Oysa Türkiye herkesin vatanıdır. Türkün de, Kürdün de, diğerlerinin de. Türkiye’nin her tarafında Türk de vardır, Kürt de. Kaldı ki Türkler ve Kürtler et ile kemik gibi kaynaşmışlardır. Kız alıp vermişlerdir. Ayrıları gayrıları yoktur. Ayrışmaz, parçalanmaz bir bütündür.
Bununla beraber 11 Mart 1970’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak Federasyonuna bağlı Anayasal düzeyde özerk bir bölge olarak varlığını kabul ettirmiştir. Böylece Kuzey Irak’ta sözde ve kukla bir devletçik olarak ortaya çıkartılan bu Bölgesel Yönetim’den -hiç şüpheniz olmasın ki, ilk fırsatta- bir ahtapot gibi vantuzlarını Türkiye’ye sarkıtması ve Türkiye’yi karıştırması istenecek. Zaten bu kukla devletçiğin bu kadarcık mevcudiyeti bile, içimizdeki bir kısım gafilleri harekete geçirmeye yeter niteliktedir. Tabii aradıkları fırsatı bulabilirlerse. Yine de kurduruluş gayelerinden başta geleni bu olduğu içindir ki, ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır. Çünkü asıl ve son hedef; parçalanmış bir Türkiye’dir. Çünkü içimizdeki ve dışımızdakilerin tek korkuları; yarınki büyük ve güçlü Türkiye’nin er-geç gerçekleşeceğinden duydukları yersiz endişedir.
İşte bu sebeplerden ötürü, bir Türk-Kürt çatışmasına çanak tutmak isteyeceklerdir. Bu -Allah göstermesin- Türkler için büyük bir sadme, Kürtler için tam bir felaket olur. Bunun kazananı ise, İsrail olur. Amerika olur. İngiltere olur. Ama asla Kürtler olmaz. Unutmayalım ki, iki pehlivan kavga ederken bir çocuk ikisini de dövebilir. Ne Amerika, ne İngiltere, ne İsrail, ne de Avrupa; ne Türkü sever ne de Kürdü. Onların tek bir amacı vardır. Bulanık suda balık avlamak. Müslümanları birbirine düşürüp parsayı toplamak.
ABD elli küsur devletten bir araya gelen, büyük bir güç. Gücünü birlikten alıyor. Avrupa birliğe gitmiş, AB’yi oluşturmuş. ABD’ye nispet, ikinci büyük güç. O da gücünü birlikten alıyor.
Bu iki süper güç, Ortadoğu’yu ve İslâm ülkelerini daha iyi sömürmek için, mevcut bölünmüşlük yetmiyormuş gibi, daha da bölmek için uğraşıp duruyorlar. Kendileri birlik içinde olmaktan aldıkları güçle, sinsi emeller peşinde koşuyorlar. Bizleri de sen A, sen B, sen de C’sin gibilerden ayırdıkça ayırmak istiyorlar. “Parçala, böl, yönet!” temel kuralını hiç aksatmadan uyguluyorlar. Bu oyuna asla gelmemeli. Bu oyuna artık bir son vermeliyiz. Toparlarsak, üç büyük İslâm Milleti’nin ve üç büyük İslâm Medeniyeti’nin ortasında -zorlamayla da olsa- yeni bir devlet kurulamaz. Şayet doğacaksa ancak ölü olarak doğar. Asla yaşayamaz.
Kaldı ki, üç büyük İslâm Milleti’nin ve üç büyük İslâm Medeniyeti’nin yani Türk, Arap ve Fars Milleti’nin içinde ve başköşede yer alıyor Kürtler. Her üç medeniyetin oluşmasında Kürt asıllı tarihçiler, Kürt asıllı din âlimleri, Kürt asıllı edebiyatçılar; kısaca her alanda Kürt asıllı kabiliyetler katkıda bulunmuştur ve bulunmaktadır.
Türkçe, Arapça ve Farsça’da şaheserler, başyapıtlar ortaya koymuşlardır. Tabii ki her üç ordunun saflarında er ve komutan olarak da şerefle yerlerini almışlardır. Bugün de aynı durumdadırlar. Her üç ülkede, her üç millet içinde, aynı katkıyı yapmaktadırlar.
Durum bu merkezde iken, bütün müslüman millet ve devletler kalbde, ruhta, işte, fikirde AB gibi birlik ve beraberlik için çalışmaları gerekirken. Üstelik bu bir zaruret iken. Yeni ayrılık ve kırılmalar peşinde koşmak; bindiğimiz dalı kesmekten başka bir şey değildir. Hele İslâm birlik ve beraberliğinin, klasik tabirle İttihad-ı İslâm’ın emare ve işaretleri ufukta görülmüş iken.
Yapay devlete onay
Vermek değil kolay
Yoksa olur mutlaka
Bir büyük olay
Azîzim sen bunu
Unutma bir yana koy
Çünkü dedirir
Son pişmanlık
Vermedi fayda
Oy ki ne oy
Oy oy oy