Kedicikli Adnan’ı Eskittik, Fesli Kadir’i Konuşalım Artık

128

Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” demiş ama I.Dünya Savaşı sonrasında oluşturduğumuz millî ve medenî birliği II.Dünya Savaşı sonrasının çifte kutuplu statükosunda ikiye bölünerek kaybetmişiz. Sağ & Sol diye, Alevî & Sünnî diye, Türk & Kürt diye, Laik & Dindar diye, Evet & Hayır diye iç savaş provokasyonlarına iyi – kötü gelmişsek ve hâl-i hazırda toplum, Andımız gibi birlik sembolü bir metinde bile Real Madridlilerin Barselonalılara bile söyleyemeyeceği tonda şeyler söyleyebiliyorsa birbirine; biz hâlâ Türkiye halkıyız, Türk Milleti olamamışız – maalesef – demek zorunda kalırız.

Biz tarihçilere son yıllarda öğrenci fiks menüsünden sorulan iki soru; “2023’te ne olacak Hocam, Lozan’dan kurtulacak mıyız?” ve “Kadir Mısıroğlu nasıl biri Hocam, okunur mu?” Bir: Hiçbir şey olmayacak, yaşarsak yaş günümüzü kutlarız; Lozan da varlığımızın ve yaşantımızın resmî belgesi. İki: Bırakın şu Bakırköy kaçkınını!
32-33 yıl önce “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?”nin 2 cildini, Mustafa Müftüoğlu’nun “Yalan Söyleyen Tarih Utansın”larından 4-5 ciltle birlikte okumaya başlayan bir lise 2 talebesi olarak son sınıfta Sosyoloji sözlüsünde ve İnkılap Tarihi yazılılarında ne yaşadığımı ben bilirim. Sonrasında da İstanbul Tarih’in meşhur hocalarının (Mehmet Saray, Abdülkadir Donuk, Mehmet İpşirli, Erdoğan Merçil, Hakkı D. Yıldız, Mübahat Kütükoğlu, Kemal Beydilli, A. İhsan Gencer, Feridun Emecen..) bir tanesinin bile bahsetmediği bir adamdı ama adam şimdilerde aynı herzelerle iyi biliniyor, bizim ilim ehli hocaları tanıyan beri gelsin.
Bu ülkede Kadir Mısıroğlu gibilerin 40-45 yıl, Adnan Oktar gibilerin 30 yıl aynı teraneleri tekellüm ederek kazanç ve kitle edinmesine müsaade ediliyorsa ‘dış servislerin koruması altındadırlar’ diye cevap arar benim mantığım. Komünal kapitalist yaşamın pîri, kaset ve şantaj sanayisiyle geçimini ancak yerli ve yabanî (CIA, MOSSAD) istihbaratlar izin verirse sağlayabilir. Üniversite yıllarıma denk gelen ve müstear isimle yayınlanan Yahudilik ve Masonluk kitabından İsrail muhipliği çizgisine geliş bir yana bu 30 yılda canı yanan, pâyimal edilen gençlerin – ailelerin vebali kimde kalacak?
Kadir Mısıroğlu’nun şeyhi Nazım Kıbrısî (A.Oktar’ın da sevgili Hocası) bir İngiliz ajanıydı; işi gücü İngiliz Kraliyet Ailesi’nin soyunu Hz.Muhammed’e bağlamak, Elizabeth’in seyid soyundan olduğunu ve Prens Charles’in gizli Müslüman olduğunu yaymaktı. Tabiî Atatürk’e ve Cumhuriyet’e de bolca söverek.. Talebesi de aynı yolun yolcusu.. İngilizlerin son yüzyılda canını en çok yakan kişiyse Mustafa Kemal ve kurduğu Demokrat Cumhuriyet “Çağdaş Uygarlığı Aşma” gibi büyük bir risk barındırıyorsa o kişiden sağlam intikam alınmak gerektir. O da içinden çıktığı Müslüman halkın gözünde onu dinsiz göstererek ve onunla birlikte devletin kuruluş ilkelerini de sürekli tartışma konusu yaptırarak eserini temelinden yıkmakla olurdu. Olan biten budur. 
DİB Başkanı Ali Erbaş’ın ziyaret provokasyonunu da bu minvalde değerlendirmek gerekir. Birileri 2023’e dek kötü sürprizler hazırlama telaşında.. Tek taşla çok kuş sadedinde bu ziyaret; mühim miktarda insanın Diyanet’ten soğumasını, Cumalara gitmeme kararındakilerin çoğalmasını, yüzde 5-6’larda olduğu söylenen ve bilhassa gençler arasında yaygın olan Deist oranının yükselmesini, yaklaşan Yerel Seçimler öncesinde oy vermenin aday bazlı değil ideoloji bazlı gerçekleştirilmesini, Abant ve F.Gülen üzerinde tezleri bulunan Ali Reis’le birlikte eski yol arkadaşlarıyla diyalog kurulabilme ihtimalini veyahut Siyasî İktidar’ı tam da Atatürk demeye başladığı sırada toplum nezdinde ‘eski klasik çizgisindeler’ düşüncesine getirebilme gayretini fehmettirmektedir.
Ne zaman dış siyasette önemli gelişmeler olsa bize meleklerin cinsiyetinin Adnan mı, Kadir mi olduğu tartıştırılır. İran yaptırımları nereye gider ve Adalarımızın çevresindeki deniz sondaj blokları / parselleri kimlerce kimlere veriliyor kısmıysa kamufle edilir. Poz verenlere değil servis edenlere bak!