Güzelin En Güzel Yanı

93

İki gün üstüste iki programa katıldım.

İyi ki de katılmışım.

Birincisi İstanbul Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde müzikli oyun “Bırak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar”  gala gösteriminde konuk idim. ikincisi de Edebiyat, Sanat, Kültür Araştırmaları Derneği ESKADER’in  İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’yla beraber Fatih Ali Emiri Kültür Merkezinde düzenlediği tuluat geleneğinin Türk Tiyatrosundaki son temsilcisi Zihni Göktay’a Saygı etkinliğinde bulundum.

Sanatçılar şöhret sahibi olurlar ama öyle sanıldığı ve magazin medyasında gibi görkemli bir hayatları yoktur. Önemli bir kısmı geçim sıkıntısı çeker; kıt kanaat geçinirler, sağlık sorunları vardır, kıskançlığın girdabındadırlar, dostluk tercihlerindeki algıları zaman zaman onları yanıltabiliyor. Yani tek kelime insanlarımız, aydınlarımız ve toplumumuz nasıl ise sanatçılarımız da öyledir.

“Sahnenin Nefesi”

Zihni Göktay Beşiktaş-Porto karşılaşmasını hesap etmeyince  Kadıköy’den Ali Emiri’ye ancak 15 dakika önce gelebildi. Oysa Zihni Göktay usta ile sohbet etmek, resim çektirmek, röportaj yapmak, tanışmak için bekleyenler vardı. Fatih’ten mahalle ve okul arkadaşı Diş Hekimi. Münir Bey de öyle. Zihni Göktay gelince hemen sarmaş dolaş oldular. Konukları ESKADER Başkanı Öykü yazarı Şerif Aydemir, Cengiz Orakçı ve İsmail Atakan Çetiner karşıladı. VİP Odasında bile sohbet etmeden salona geçildi. Yani program tam zamanında başladı.

Programı Şair Cengizhan Orakçı sundu programı. Önce Zihni Göktay’ı tanıtan “Sahnenin Nefesi” adlı bir film izledik. Böylesi etkinliklerde görsel malzemelerin kullanılması daha kalıcı oluyor. Bu da öyle oldu.

Yerli eseri savunan, bunun bir fazilet olduğunu belirten Şehir Tiyatroları Müdürü Salih Efilioğlu’nun yönettiği oturumda ise Zihni Göktay’ın sahne arkadaşları konuştu. Aynı sahneyi paylaşan sanatçı arkadaşları Hikmet Körmükçü ve Selma Karahan Kutluğ, Zihni Göktay ustayı anlattılar. Sonra kızı Zeynep Göktay Dilbaz ile damadı Uğur Dilbaz babası hakkında bilgi verdiler. Mutlu bir aile doğrusu.

Kızına göre; Zihni Göktay çocuğuna hep destek olmuş, ama hayatına hiç müdahale etmemiş. Öyleki meslek ve arkadaş seçimi, okuduğu dergilere kadar hep öyle devam etmiş. Harçlığını bile zarf içinde sunarmış. Ağabeyi geceye gelememişti.

Lüks Hayat ve Cibali Karakolu’ndaki Kim?

Zihni Göktay sahneyi bildiği için seyyar mikrofonu eline aldı. Medya mensupları da hemen mikrofonlarını eline sıkıştırdılar. Zihni Göktay bu haliyle kendisini her gittiği kasabada konuşan politikacılara benzetti. Çünkü tiyatro sahnesinde mikrofonlar gizliydi, görünmesi çok zordu. Tam bir halk adamı Zihni Göktay;

-Ben doğma büyüme Fatihliyim. Babam da amatör tiyatro oynardı. Meslek seçiminde bana katkı verdi. Eminönü Halkevinde sahneye çıktım. Sonra imtihanlara girerek Şehir Tiyatrosuna geçtim. Belediye başkanlığı seçimi dolayısıyla artırılan sanatçı kadrosuna şansım yaver gitti altı ay sonra girdim. Oysa bu süre yıllar alabiliyordu. Muhsin Ertuğrul ve Vasfı Rıza Zobu’nun talebesi oldum. Bu benim kariyerimde bir milattır. Öyle ki idealimdeki Lüks Hayat ve Cibali Karakolu’nda da oynamak benim için bir ayrıcalık oldu. Bunu hep istedim ve kısmet oldu yaptım. Öyle kahve, gezme falan bilmem. Evden tiyatroya, tiyatrodan eve gider gelirim. Tatilde de Cunta’daki yazlıktayımdır.

En Önde Oturan Hanım Seyircinin Telefonu Çalıyor!

