Doğan Medya Grubunun satılması basit bir ticari işlem değildir. Kaça satıldığı bir yana, kime satıldığı çok daha önemli.
Doğan Medya’nın yeni sahibinin Erdoğan Demirören olduğu açıklandı. Demirören, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a çok yakın bir isim.
E. Demirören’in “İmralı zabıtlarının“, (28 Şubat 2013 tarihli) Milliyet’te yayımlanmasına tepki gösteren Tayyip Erdoğan’la telefon görüşmesinin ses kayıtları hala internette paylaşılıyor.
Burada Demirören’in R.T. Erdoğan’a “Patron” diye hitap ettiğini, ‘nasıl girdim bu işe ya, kim için’ cümlesine eşlik eden gözyaşlarını hatırlarsınız.
“Hâlbuki Demirören ‘Patron’u kızdırmamak için” her şeyi yapıyordu. Gazetelerinin genel yayın yönetmenliği için ondan tavsiye bile istemişti. Tayyip Erdoğan, “O zaman Kanal 24’den ayrılmakta olan Akif Bey’i tavsiye ettim. Onlar anlaşamadılar” demişti.
Ses kayıtlarında R.T. Erdoğan’ın sert sözleri üzerine, Demirören “üzdüm mü yoksa seni Patron” sözü ile başlayan, “sen bana bir yarım saat ver görüşelim” yalvarmasıyla devam eden konuşmasının sonunda, “gereğini yapacağım Sayın Başbakanım” diye defalarca söz vermişti. Kısa bir süre sonra Milliyet ve Vatan’dan birçok yazar, tasarruf gerekçesiyle, işten çıkarılmıştı.
Fazla bir süre geçmeden de Demirören Grubu, akaryakıt firması Total’in Türkiye’deki 440 istasyonunu 325 milyon Euro’ya (zamanın kuruyla 1,1 milyar TL) satın almıştı.
Bu ilişki şeklini de düşününce, olayın siyasi boyutu ve Türk halkının haber alma hakkını ilgilendiren yönü olduğunu düşünmeden edemezsiniz.
Henüz Demirören Grubunun Aydın Doğan’a ödeyeceği paranın finansmanının Katar sermayesi ile mi, Devlet Bankalarının kredileri ile mi karşılandığını bilmiyoruz.
Bunları öğrenebilirsek olayın siyasi boyutu ve Türk halkının haber alma hakkını ne kadar ilgilendirdiğine dair daha geniş bilgi sahibi olacağız.
***********************************
Tekel ve Rekabet Kurumu
Doğan medyası, “Merkez Medya” diye anılırdı, Hürriyet, Kanal D, CNN Türk, Posta ve diğer Doğan basın yayın kuruluşları. Tam bir basın imparatorluğu idi.
Bir zamanlar Rekabet Kurulu’nun Vatan ve Milliyet gazetelerinin Doğan Grubu’nda olmasını “rekabete aykırı” bularak, Aydın Doğan’ı satışa zorladığını hatırlıyoruz. Şimdi herkes “bu satışla Hürriyet, Milliyet, Vatan ve Posta‘nın Demirören Grubu’nda toplanacak olması” karşısında Rekabet Kurulu’nun ne yapacağını merak ediyor.
Ülkede hangi kurum görevini yapabiliyor ki, Rekabet Kurumu yapabilsin?
Şimdi Demirören Grubunun Milliyet vd medya kuruluşlarına ilaveten Doğan Medya kuruluşlarına sahip olmasının tekel oluşturacağından endişe eden ve “bir tröst doğuyor” diyenler doğru ama eksik söylüyor.
Tröst, bir grup firmanın rekabeti ortadan kaldırmak ve fiyat kontrolü sağlamak amacıyla beraber hareket etmesidir.
Medyanın bir patronun (belki de görünen patronun patronunun) tam kontrolüne geçmesi demokrasinin de ruhuna Fatiha demektir.
Özellikle son yıllarda Doğan Grubunun, eski mağrur, siyaseti dizayn eden tavırlarından eser kalmadığı gibi, normal gazetecilik yapmakta bile ne kadar zorlandığını görüyorduk.
