‘Asker ve Akademisyen’ isimli eserin yazarı Oktay Alnıak, bir unvan koleksiyoneridir: Emekli General, Makine
Yüksek Mühendisi, Prof. Dr., sohbet ehli, yazar, konferansçı, sivil toplum
kuruluşları emekçisi, yüzücü, basketbolcu… Bunlar bilinenler. Sakladıkları da
vardır herhalde. Meselâ şâirliği veya müzisyenliği olabilir, bestekârlığı bile
olabilir de tevâzu sebebiyle bunlardan bahsetmiyordur.
Eserin ‘Ön söz’ü bal tanıda bir sohbet… O tatlı dilli bir insan. Tatlı
dillilerden kem söz sâdır olmaz. O halde eserini okuyalım. Yalnızca ‘okunsun ve faydalanılsın’ diye yazıyor.
İnsanları iyiye, doğruya ve güzele yönlendiren cümleler herkese iyi gelecek.
Bunlardan birincisi: ‘Az ye, az uyu, az
konuş, çok çalış!’ Yusuf Has Hâcib de Kutadgu Bilig isimli eserinde buna
benzer bir tavsiyede bulunuyor. Kadim Türk millî kültürünün kökleri, binlerce
yıl öncesinden günümüze intikal etmiş. Ne güzel!
‘Asker ve Akademisyen’ edebî tür olarak ‘hayat hikâyesi yönü de olan nasihatnâmedir’ denilebilir. . Fakat
öyle parmak sallamak suretiyle değil, emir kipiyle hiç değil, mütebessim bir
çehre ve pamuk yumuşaklığında bir sesle…
Dünyada ve Türkiye’de, nasihatnâmeler
külliyat oluştaracak kadar zengindir. Ferîdüddin Attar’ın ‘Pendnâme’si, Yunus Emre’nin ‘Risâletün’n
Nashiyye’si, Keykâvus’un ‘Kâbusnâmes’si
çok bilinenlerdendir. Neden ‘Kâbusnâme?’
diye sorulabilir. Rivâyet edilir ki yazarı Keykâvus sebebiyle ‘Kâvusnâme’ idi, dilden dile dolaşırken ‘Kâbusnâme’ oluvermiş. Farsça’dan
Türkçe’ye çeviren Mercimek Ahmed. Eseri günümüz Türkçe’siyle yayına hazırlayan
‘Bu Vatan Kimin’ şiirinin şâiri Orhan
Şâik Gökyay. Değerli bir eserdir, hoş
kitaptır.
Oktay Alnıak’ın eseri de çok hoş
bir itaptır. O’na dönelim:
Eserde yaşadığımız günler,
yaşadığımız hâdiseler, sosyal medya, memleket meseleleri, yapılan yanlışların
günümüze yansımaları var. Meseleler bilinmezse ders alınamaz Con Ahmed’in
devr-i dâim tulumbası veya dolap beygiri gibi tekrar be tekrar döner durur.
Alnıak Hoca veya Alnıak Paşa,
hayatından kesitler sunuyor. Fakat umulmadık yerde, altın tepsi içinde, zümrüt
değerinde nasihatler var. ‘İster okuyun,
ister okumayın’ derken bir değerli nasihat sunuveriyor: ‘Ne derece düzgün, dikkatli ve vefalı
olunursa o derece güzel işler yapmak mümkün oluyor.’ Dîvânu Lugati’t-Türk’de
Kaşgarlı Mahmud da yazmıştı. ‘Eğri ok
doğru gitmez!’
Acı tatlı olaylarla yıllar geçer,
Paşa Hocamız Makine Mühendisi olur. Askerliğe devam eder. Hayat güzeldir.
Sevenler sevilir, saygı gösterenler saygı görür. Gündüz vazife, gece kendi
kendisiyle hesaplaşma ve başarının sırrı: Aynı hatayı ikinci defa yapmamak…
İnsan bazen yanlış yapar, kaybedebilir. Fakat tecrübe kazanır, kayıplarını
telâfi eder.
Hoca Paşamız sık sık şükrettiğini
söylüyor. Bu da bir gizli nasihattir. Büyüklerimiz, ‘Şükürler nimeti, şikâyetler mihneti artırır’ demişler. Alnıak
Paşa’mız da şükrettikçe nimetlere kavuşuyor.
Kara Harp Okulu mezunu ve makine
mühendisi olarak kendisiyle iftihar ederken, ‘dil bilmeyen mühendis sayılmaz’ denildiğinde, yüzündeki tebessüm azalırsa
da bu ince hüzün, hemen isâbetli bir karara dönüşür: Sâde dil öğrenmek mi?
Yüksek Mühendis olmak da programa alınır. Generalliğe terfi de beklenmedik bir
anda gelir. Demiştim ya! Şükürler nimeti artırır…
Kitabın 115. sayfasına
gelindiğinde, 44 yıllık üniformalı hayat bitmiş, sivil hayat başlamıştır.