Zihni Göktay esasında özet bir konuşma yaptı. Teknik özürlü olduğunu, bilgisayarı değil, Leyla Sayar’ı bildiğini, hiç akıllı (cep)telefon kullanmadığını ve beceremediğini, sürücü ehliyeti olmadığını, hayatının bu tarafını 40 yıllık eşi Sevinç Hanımın organize ettiğini, ilaçlarını ve suyunu verdiğini, gideceği yere kadar kendisine şoförlük yaptığını, bu defa da öyle olduğunu anlattı.

Bugüne kadar 80 kadar tiyatro eserinde oynayan, tiyatroyu bir disiplin olarak gören Sanatçı Zihni Göktay  halk otobüslerinde, metroda, tramvayda, vapurda seyahat edebiliyor, sokakta yalnız dolaşabiliyor, kendisine sorulanlara cevap verebiliyor, dik dik bakıp süzenlere ise üzülüyor. “Keşke bir şeyler sorsalar da cevaplasam” diyor. Hayatına arkadaşı Kemal Sunal’ın etkili olduğunu, sahneden ancak geçinebilecek kadar para kazanıldığını hatırlatarak, teklifi üzerine zamanın elverdiği ölçüde sinema filmi ve dizilerde de oynadığını anlattı. Sahne ile bir hatırası da şöyle;

-Oyunun bir sahnesinde cep telefonuyla birini arayacağım. Cebimden çıkardığım cep telefonun düğmesine basar gibi yaptım. Tam bu sırada ön sırada oturan bir hanımın cep telefonu çaldı. Kadıncağız üzüldü. Kızardı. Çantasından telefonunu çıkarıp bir türlü kapatamıyor da. Dedim ki “Hanımefendi kusura bakmayın, yanlışlıkla sizi aramışım”. Bütün salon kahkahaya boğuldu. Olay da unutuldu.

72 yaşındaki Sanatçı Zihni Göktay;  halen Hisse-i Şayia adlı Bir Evlilik Komedisi’nde sahneye çıkıyor. Saygı Gecesine Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Süha Uygur ile yan yana oturduk. Konuşmasını  yaptıktan sonra Üsküdar Şehir Tiyatrosunda sahneye konulacak yeni bir eserin provaları yapılıyormuş, oraya yetişmek üzere erken çıktı. Orada öğrendim ki Sayın Süha Uygur, hemşehrim Kilisli sanatçı, duayen tiyatrocu, rahmetli Nejat Uygur’un oğluymuş. Sevindim.

Biraz sohbet ettik. Galasına katıldığım “Bak Bizim Şarkımız Çalıyorlar” u sahneye koymasından dolayı teşekkür ettim. Dedim ki “Sokaktaki insanların yüzüne bir bakın bütün suratlar asık, yorgun ve usanmış bir halde. Hiç yüzü gülen yok, tebessüm eden bir insan yok, ıslık çalan bile yok. Bu eser bana müziği ve mizahı hatırlattı. İyi etmişsiniz halkın motivasyonunu yükselttiniz. Artık müzikaller çok azaldı, adeta kayboldu.” Süha Uygur’un cevabından gözlerimin içi güldü “İki müzikal daha sahneye koyacağız. Çalışmalarımız devam ediyor.”

90 Yaşında Bir Amerikalı

Benim 1960’lı yılların üniversite gençliği kuşağım sinema ve tiyatrolarda çok müzikal izlemiştir. Her ne ise; gelelim “Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar” adlı müzikale. Süha Uygur şehir tiyatrolarının her gece insanların ruhuna hassasiyet ile dokunmaya devam edeceğini belirtiyor, tiyatro ateşinin bizleri her zaman aydınlatacağını savunarak “Yaşasın Tiyatro” diyor. Eyivallah.

Müzikli “Oyun Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar”90yaşındaki Amerikalı Yahudi Yazar MervinNeılSimon’un (1927-Newyork).Dünyada en fazla ödülü olan yazar NeılSimon 33 tiyatro eseri, sinema ve televizyonlar için de 27 senaryo yazmış. Oyunlarında  orta direk insanların  günlük hayatlarındaki çelişkileri ve kadın-erkek ilişkilerini mizahi olarak ele almış.

