Ak Parti hükümetlerinin (58. Hükümette) ilk Dışişleri Bakanı da olan, E. Büyükelçi Yaşar Yakış‘tan bir hatırasını dinlemiştim.
Yaşar Yakış, Tayyip Erdoğan’a Başbakanlığının ilk yılında, Dışişleri kadrosu yetiştirme konusunda bir proje teklif eder. Proje, ülke içinde en zeki gençlerin öğrenci olarak seçileceği ve çok yüksek kaliteli eğitimin verileceği, bir diplomasi okulu kurulmasına dairdir. Burada yetişecek yüksek nitelikli diplomatların ülkemize çok önemli hizmetler verebileceğini anlatır.
Başbakan Tayyip Erdoğan sorar: “Abi bu işin semeresini ne zaman alırız?”
Yakış, “En erken 10-12 yıl sonra faydasını görmeye başlayabiliriz” cevabını verir.
Erdoğan hemen konuyu sonlandıran cümlesini söyler: “Benim o kadar bekleyecek zamanım yok!”
Oysaki AKP iktidarları 16 yıldır devam ediyor. Başlangıçta böyle nitelikli bir okul kurulabilseydi, 4-5 yıldır buradan mezun kaliteli bir hariciyeci kadromuz olacaktı.
Bu hatıra bile Erdoğan’ın pragmatik (faydacı) ve güncele odaklanmış bir politikacı olduğunu gösteriyor.
Uzun vadeli hedefler, stratejiler için sadece politikacı özelliği yetmez, devlet adamı vasfı gerekir.
Çünkü “siyasetçi gelecek seçimi, devlet adamları gelecek nesilleri düşünür.” (James F. Clarke)
*****************************
Ekonomi Yönetimine Güvenilmiyor
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu güne kadar yaşadığımız ekonomik krizlerin en büyüğü olabilecek bir krizin başındayız.
Cumhurbaşkanı bile, “Kriz miriz yok!” diye geçiştirmeye çalışsa da, aynı konuşmanın içinde “iş adamlarımız krizi fırsata çevirir” gibi” altı defa krizin varlığını kabul eden cümle kurduktan sonra, tekrar “kriz yok” diyebiliyor.
Erdoğan’ın güncele ve gelecek seçime odaklanmış bir politikacı olduğunu, alınan “ekonomik tedbirlerde” de görmek mümkün.
Hazine ve Maliye Bakanı damat Berat Albayrak‘ın açıkladığı tedbirlerin meselenin özünü çözecek bir yönü yok. Sadece gelecek seçime kadar enflasyonun kitlesel tepki doğuracak bir boyuta gelmemesi için anlık, geçici bazı tavsiye kararları alınıyor.
Mart 2019’da yapılacak yerel seçimlere kadar TÜİK’in enflasyon hesabı sepeti içinde yer alan bazı ürünlerin fiyatını baskılamak, 2018 enflasyon oranını mümkün olan en düşük seviyede açıklamak isteniyor. Çıkan rakamlar propaganda açısından önemli olduğu gibi, 2019 yılı çalışanların ücret zammında da kriter olacak.
Bunlar ekonomide en çok lazım olan şey güven duygusunu sarsan, şark kurnazlığı örneği tedbirler.
Ak Parti döneminin en yüksek aylık enflasyon rakamını açıklayan TÜİK’in vekil başkanının görevden alınarak yerine Damat Bey’in yakın arkadaşının atanması da, yönetime olan güven duygusunu iyice sarsmakta.
Ekonomik verilerimizin sağlıklı olmadığını düşünen borç verenler, adı ister Mc Kinsey, ister IMF veya başka bir kurum olsun, mutlaka bir güvendikleri kurumun ekonomimizi denetlemesi şartını dayatacaktır.
*****************************
Devlet Adamı Olma Zamanı
Ekonomideki sıkıntıların özü şirketlerimizin ve devletimizin yüksek borçlarıdır. Vadesi gelen borçları ödeyecek yeni borç bulunamıyor.
Çünkü borç verenler ekonomi yönetimimize de, hukuk sistemimize de güvenmiyor. Dışarıdan yatırım gelmediği gibi, içerideki yatırımcı da dışarıya kaçmaya çalışıyor.
Defalarca yazdım. Erdoğan ve Ak Parti hükümetlerinin ekonomik tercihleri sonunda bizi “uçurumun kenarına” getirdi.
Son 16 seneden beri, “imalat sanayiine yatırım yapmaktan vazgeçtik.” Belirli bir zümre yararına rant üretmesi için, özel sektörün yatırım kaynaklarının büyük bölümünü konut yatırımına harcadık.
Oysa yapılması gereken, üretim yapısının, ileri teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı, yüksek katma değer yaratan bir sanayi yapısına dönüştürülmesiydi.
Hukuk alanında da güvenilir, adil bir devlet yapılanmasını sağlamak gerekiyordu.
Bunlar uzun vadeli işler.
Ve de yıllardır yaptıklarının tam tersini yapmasını istemekten ibaret.
Başkan’ın “o kadar bekleyecek zamanı yok!”
Kudretinin ve egosunun en üst noktaya ulaştığı bir dönemde, böyle bir insandan alışkanlıklarını tam olarak değiştirmesini beklemek de akılcı değil.
Mademki durum böyle ve biz halk olarak “demokratik tepki” vermekte bu kadar geciktik, cezasını çekeceğiz.
Sadece vatandaşlar olarak daha fakirleşmekle kalmayacağız. Siyasi açıdan çok riskli bir dönem yaşayacağız. Devletimizin ve iş adamlarımızın ellerindeki son değerli varlıklarımızın da yabancıların eline geçmesi söz konusu.
Veya bu badireyi en az zararla atlatmak için, yerel seçimlerde bu meselenin faillerinden hesap sorabiliriz.
Bu son ümit ışığının da halen çok parlak olmadığı görülüyor.
Yine adil bir seçim olmayacak. Yine medya iktidarın tam kontrolünde. Yine muhalefet dağınık.
Muhalefetteki iki parti, CHP ve İYİ Parti bir silkinme, halkımıza güven verecek bir çalışma içinde olmazsa işimiz zor.