Geçmişe şöyle bir bakıldığında sevilen, saygı gösterilen bir insan olduğu
anlaşılıyor. Bunu; ‘Beni örnek alanlar
olabilir düşüncesiyle dâimâ dikkatli olmasına borçlu olduğu’ söylenebilir.
‘Alnıak Paşa’, artık ‘Alnıak
Hoca’dır. Bilir ki disiplin yalnızca askeriyeye has bir hayat tarzı
değildir. Hayatın her safhasında ve herkes için lüzumludur, faydalıdır. Nefis
terbiyesi için kendi kendisine disiplin uygulayan insan, ne güzel insandır.
Oktay Alnıak’ı, Süleyman Demirel
Üniversitesi’nde Prof. Dr. Öğretim Üyesi, Kıbrıs Milletlerarası Üniversitesi
Mühendislik Fakültesi’nde dekan, Bahçeşehir Üniversitesi’nde Enstitü Müdürü
olarak görüyoruz. Hâlen İstanbul’un Tuzla İlçesi’ndeki Pîrî Reis Üniversitesi
Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak hocalığa devam ediyor.
Kazandığı tecrübelerin özeti: ‘İyilik ve dürüstlük dışında denenen yollar
yanlış yoldur. Yanlış yola girenler zaman tüketirler, mâcerâya dalarlar,
sonunda yorulur ve kaybederler.’ Şeklinde özetlenebilir. Tecrübelerden arta kalan olumsuzluklar da
vardır: ‘Başarı cezâsız kalmaz!’
Fakat O’nun alnı, soyadı gibi ‘ak’tır. Veremeyeceği hiçbir hesap yoktur. Pasif
husûmetleri kendisine has tebessümlerle bertaraf eder. Sosyologlar diyorlar ki:
‘Sevdiğiniz, sizi sevmesini istediğiniz
kimselerle telefonda bile konuşurken tebessüm ediniz. Muhatabınız hissedecektir!’
Dünyayı felâket gibi saran pandemi tusunamisi telefon konuşmalarında muhataba
erişemiyor. Fakat küçük bir tebessüm telefon aracılığıyla binlerce kilometre ötelere
ulaşıyor. Efsunkâr alışkanlık… Sen nelere kadirsin! Alnıak Hoca’nın tebessümünü
kıskananlara, otobüs ve kamyonların arka tampon üzeri aforizmasını
hatırlatayım: ‘Haset etme ne olur,
İstersen senin de olur’
İç ve dış meseleler de Sayın
Alnıak’ın ilgi ve bilgi alanındadır. İstifade etmek isteyenler 145-174.
Sayfaları okumalılar.
Bir görüşe göre problemleri
büyüterek veya devamlı olarak aynen yansıtıp moral bozanlar ‘bozguncu’ olmakla itham edilir. Bilge
özelliğine sâhip Alnıak Hoca, bu ithama mâruz kalmamak için çözümler de teklif
ediyor.
Hocamızın gençlere
tavsiyelerinden bazıları:
-Her ne olursan ol,
milletlerarası geçerliliği olan bir dili mutlaka çok iyi seviyede öğreniniz!
(Paşamızın hayranlık duyduğum hoşgörüsüne sığınarak küçük fakat önemli bir
ilâve yapmak isterim: Fakat önce Türkçe, illâ Türkçe…)
Yunus Emre de diyor ki:
Girdim ilim meclisine
Eyledim, kıldım talep!
Dediler ilim geride
İllâ edep, illâ edep!
(Sayın Hocamız ile dil
hassasiyetimiz milimetrik ölçüde örtüşüyor. (s: 346-347)
Diğer tavsiyelerden bir buket:
-Aklınızın ermediği yerde frene
basın.
-Hayatta en önemli husus,
kalitedir.
-Akademik tavsiyeler 195-200.
Sayfalarda.
-Tasarruf alışkanlık olmalı.
(Sayfayı hazırlayandan küçük bir ilâve: Tasarruf gelirden değil giderlerden
yapılır)
-Memleketimizdeki en önemli
problem eğitimsizliktir. Temel ilimlerin eğitimine önem verilmelidir.
-Testiyi kırmadan suyu taşımak
gerekir. Bunun için de su taşıma eğitimine ihtiyaç var.
(Eğitim, eğitim yine eğitim…
Fakat Prof. Dr. Nurettin Topçu diyor ki: ‘Eğitim
sistemimizin iki eksiği var: Eğitim ve sistem…’
Kitaptan aktarılacak çok satırlar
ve fikirler var. Fakat bu bölümün kelime sayısı tamamlandı.