Gençliğimizde Emek, Yeni Melek, Atlas’taki sinema filmlerinden tanıdığımız Amerikalı komedyenler Jackie Gleason(1916-1987) ve Jerry Lewis(1926-2017) için de komedi metinleri kaleme almış. Dünyada tanınan, eserleri tercüme edilen Neıl Simon gençliğinde orduya katılmış. Daha sonra üniversite eğitimi görmüş. 1960 yıllardan sonra dünya çapında üne kavuşmuş. Üçleme olarak hatıralarıyla örtüştürerek kaleme aldığı İlk Gençliğim ve Askerliğim İstanbul Belediyesi Şehir, Ver Elini Brodway ise Kenter tiyatrosunda sahnelenmişti. Dormen Tiyatrosu da  ilk oyunu olarak  Borusunu Öttüren isimlini eseri sahneye koymuştur(1968).  Nedim Saban Tiyatrosu’nda ise Macide Tanır (1922-2013)NeılSimon’un Müziksiz Evin Konukları(1992) ile son kez sahne almıştı. Bu yılları hatırlayan sanat sevenler yine NeılSimon’un  Bir Garip Çift ve Çıplak Ayak oyunuyla Müşfik Kenter, Metin Serezli, Cihan Ünal, Çetin Tekindor, Nisa Serezli ve Göksel Kortay’ı şöhrete itmiştir. Bunları şunun için hatırlattım NeılSimon maruf biri, eserleri alaka ile takip edilen, dikkat çeken bir yazar.

Hayatın Yerellikle Örtüşmesi

Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar da bundan nasibini almış. Oyuncu tespiti tam yerli yerine oturmuş. Tiyatroda beşinci sıradan, ilk defa izlediğim Özge Özder muhteşem bir oyun sergiliyor. Bir sanatçı ancak bu kadar başarılı olabilir. Ali Mert Yavuzcan’ı da çok sevdim. Dansçılar Evrim Artut, Müge Gülgün, Çağrı Büyüksayar ve Köksal Ünal da başarılı oyuncular. Orkestra nefeslerimizi kesti.

Sadece başarılı olanlar bunlar mı? Elbette ki hayır. Müzik, dramaturg düzenleme, koreograf, sahne, aksesuar, kostüm, ışık, grafik ve efekt tasarımı ne kadar çok alkışlansa yeridir. Ben ve eşim çok keyif aldık.

Gala gecesi tiyatro salonu labalep doluydu. Öyle ki merdiven kenarlarına bile sandalyeler konmuştu. Yeşim Gökçe’nin tercüme ettiği, Ersin Umutlu’nun yönetmenliğini yaptığı iki perdelik ve 2 buçuk saatlik Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar’ın ikinci bölümünde hemen yanımdaki ve önümde sıradan eksilmeler oldu. Hayret ettim. Kendime göre cevap bulmaya çalıştım. Acaba bir zaruret ve tesadüf müydü, yoksa  bu eser her yaş ve kültür grubuna göre değil miydi? Eski sevgilisi Sonya’yı bestekar Vernon’a kaptıran Leonve merakları mı bazı seyircileri rahatsız etmişti? 1968 kuşağı Avrupa ve Türkiye’de başkaldırmaya kıpırdanırken, Amerika’da kadın-erkek birlikte yaşamanın kapısını aralanmıştı. Ancak bu moda neredeyse yarım asır sonra günümüzde,gündeme giriyordu. Bu mu itiverdi bazı izleyicileri salonu terke?! Oysa Sadık Şendil’in(1913-1986) Yedi Kocalı Hürmüz ve Kanlı Nigar’ı toplumda bir reaksiyon gözlenmedi. Peki bunu nasıl izah edebiliriz?

Ya Seansların, Ya Tiyatro Binalarının Sayısı

Belki de şöyledir? Dünyanın en güzel vücuduna sahip, yüzü, gözü, kolu ve bacağına, hatta göğüslerine sahip kişilerin bu uzuvlarını ayrı ayrı toplayıp birine giydirirseniz sanırım dünyanın en güzel adamı değil de, en garip insanı ortaya çıkardı. Söz konusu görsellik kaybolurdu. Hep güzel olan ile birlikte galiba yerellikle örtüşen ve aykırılığı ile de olsa dikkat çeken bir kompozisyon da gerekiyor.

Şehir Tiyatroları kültür, sanat ve sanatçı karşıtlarına rağmen dolup taşıyor. Bu moralimizi yükseltip, motivasyonumuzu artırıyor. Emekçilerini kutlarım. Ancak ne zaman bir tiyatro oyununu izlemek istesem, “biletler tükendi, ay başında gelin”  cevabı ile karşılaşıyorum. Ay başında da gidiyorum yanıt değişmiyor. İnternetten de düşmüyor zaten, hastane randevuları gibi. Kadıköy’de Şahane Züğürtler için gişe memuresi beni tanıdı artık “yok dedik ya” anlamında kaşlarını bile çatıyor. Ne var ki sanatseverler bu tavırlara üzülmüyor. Peki ne olacak şimdi? Ya tiyatro seansları, ya da tiyatro binalarının sayısı artırılacak. Yaşasın Tiyatro!