Dünya üzerinde siyaseti hayatı Türkiye kadar hareketli ve canlı olan başka bir ülke var mıdır bilmiyorum. Bu hareket ve canlılığın bizim ta Orta Asya’daki atalarımızdan tevarüs ettiğimiz DNA’larımızla alakalı olsa gerek. Fiziken yüzyıllar önce yerleşik hayata geçmemize rağmen ruhumuz hala göçebe. Yerimizde duramıyor, kabımıza sığamıyoruz. Bu özelliğimiz de her alanda olduğu gibi siyaset alanında da sürekli olarak hareketli zamanlar geçirmemize neden oluyor.
Kendi adıma, geçtiğimiz Eylül ayından beri bu sene sonbaharda Türkiye’de ciddi bir siyasal krizin hatta siyasi bir kaosun olacağını tahmin ediyordum. Öyle görünüyor ki benim bu tahminim biraz daha öne gelecek ve hatta bu Temmuz sonu Ağustos başı gibi Türk siyasetinde büyük bir dalgalanmayla karşı karşıya geleceğiz. Ankara’nın havasını şöyle az buçuk teneffüs ettiğimizde yeni parti kurma çalışmalarının Ak Parti tabanında bizim ön gördüğümüzden daha büyük karşılığı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya geliyoruz. Bunda Ak Parti’nin yönetimindeki sirkülasyonu sağlayamamasının ve aşağıdan gelen partililerin yukarıda görev alabilmelerinin ve tabi ki de pastadan pay koparmalarının eskisi kadar kolay olmamasının büyük etkisi var.
İkinci bir husus da Erdoğan’ın sağlık sorunları. Medyaya her ne kadar yansımasa da Cumhurbaşkanı Erdoğan ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşıyor ve bir yandan bu sağlık sorunlarıyla uğraşırken devlet yönetiminin ve siyasetin temposunu kaldırmaya devam etmesi zor görünüyor. Bir insana siyaseten muhalif olma ayrı bir şey, O’na insani yönden yaklaşma ayrı bir şey. Erdoğan sağlık sorunlarıyla uğraştığı için üzgünüm, siyasetten emekli olmasının sebebi sağlığı olmamalıydı.
Ak Parti’den Kopmalar
Ak Parti’nin çok uzun yıllardır ülke sorunlarına çözüm üretme becerisinden yoksun olduğunu defalarca yazdık. Ak Parti’nin her şeye rağmen iktidarını bugüne kadar korumuş olmasının iki sebebi vardı; ilk sebep Türkiye’nin genel anlamda muhafazakârlaşmasından doğan ideolojik avantaj, ikinci sebep ise mevcut muhalefet partilerinin ülkeyi Ak Parti’den daha iyi yönetecekleri hususunda seçmeni ikna edememiş olmalarıydı. Ancak ülke ekonomisin geldiği nokta seçmenin Ak Parti’ye bakışını değiştirmeye başladı. Bu değişimin öncül sarsıntılarını yerel seçimlerde ve özellikle 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde gördük.
Ali Babacan’ın kuracağı partinin Ak Parti’de küçük kopuşlar meydana getirmesini bekliyorduk. Özellikle de artık Ak Parti’de etkinliğini ve iktidar nimetlerinde nemalanma kabiliyetlerini kaybetmiş isimlerin yeni partiye katılmaları normal karşılanacak bir durumdu. Ancak son yaşananlar, Ak Parti’den kopmaların bizim tahminimizden daha fazla olacağını ve öyle aşama aşama değil, yukarıda da belirttiğim gibi Temmuz sonu Ağustos başı gibi birden bire gerçekleşeceğini gösteriyor.
KONDA Genel Müdür Bekir Ağırdır’ın Ak Parti Yorumu
Bu yazıyı yazdığım esnada, Atilla Yeşilada’nın paraanaliz.com internet sitesinde KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın röportajı yayınlandı. KONDA Genel Müdür Bekir Ağırdır’ın Ak Parti Yorumu aslında gelinen noktayı son derece iyi özetliyor. Ağırdır’a göre “AK Parti dediğimiz mekanizma felç oldu. O mekanizmanın en önemli iki bacağının biri örgütü biri de yerel yönetimlerdeki kapasitesi ve başarısıydı. Şimdi her ikisi de felç. AK Parti dediğimiz mekanizma bugün, liderinin iktidarını sürdürmeye çalışan bir aygıta dönüşmüş durumda. Bu kadar bozulmadan sonra tekrar orijinal haline dönmesi çok zor. Tabii tüm bunların yanında unutmayalım ki, Türkiye’de en büyük kemik seçmene bugün hala AK Parti sahip.”
KONDA’nın yaptığı “Ak Parti mekanizması felç oldu” tespiti gerçekten önemlidir.
Asıl Etken S-400
Daha önce de yazmıştım. S-400, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir savunma sistemi ve bu sistemlerin alınmasının Erdoğan veya Ak Parti’nin şahsi görüşü olmaktan ziyade Türkiye’nin 40 yılda bir işleyen devlet politikalarının bir sonucu olduğu kanaatindeyim. Özellikle son yıllarda Doğu Akdeniz’de suların ısınmaya başlaması, Türkiye’nin bu savunma sistemlerine duyduğu ihtiyacı azami seviyeye çıkarmıştır.
S-400’ler ihtiyaç olmasının yanında, Rusya’dan füze alınmasının Türkiye’yi bağımsız bir ülke haline getirmediğini de vurgulamak lazım. Evin sebze-meyve ihtiyacını Ahmet Manav yerine Mehmet Manav’dan almak sizi ne kadar bağımsız hale getirirse, Rusya’dan füze almak da o kadar bağımsız hale getirir. Türkiye için gerçek bağımsızlık, kendi yazılımıyla kendi savunma sistemlerini üretip kullanmasında hatta uygun gördüğü ülkelere ihraç etmesinde yatmaktadır.
S-400 konusu Erdoğan’ın gerçekleştirdiği nadir doğru icraatlardan olmakla beraber görünen o ki Erdoğan iktidarının sonunu getiren asıl etken S-400’ler oldu. Bu durum ise Türkiye için gerçekten onur kırıcıdır. Çünkü iktidarın Erdoğan’dan başkasına geçmesini gerektiren haklı sebepler varken milletimiz bu değişikliği gerçekleştirmedi. Erdoğan’ın haklı olduğu ve ülkenin menfaatine olan bir sebepten dolayı iktidarını kaybedecek olması ülke adına onur kırıcı. Hâlbuki bizim mahallenin çocuğunu bizim mahalleye verdiği zarardan dolayı biz cezalandırmalıydık. Başkaları ceza kesmemeliydi, üstelik de bizim gözümüzün önünde…