Bu kitabı edininiz ve ilk olarak
367. sayfanın başındaki paragrafı okuyunuz. Memleketimizin durumunu dört satırla bu kadar
muhteşem özetleyebilecek başka bir fikir adamı bulamazsınız.
İyi okumalar efendim.
LİMAN YAYINEVİ
Sağlık
Mahallesi, Ataç Sokağı Nu: 7/12 Kızılay. Ankara. Telefon: 0.536-275 90 15 www.limanyayincilik.com
Emekli General, 1962 yılında Kara Harp Okulu’ndan subay olarak mezun 1986-1987 yıllarında Kanada’da 1982-1990 yıllarında, Gazi Kara Harp Okulu’nda Teknik Bölüm 1962-2001 yılları arasında; Türk Bilim Dünyası’nda; 1993 yılında Süper alaşımların yüksek sıcaklıkta davranışları, Endüstriyel ve ilmî çalışmalar Bahçeşehir Üniversitesinde |
KUŞBAKIŞI
ORHUN
ÂBİDELERİ
Milletler maddî ve mânevî değerleriyle
kültürlerini oluştururlar. Her milletin kendisine has kültürü vardır.
Kimilerine göre 40.000, kimilerine göre 4000 yıllık târihi olan milletimize ait
en önemli ve kıymetli maddî kültür varlıklarımızın başında Orhun Âbideleri gelir. Âbideler; Türk medeniyetinin, kültürünün ve
târihinin tek kelimeyle Türk varlığının şaheseridir.
Yuluğ Tekin’in hazırladığı Orhun Âbideleri’nde
Türk’ün târihi, başarılı devlet adamlarının hayatı, hâkanın milletine öğütleri,
devlet anlayışı, devlet-millet ilişkileri ve Türk’ün ‘Töre’si vardır. Türk
cihan hâkimiyeti mefkûresi bu Âbideler de taşa kazındı ve günümüze intikal
etti. Burada, mefkûrenin ezelî ve ebedî olduğu belirtilmiştir. Bu ifâdenin
içinde; yeryüzündeki bütün insanlar ve ülkeler arasında herhangi bir ayırım
yapılmadığı, bütün insan topluluklarını içine alan dünyayı idâre etme
yetkisinin Türk hâkanına Tanrı tarafından verilmiş olduğu mânâsı da vardır. Bu
aynı zamanda Türklerdeki Tanrı inancının çok kuvvetli olduğunun
göstergesidir.
Prof. Dr. Muharrem Ergin’in yayına hazırladığı eserin 52. baskısı Kasım
2020’de yayınlandı. 13,5 X 19,5 santim ölçülerinde ve 192 sayfadır.
BOĞAZİÇİ YAYINLARI:
Alemdar Mahallesi Çatalçeşme Sokağı Nu: 44 Kat: 3
Cağaloğlu, İstanbul Telefon: 0.212-520 70 76 Belgegeçer: 0.212-526 09 77 e-posta: bogazici@bogaziciyayinlari.com // www.bogaziciyayinlari.com.tr
ÖKSÜZ
AĞAÇLARIN ÇOBANI
İsmâil
Güzelsoy’un telif
ettiği eser, 13,5 X 21 santim ölçülerinde ve 216 sayfadır.
Hiçbir aşk hikâyesi, yaşayanlar ile onu takip
edenler için aynı şey değildir. İsmâil Güzelsoy, dışarıdan bakanların gülüp
geçeceği o coşkulu savruluşun hikâyesini anlatıyor. Aynı zamanda bir ağacın
toprağı kucaklayan kökleri gibi görülmeyen şeylerin masalıdır.
İstanbul’un altına tünel kazıp kayıp
sevgilisini arayan bir adamın tutkulu aşkının hikâyesi, Ferhat ile Şirin’den
Orpheus ile Eurydike’ye, masallara, hayallere ve rüyalara kadar, hayatımıza
dâhil olmuş birçok şeyi kucaklıyor.
Öksüz
Ağaçların Çobanı,
Yürüyen ağaçların, gerçekle aldanmayı reddeden Meryem’in, Pinokyo’yu sorgulayan
emekli bir hayat kadınının büyülü hikâyesidir.
Şiir
gibi satırlarla dolu kitaptan sevginin ritmini bütün hücrelerinizde hissettirecek bir cümle:
‘Şimdi
bir ıslığın sarhoşluğunda senin beni bulacağın cehennemlere gönüllü gidiyorum.
Neyin narıyla yandıysak, ondan doğacağız. Çünkü aşk bir insanı yeniden
doğurmaktır. Aşk iki kişiyi tek ruhta akıtmaktır veya iki ruhu tek bedende
sınamak… Cennet bir insandır çünkü cehennem de…’
İsmâil Güzelsoy’un eserinde masalla gerçek,
efsâneyle hikâye bir biriyle kaynaşmış, çay ile su gibi ayrılamaz bir bütün
oluşturmuştur.