Osmanlı-2

107

Yeni bir yıla girmiş bulunuyoruz. Yeni yılın, herkese sağlık, huzur ve mutluluk getirmesini dilerim.

Ben yakın tarihimizi yazmaya devam ediyorum. Tepkileri aldıkça önce LOZAN, şimdi de Osmanlı seri yazıları yazmış olmamda isabet kaydettiğimi görüyorum. Meydan boş değil! NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE veciz ifadesi kaynaklı düşünceler, TARİH FELSEFESİ yaparak ve hiçbir YALANA GEREK GÖRMEDEN ortaya konmalıdır.

Önceki yazımda Osmanoğlu Ailesi’nden alınan hükümranlığın Türk Milleti’ne verilmiş olmasının ana hatlarını çizmiştik. Şimdi de, Cumhuriyet İdaresine, Rejimine nasıl gelindi, neden ihtiyaç oldu, ona bakalım.

Her şeyden önce şunu bilelim; Millî Mücadele olağanüstü gayretlerle kazanıldıktan sonra yapılanlar, yani bütün Değişim ve Dönüşümler, akşam yatıp, sabah kalkıp karar verip uygulanmış konular değil. Ayrıca, bu konuların hiçbiri başkalarının dayatmaları ile gündeme gelmiş değil. Yapılan bütün işlerin toplumumuzda bir alt yapısı vardır ve bütün konular tartışılmıştır. Bu durumu çok rahat ve emin söylüyorum. Çünkü, 1912 yılında Arap Harfleri ile ve Eski Türkçe yazılmış bir kitabı günümüz Türkçesine çeviren bir kişi olarak söylüyorum. Adını Osmanlı’nın Çöküşü olarak koyduğum bu Kitap, D&R’da satılmaktadır. İsteyen alıp okuyabilir (maddî boyutuyla hiçbir ilgim yoktur ). Kitabın ilk adı, Tarih-i Tedenniyat-ı Osmanî ‘dir.

Gelelim bugünkü konumuza… Cumhuriyet’e nasıl gelindi?

Osmanlı 1770’lerden sonra çok ağır şartlar altına girdi. O kadar ki, padişahlar çaresiz ve sadece çırpınır duruma düştüler. Bu çırpınmada ne başarabilirlerse onu yapmaya çalıştılar. Bu durumun sonucu olarak, ülkede AYÂN dediğimiz grup güçlenmeye başladı. Bu grup, daha sonra anlatacağımız, III. Selim’in katli olaylarında çok önemli roller üstlendi. Sonuç olarak, Ayânlar, Devlet içinde Devlet oldular. 1808 Sened-i İttifak dediğimiz, Padişah’ın Mutlak Hükümranlığının kırıldığı bir anlaşma yaptılar. Kimle, doğrudan güç sahibiyle… Diğer bir ifade ile Padişah’ın ilk defa gücü kırıldı, sarsıldı.

Daha sonra 1839 yılında, Tanzimat Fermanı imzalandı. Bu Ferman ile Padişah’ın gücü Hristiyan Tebaaya(!) karşı müthiş derecede azaldı. Bu durum ülkede tamiri çok zor sosyal çalkantılara yol açtı.

Daha sonra, 1856 yılında, Islahat Fermanı imzalandı. Bu Ferman ile birlikte, Hıristiyan tebaa (!) tamamen kendi başına buyruk ve ülke yönetiminin hiçbir etkisinin olmadığı bir durum oluştu.

Elbette, her iki Ferman da tamamen dış güçlerin istek ve arzuları ile yapılmıştır. Çünkü, Osmanlı, artık bir müstemleke(sömürge) devlettir. Sadece dış kabuğu kalmış, içeride çırpınan birkaç insanla adı kalmış bir İdare Şekli…

Padişahın Hıristiyan Azınlıklar karşısında düştüğü bu durum, Devletin ASLÎ UNSURU olan Türk Milleti’ni perişan etmiş ve adeta Türk olmaktan pişman hale getirmiştir. Bu nedenle birkaç Türk Aydını 1850’lerden itibaren arayışa geçmiştir.

Sonuçta, bütün yollar bir Meclis gerekliliğine çıkmıştır. Çünkü, madem otorite kalmadı, Padişah sadece çırpınıyor, hatta çırpınmayıp seyrediyor, o zaman ülkeye yeni bir Düzen gelsin ve Meclis kurulsun! 1876 yılında I. Meşrutiyet dediğimiz yepyeni bir düzen geliyor. Kozmopolit , Türk’ten çok Azınlıkların hakim olduğu bir Meclis. Bir süre sonra bu Meclis kapatılıyor. Çünkü, ülkenin bu şartlarında zaten yürümesi de mümkün değil. 30 yıllık zor bir dönem. Öyle bir dönem ki, kim, kim ile beraber, kim, kim için mücadele ediyor,  aslî unsur ne durumda, azınlıklar neyin peşinde gibi karmakarışık ama, en önemlisi de yanan pamuk balyaları gibi, içten içe yanan ve sönmeyen bir karmaşa ortamı. Ancak, GÜYA söndürülmeye çalışılan bir ortam. Oysa durum o hale gelmiş ki, bu yangının söndürülmesi NORMAL ŞARTLARDA imkânsız. Nitekim, birkaç kişinin Balkanlarda dağa çıkmasıyla 1908 yılında geliyor II. Meşrutiyet! Diğer bir ifade ile, Mutlak Monarşi artık yürüyecek takatı kalmayan bir insana dönüyor. Zaten de yürüyemiyor. I. Dünya Savaşı, Millî Mücadele ve 1922 1 Kasımında Saltanatın kaldırılması.

Millî Mücadele kazanılmış, İstanbul, bu MÜCADELEDE işgalci güçlerle beraber olmuş! O işgalci güçler Lozan görüşmeleri için İstanbul’a Davetiye gönderiyor ve görüşmelere çağırıyor. Lütfen de, Ankara ile de konuşun onlar da Temsilci göndersin diyor. Utanmadan, İstanbul, Ankara’ya diyor ki; Türk Milleti’nin kazandığı bu ZAFER çok iyi olmuştur. Bakın bizi görüşmeye çağırıyorlar, sizden de Temsilci gelsin ve hep beraber Türk Milleti’ni savunalım. Bu duruma ne dersiniz?

Ankara,  BMM’nde aldığı bir kararla bu trajikomik duruma son veriyor ve ittifakla, zaten, özellikle 150 yıldır bitmiş, tükenmiş, yok olmuş SALTANATI kaldırıyor.

ŞİMDİ!!!!

Soralım;

ANKARA; NE YAPSAYDI?

Soralım;

SALTANATI KİM YIKTI?

Soralım;

MİLLÎ MÜCADELE NEDEN YAPILDI; YAPILMASA MIYDI? ÜLKE, YUNANİSTANA MI TERK EDİLSEYDİ?

Soralım;

BU AŞAMADAN SONRA HANGİ REJİM, DÜZEN, İDARE ŞEKLİ GELEBİLİR, GELMELİDİR?

Bir hatırlatma daha yaparak bu özetin özeti yazıyı bugünlük tamamlayalım;

1900’lerden sonra dünyada da Mutlak Monarşiler hızla yıkılmıştır. Örneğin, HABSBURG Hanedanlığı, Rus Çarlığı, Mançurya Hanedanlığı vs.

Osmanlı’ya devam edeceğiz.