çünkü gördüğü her şey, insan için artık bir
ihtiyaçtır.

     Hakikaten öyle
değil mi? Başını kaldırdığında yıldızları gören insan, oraya gitmenin
hesaplarını yapmış, oraya gitmenin çarelerini aramaya başlamış. Nitekim uzayın
derinliklerine doğru fırlattığı roketler bunun kanıtı.

     Zaten
ihtiyaçlarının sonsuz ufuklarına açılan ve açılmaya da hep devam edecek olan,
iki büyük kapısı var insanoğlunun. Biri, ilmin hocası ve en büyük teşvikçisi
olan merak unsuru. Diğeri, teknik ve medeniyetin her çeşit ilerlemesini
sağlayan ihtiyaç unsuru. Evet “Merak ilmin, ihtiyaç; terakki ve ilerlemenin
hocasıdır.”

     Değerli okur!
Gâfil bir nefis boş bir gurur içindedir. Nasıl ki bir insanın işi yolunda,
sağlığı yerindedir. Değmeyin keyfine. Hani aç biri, kendini doymaz sanır ya!
Hani tok kişi kendini acıkmaz sanır ya! İşte böyle bir insan; işi tıkırında,
sağlığı yerindeyken; mağrur ve boş bir gurur içindedir!

     Çünkü bu hâlin hep
süreceğine inanır. Bu gurur, onu kul olarak asıl yapması gereken şeylerden
alıkoyar. En azından gevşekliğe iter, ilgisiz yapar. Kısaca gaflette bırakır.
Yersiz bir gururun pençesinde kendini rahat sanır! Zaten insan bir yolcu değil
mi? Ruhlar âleminden çıkmış. Düşmüş yola. Sonra konmuş ana rahmine. Sonra
gelmiş dünyaya. Oradan kabre, berzaha, haşre doğru yol almıyor mu? Velhasıl
ebedülâbâd / ebedî / sonsuz hayat yolunda değil mi? Hem zaten Allah’tan geldi,
Allah’a dönüş yolculuğunda değil mi?

     Yüce Allah’ın her
şeyi kapsayan ilminden, şehadet / görünür âleme getirilmedi mi? Ete kemiğe
büründürülerek dünyada Ayşeler, Fatmalar, Ahmetler, Mehmetler olarak yerini
almadı mı? Kısa kâinat / evren yolculuğundan dönmek üzere değil mi? Ayrıca
dünyada iken de, yolcu değil mi? Oradan oraya koşuşturup durmuyor mu? Evet
herkes seyyah / gezgin hükmünde.

Önceki İçerikPortreler -2- Peyami Safa – Nazım Hikmet
Sonraki İçerikGençlerle Röportajlar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.