Eğitimde Yapılan Hatalar

57

Hata elbette iyi değildir. Doğruları yaralar tahrip eder. Yeni sorunlar getirir.  Fakat eğitimde yapılan hatalar daha vahimdir. Telafisi yıllar ister ve çok güçtür. Bazen de telafisi mümkün değildir.

Türk Milli Eğitim Sistemi’ nde de, yıllar itibarı ile çok güzel icraatlar yapılmasına rağmen, zaman zaman da vahim hatalar yapılmıştır.

1-Son yıllarda yapılan en büyük hatalardan birisi; “sekiz yıllık ilköğretim” uygulaması olmuştur. Altyapı ve öğretmen istihdamı gözetilmeden zorlamalarla hayata geçirilmeye çalışılmıştır.

Uzun yıllar branş öğretmeni eksiği ve derslik açığı kapatılamamıştır. Sistem büyük yara almıştır. Minimini anasınıfı ve birinci sınıf öğrencileri, kendilerinin iki katı büyüklüğündeki öğrencilerin arasında(6,7,8.sınıflar) itilip kakılmaya, ötelenmeye, ezilmeye terk edilmiştir.

Branş öğretmenleri, sınıf öğretmenleri ile bir araya getirilerek, denetime tabi tutulmuşlardır. Müfettiş teftişine alınan branş öğretmenleri bu sistemi uzun yıllar hazmedememişlerdir. Zaman zaman teftişlerde branş öğretmeni-müfettiş sürtüşmesi yaşanmıştır.

2-Daha sonra uygulanan; 4+4 uygulaması da eğitim sistemimize uygun değildir. Oysa burada yapılması gereken eski uygulama olan 5+3 e geri dönülmesi olmalıydı. Bu uygulamayı, öğretmenler uzun süre özümseyememişlerdir.

Bu uygulama ile 5.sınıflar, sınıf öğretmenlerinin koruma kollama ve şefkat kucağından alınarak, alışık olmadıkları branş öğretmenlerinin profesyonel uygulamalarına tabi tutulmuştur. Oysa bu öğrencilerin yaşları gereği sınıf öğretmenleri tarafından okutulması pedagoji bilimi bakımından daha uygundu.

4+4 uygulaması ile sınıf öğretmeni fazlası üretilmiş, bu fazlalığın eritilmesi için de bir çok sınıf öğretmeni, hiç de uygun olmayan branşlara yönlendirilerek; “bir çok kaliteli sınıf öğretmeni kalitesiz branş öğretmeni” yapılmıştır.

3-Yapılan yanlışlardan birisi de birinci sınıflara “el yazısı” dayatmasıdır. Daha çizgi çizme becerisi gelişmemiş minicik yürekler, büyük beceri ve belli bir yaş isteyen el yazısının acımasızlığı altında işkenceye tabi tutulmuştur. Bu vahim durum daha geç olmadan düzeltilerek öğrenciler bu sıkıntıdan kurtulmuştur.

4-Eğitim sisteminden “teftişin” soyutlanması da çok vahimdir. Her kurum denetime tabi tutulurken eğitimin bu denetimden arındırılması birçok sorunu da beraberinde getirmiştir:

Sicil yönetmeliğinin iptali ile öğretmenlerden sicilin ve teftişin kaldırılması sonucunda, değerlendirmeler somut teftiş raporları yerine, sübjektif yöntemlerle yapılmaya başlamıştır. Bu şekilde yapılan yönetici değerlendirmeleri sonucunda, haksızlıklar ve huzursuzluklar artmıştır.

Okul müdürlerinin değerlendirilmesi, onları yakinen izleyen, denetleyen müfettişlerden alınarak, yüzlerini dahi görmeyen ilçe milli eğitim müdürleri ve şube müdürlerine bırakılmıştır. Diğer yandan da öğrenci ve veli puanları, müdürler için kimi kez tehdit olarak kullanılmıştır.

İnceleme ve soruşturma işlemleri de müfettişlerin asli görevi iken, okul müdürleri ve şube müdürlerine yönlendirilmiştir. Okul müdürleri, görevlerinin çok yoğun olması ve işin uzmanı olmamaları nedeni ile bu durumdan hayli rahatsızdırlar.

5-Daha önce okullarda Talim Terbiye Kurulu tarafından Tebliğler Dergisinde tavsiye edilen kaynak kitaplar bulunduruluyordu. Müfettişler bu uygulamayı okullarda ve dersliklerde teftiş ederek izliyorlardı.

Kitap tavsiyesi ve müfettiş denetimi sona erdirilerek kitap ve materyal seçimi öğretmenlere bırakıldı. Bunun üzerine içeriği yeterince incelenemediği için birçok sakıncalı kitap derslik kitaplıklarında ve öğrencilerin ellerinde gezmeye başlamıştır.

Bu durumdan aileler hayli rahatsızdır. Çünkü büyüklerin bile okumasının mahsurlu olduğu; “şiddet, cinsellik, değerlere aykırı ifadeler içeren” kitapları minik çocuklar bilmeden okumakta ve olumsuz etkilenmekteler.

6-1983 yılında altı yaş uygulaması yapılmıştı. O yıllarda okul müdürü idim. Okula kaydettiğim 63 altı yaş grubundan sadece bir öğrenci okuma yazmaya geçmişti. O da öğretmen çocuğuydu.

Bu vahim ve sağlıksız uygulama bilindiği halde birinci sınıfa kayıt yaşının 66 aylık olarak belirlenmesi de yanlıştı. Şimdi görüyoruz ki 69 aya çıkarılmakta. İsabetli bir düzeltmedir. Keşke 72 ay olsaydı daha isabetli olurdu. Bu benim düşüncem değil, eğitim ve çocuk psikolojisi otoritelerinin değerlendirmesidir.

 

Geldiği günden itibaren sevinçle ve olumlu karşılanan Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk Beyefendi, Türk Eğitim Sistemi, öğrenci ve öğretmenler için büyük bir şanstır. En isabetli ve kaliteli bir isimdir. Umarım eğitimde şimdiye kadar biriken sorunları çözecek, bundan sonra da hatalar yapılmasına fırsat vermeyecektir.

Sayın Ziya Selçuk Beyefendi, eğitim sisteminde şimdiki unvanı ile, İl Maarif Müfettişlerinin işlevini ve önemini çok iyi bilen bir otoritedir. Umarım bu camianın eski işlevine dönmesine vesile olur. Okulları öğrencilerin sevdiği, koştuğu ilgi ve sevgi merkezlerine dönüştürür. Öğrenme ilgi duymakla ve sevgi ortamında gerçekleşir. Zorlama ve sınama yanılma ile eğitim zaman kaybeder.

“Bir yıl sonrasını düşünüyorsan buğday ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.” Diyor bir Çin Atasözü.

Geleceğin Türkiye’sine insan yetiştireceksek bilimin ışığında eğitimdeki doğrular vakit geçirilmeden uygulanmalı, çocuklarımız sağlıklı şekilde iyi yetiştirilmelidir.

Sevgiyle kalın…