Birleşmiş Ümmetler Binası New York’ta mı?

103

Biri yeni, biri eski iki hikâye anlatmak istiyorum. Yenisi
henüz birkaç haftalık.  Ancak bu “yeni”
haberi biraz araştırınca, o kadar yeni olmadığı, fakat tekrar gündeme geldiği
anlaşılıyor.

 

Haber şu: Yunanistan, statüleri Lozan’ın garantisi altındaki
Türk azınlık okullarının ismini değiştirdi. Okul sayısının başlangıçtakinin
küçük bir kesrine düşürüldüğünü, Türkçe öğrenime engel çıkarıldığını, öğretmen
kontenjanlarının ve Türkçe ders kitaplarının azaltıldığını zaten biliyorduk.

 

Yunanistan yemiyor, içmiyor, bizim iyiliğimizi düşünüyor

Okulların adındaki- ve tabelalarındaki- Türk Azınlık Okulu
ibaresi, Lozan’dan beri orada duruyordu. Bunlar önce Müslüman Azınlık Okulu
yapıldı. Ardından “Azınlık” da kaldırıldı ve isimleri, sadece Müslüman Okulu
oldu. Dışişleri Bakanlığımızın Web sitesinden bu eğilimin, gazete ve ajanslarda
yeni yer almasına rağmen yarım asırdan öncesine dayandığı yazıyor. Şöyle.
“Yunanistan, 1970’lerde siyasi saiklerle bu politikasını değiştirerek, bu kez
“Türk” yerine “Müslüman” kelimesinin kullanılmasını zorunlu tutmuştur.”

 

Acaba nedir bu siyasî saikler? Yunanistan bizi çok sevdiği
için, “Bizi birbirimize bağlayan asıl güç Müslümanlığımızdır” şiarı gereğince,
Yunanistan’daki Türk azınlığın Türkiye’ye bağlılığını güçlendirmeye mi
çalışmaktadır? Belki de Türkiye’deki gelişmelere paralel davranmak için “Burada
36 etnik grup var. Ne demek Türk? Ahlaksız bu, şerefsiz.” anlayışıyla Türk
ismine mi karşı çıkmaktadır? Andımız, zaten hiç okunmamıştır oralarda her
halde. O cephede rahat olabiliriz.

 

Dışişlerimiz sevmemiş

Ancak Dışişlerimiz pek bu fikirde görünmüyor ve
Yunanistan’ın sadece okullardan değil dernek ve vakıflardan da Türk adını
kaldırdığını, Türk ismiyle yeni dernek kuruluşuna müsaade etmediğini söylüyor.
Bakınız: “1927’de kurulan ve Azınlığın en eski sivil toplum örgütü olan “İskeçe
Türk Birliği”nin (İTB) isminde “Türk” kelimesi bulunduğu gerekçesiyle
yasaklanması üzerine, bu konuda açılan dava ve benzeri gerekçelerle
kurulmalarına izin verilmeyen “Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği” ile
“Evros Azınlık Gençleri Derneği” (“azınlık” geçmesi nedeniyle) davaları,
Azınlık mensuplarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştır.”
http://www.mfa.gov.tr/bati-trakya-turk-azinligi.tr.mfa

 

Avrupa Birliği’nin Yunanistan’ın bu davranışlarına aman aman
bir tepki göstermediği anlaşılıyor. Türkiye’de mevcut olmayan azınlıkları
sıfırdan peyda etmeye çalışan AB, Yunanistan’da, milletlerarası anlaşmalarla
varlığı ve hakları garantiye alınmış Türk azınlığının yok sayılmasına pek ses
çıkarmıyor.

 

ABD de bizi çok sever

Şimdi gelelim daha eski hikâyeye. Daha doğrusu basına pek
yansımamış ve ta 1990’lara ait bir hikâyeye. Önce Berlin Duvarı çökmüş,
ardından Sovyetler Dağılmış ve Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına
kavuşmuştu. Yarım asrı geçkin zamandır tanıdığım bir arkadaşım, Amerika’nın
Sesi Radyosu’nda Azerbaycan Türkçesi bölümünde programcılık ve spikerlik
yapıyordu. Bir gün, “Orta Asya Türkleri” demek gafletinde bulunmuş. Derhal
radyo müdürünün odasına celp edilmiş ve kesin bir dille kendisine şu talimat
verilmiş: “Orta Asya Türkleri demeyeceksin. Orta Asya Müslümanları diyeceksin.”

 

Anlaşılan ABD de, tıpkı dostumuz Yunanistan gibi, bizim
menfaatlerimizi gözü gibi koruyor ve bizi bir birimize bağlayan asıl kuvvete
halel gelmesin istiyor. Belki de dünya üzerinde hiç olmazsa bir adet ümmete
dayanan ülke bulunsun arzusunda. Pakistan Doğu ve Batı Pakistan iken buna iyi
bir adaydı ama ne yazık ki o da millet temelinde Bangladeş ve sadece Pakistan
diye ikiye ayrıldı.

 

Dağı iniş pisti zannederseniz uçağınız çakılır

İmdiii… Hiciv bir tarafa. Gerçekleri kısaca özetleyelim:
Bugün dünyada devletlerin egemenliğinin temelinde millet denilen toplum birimi
vardır. Başka hiçbir toplum bağı, milliyet bağıyla rekabet edemedi. SSCB, sözde
sınıf esasına dayalı bir egemenlik ve devlet iddiasındaydı. Pakistan ümmet
iddiasındaydı. İkisi de milletlere bölündü.

 

Bakınız, Birleşmiş Milletler diye bir teşkilat var.
Birleşmiş ümmetler yok. Birleşmiş halklar veya sınıflar da yok. Hayrettir ki
Birleşmiş Milletler! Her gün gözlediğiniz, izlediğiniz haberlerde, kimler
birbiriyle anlaşıyor, ticaret yapıyor, rekabet ediyor, bozuşuyor, mücadele
ediyor? Ümmetler mi? Sınıflar mı? Hayır, hep milletler!

 

Gerçek şu ki devlet, onu kuran milletin egemenliğine
dayanır. Onun için millet isimleri, emperyalistler için tehlikelidir. Dinî
cemaatlerin siyasî karşılığı yoktur. Dini topluluktan devlet iddiası çıkmaz.

 

Yunan Ortodoks gibi, Yunan Müslüman da olabilir. Bunun
Yunanistan için siyasî bir tehlikesi yoktur. Ama Türk! Asla!

 

Sizin gönlünüzden egemenlik için başka temeller geçebilir.
Gönüller hürdür. Gönüller diledikleri gibi saçmalayabilir. Fakat gerçek sizin
keyfinize göre değişmez. Gerçeği görmeyenlerin yönetmeye kalktığı ülkelerin
sonu pek parlak değildir. Bu bir cins şizofreni hâlidir ve gerçek mutlaka gelip
sizi düzeltir. Umulur ki sizin kabahatinizin cezası sizinle sınırlı kalsın,
ülkenize, milletinize taşmasın.

 

 Ünlü İskoç siyaset bilimci ve iktisatçı Tom Nairn’in pek
sevdiğim ve sık sık tekrarladığım bir sözüyle bitireyim:

 

“Milliyetçiliğe muhalefet, kesinlikle eski veya yeni
imparatorlukları desteklemek demektir ve ‘metropol solu’nun posizyonu işte tam
budur.”