Ankara’dan gelen baskılar üzerine, Doğan Medya tarafından 2007 yılından bu yana (sarı öküz hikâyesinde olduğu gibi) anlı şanlı gazeteciler teker teker yem olsun diye gruptan atıldılar.
Aydın Doğan istemeden de olsa, Emin Çölaşan’la başlayıp, Bekir Coşkun, Necati Doğru, Mine Kırıkkanat, Cüneyt Ülsever, Tufan Türenç, Uğur Dündar, Rahmi Turan, Yılmaz Özdil gibi yazarları teker teker feda ederek zaman kazanmaya çalıştı. Ama olmadı. Verdikçe daha fazlasını istediler.
Ödenmesi imkânsız vergi borçları çıkartılarak, havuz medyasında ve meydanlarda hedef gösterilerek, şeytan ilan edilerek ümüğüne basıldı. Tavize devam etti. Hürriyet’in künyesinden kendi adını çıkardı, yine olmadı.
Medya grubunda muhalefet etmeyi hepten bıraktırdı. Sade suya tirit yazı ve programların arasında azıcık gazetecilik yansıtarak ayakta durmaya çalıştı. Çünkü gazeteciliği iyi biliyordu. Tamamen havuz medyası gibi olsa tirajların ve reytinglerin yere çakılacağını biliyordu.
Talimatları uyguluyor, iktidarın gösterdiği yazar ve yorumcuları görevlendiriyor, istemediklerini çıkarıyor, hükümet ve Saray aleyhine bir cümle dahi edilmemesi için gerekli tedbirleri alıyordu.
Mesela, Havuz Medyası gibi, Doğan Medya da İYİ Parti gerçeğini görmezden geliyordu. Hiçbir yazar ve yorumcu, değil İYİ Parti lehine, objektif bir değerlendirme dahi yapamıyordu. İYİ Parti’nin konuşulduğu açık oturumlara dahi asla İYİ Parti temsilcileri çağrılmıyordu.
Resmi “Pravda” gibi olmamıştı ama “yarı resmi El Ahram” olmasına ramak kalmıştı.
Seçimler yaklaşıyordu. “yeni patronun patronu” için en önemli şey bu seçimlerin sonucuydu.
Bu işi bilenlerin ifadesiyle, Aydın Doğan koskoca medya grubunu, değerinin beşte biri fiyatına, satmak zorunda kalıyordu.
Üzüldüm. Çok üzüldüm. Çünkü Doğan Medyanın yayıncılığını mumla arayacağımız bir dönemin başlayacağını biliyorum.
Bu gruptan atılan ve Sözcü’de yazmakta olan Yılmaz Özdil bence çok haklı söylüyor:
“Aydın Doğan’ın tasfiye edilmesi, Doğan Grubunun imha edilmesi Türkiye için çoook çook çok kötü bir gelişmedir. Kuzey Kore’ye ramak var!”
*******************************
“türkiye türklerindir” Silinebilir
Hürriyet’in logosunun yanında Türk Bayrağı ve Atatürk resmin altında “Türkiye Türklerindir” sloganı yazar.
Hürriyet’e, iktidar yandaşları tarafından, yıllarca “Türkiye Türklerindir, ayrıştırıcı ve faşizan bir slogandır ve en kısa sürede Hürriyet’in logosundan çıkarılmalıdır” baskıları yapıldı. Özellikle bu baskı “çözüm sürecinde” daha da artmıştı.
“Türkiye Türklerindir sözünden rahatsız olanların ‘çok önemli bir kale düşürülebilir mi’ hayalinde olduğunu” bilen Hürriyet bu talebi yerine getirmedi.
AKP son dönemde milliyetçi bir tavır içinde. Ama AKP yöneticilerin çoğu “Türk’üm” diyemeyen insanlar. Ayrıca AKP’nin tekrar “çözüm sürecine” dönmeyeceğinin hiçbir garantisi yok.
“Türkiye Türklerindir” sözüne “AKP sayesinde hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” diyenlerin daha fazla tahammül edemeyeceğini tahmin ediyorum.
Bu işlere ittifakın küçük ortağı Devlet Bahçeli ne der acaba?
İttifakın getirileri ile gözlerini kapatır, Hürriyet’in ve Türkiye’nin Türk olmayanlara ve kendilerini Türk hissetmeyenlere teslim edilmesini görmezden gelebilir mi?