Birleşmiş Ümmetler Binası New York’ta mı?

190

Biri yeni, biri eski iki hikâye anlatmak istiyorum. Yenisi
henüz birkaç haftalık.  Ancak bu “yeni”
haberi biraz araştırınca, o kadar yeni olmadığı, fakat tekrar gündeme geldiği
anlaşılıyor.

 

Haber şu: Yunanistan, statüleri Lozan’ın garantisi altındaki
Türk azınlık okullarının ismini değiştirdi. Okul sayısının başlangıçtakinin
küçük bir kesrine düşürüldüğünü, Türkçe öğrenime engel çıkarıldığını, öğretmen
kontenjanlarının ve Türkçe ders kitaplarının azaltıldığını zaten biliyorduk.

 

Yunanistan yemiyor, içmiyor, bizim iyiliğimizi düşünüyor

Okulların adındaki- ve tabelalarındaki- Türk Azınlık Okulu
ibaresi, Lozan’dan beri orada duruyordu. Bunlar önce Müslüman Azınlık Okulu
yapıldı. Ardından “Azınlık” da kaldırıldı ve isimleri, sadece Müslüman Okulu
oldu. Dışişleri Bakanlığımızın Web sitesinden bu eğilimin, gazete ve ajanslarda
yeni yer almasına rağmen yarım asırdan öncesine dayandığı yazıyor. Şöyle.
“Yunanistan, 1970’lerde siyasi saiklerle bu politikasını değiştirerek, bu kez
“Türk” yerine “Müslüman” kelimesinin kullanılmasını zorunlu tutmuştur.”

 

Acaba nedir bu siyasî saikler? Yunanistan bizi çok sevdiği
için, “Bizi birbirimize bağlayan asıl güç Müslümanlığımızdır” şiarı gereğince,
Yunanistan’daki Türk azınlığın Türkiye’ye bağlılığını güçlendirmeye mi
çalışmaktadır? Belki de Türkiye’deki gelişmelere paralel davranmak için “Burada
36 etnik grup var. Ne demek Türk? Ahlaksız bu, şerefsiz.” anlayışıyla Türk
ismine mi karşı çıkmaktadır? Andımız, zaten hiç okunmamıştır oralarda her
halde. O cephede rahat olabiliriz.

 

Dışişlerimiz sevmemiş

Ancak Dışişlerimiz pek bu fikirde görünmüyor ve
Yunanistan’ın sadece okullardan değil dernek ve vakıflardan da Türk adını
kaldırdığını, Türk ismiyle yeni dernek kuruluşuna müsaade etmediğini söylüyor.
Bakınız: “1927’de kurulan ve Azınlığın en eski sivil toplum örgütü olan “İskeçe
Türk Birliği”nin (İTB) isminde “Türk” kelimesi bulunduğu gerekçesiyle
yasaklanması üzerine, bu konuda açılan dava ve benzeri gerekçelerle
kurulmalarına izin verilmeyen “Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği” ile
“Evros Azınlık Gençleri Derneği” (“azınlık” geçmesi nedeniyle) davaları,
Azınlık mensuplarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınmıştır.”
http://www.mfa.gov.tr/bati-trakya-turk-azinligi.tr.mfa

 

Avrupa Birliği’nin Yunanistan’ın bu davranışlarına aman aman
bir tepki göstermediği anlaşılıyor. Türkiye’de mevcut olmayan azınlıkları
sıfırdan peyda etmeye çalışan AB, Yunanistan’da, milletlerarası anlaşmalarla
varlığı ve hakları garantiye alınmış Türk azınlığının yok sayılmasına pek ses
çıkarmıyor.

 

ABD de bizi çok sever

Şimdi gelelim daha eski hikâyeye. Daha doğrusu basına pek
yansımamış ve ta 1990’lara ait bir hikâyeye. Önce Berlin Duvarı çökmüş,
ardından Sovyetler Dağılmış ve Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına
kavuşmuştu. Yarım asrı geçkin zamandır tanıdığım bir arkadaşım, Amerika’nın
Sesi Radyosu’nda Azerbaycan Türkçesi bölümünde programcılık ve spikerlik
yapıyordu. Bir gün, “Orta Asya Türkleri” demek gafletinde bulunmuş. Derhal
radyo müdürünün odasına celp edilmiş ve kesin bir dille kendisine şu talimat
verilmiş: “Orta Asya Türkleri demeyeceksin. Orta Asya Müslümanları diyeceksin.”

 

Anlaşılan ABD de, tıpkı dostumuz Yunanistan gibi, bizim
menfaatlerimizi gözü gibi koruyor ve bizi bir birimize bağlayan asıl kuvvete
halel gelmesin istiyor. Belki de dünya üzerinde hiç olmazsa bir adet ümmete
dayanan ülke bulunsun arzusunda. Pakistan Doğu ve Batı Pakistan iken buna iyi
bir adaydı ama ne yazık ki o da millet temelinde Bangladeş ve sadece Pakistan
diye ikiye ayrıldı.

 

Dağı iniş pisti zannederseniz uçağınız çakılır

İmdiii… Hiciv bir tarafa. Gerçekleri kısaca özetleyelim:
Bugün dünyada devletlerin egemenliğinin temelinde millet denilen toplum birimi
vardır. Başka hiçbir toplum bağı, milliyet bağıyla rekabet edemedi. SSCB, sözde
sınıf esasına dayalı bir egemenlik ve devlet iddiasındaydı. Pakistan ümmet
iddiasındaydı. İkisi de milletlere bölündü.

 

Bakınız, Birleşmiş Milletler diye bir teşkilat var.
Birleşmiş ümmetler yok. Birleşmiş halklar veya sınıflar da yok. Hayrettir ki
Birleşmiş Milletler! Her gün gözlediğiniz, izlediğiniz haberlerde, kimler
birbiriyle anlaşıyor, ticaret yapıyor, rekabet ediyor, bozuşuyor, mücadele
ediyor? Ümmetler mi? Sınıflar mı? Hayır, hep milletler!

 

Gerçek şu ki devlet, onu kuran milletin egemenliğine
dayanır. Onun için millet isimleri, emperyalistler için tehlikelidir. Dinî
cemaatlerin siyasî karşılığı yoktur. Dini topluluktan devlet iddiası çıkmaz.

 

Yunan Ortodoks gibi, Yunan Müslüman da olabilir. Bunun
Yunanistan için siyasî bir tehlikesi yoktur. Ama Türk! Asla!

 

Sizin gönlünüzden egemenlik için başka temeller geçebilir.
Gönüller hürdür. Gönüller diledikleri gibi saçmalayabilir. Fakat gerçek sizin
keyfinize göre değişmez. Gerçeği görmeyenlerin yönetmeye kalktığı ülkelerin
sonu pek parlak değildir. Bu bir cins şizofreni hâlidir ve gerçek mutlaka gelip
sizi düzeltir. Umulur ki sizin kabahatinizin cezası sizinle sınırlı kalsın,
ülkenize, milletinize taşmasın.

 

 Ünlü İskoç siyaset bilimci ve iktisatçı Tom Nairn’in pek
sevdiğim ve sık sık tekrarladığım bir sözüyle bitireyim:

 

“Milliyetçiliğe muhalefet, kesinlikle eski veya yeni
imparatorlukları desteklemek demektir ve ‘metropol solu’nun posizyonu işte tam
budur.”

Önceki İçerikKonudan Konuya (7)
Sonraki İçerikSeçtim de Geldim
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)