İslâm’da Mescid

90

İslâm Dini’nin ve İslâm Devleti’nin beşer hayatının her yönüyle ilgilenmesi münasebetiyle dinî merkez durumunda olan ve Hz. Peygamber ile ilk halifeler döneminde tamamıyla bir “hükümet konağı” mahiyetini arzeden mescidlerde İslâm’ın dünya ve ahiretle ilgili her çeşit prensibine icra imkânı verileceği açıktır.

Hz. Peygamber’in davetinde mescidin ifa ettiği hizmet ve oynadığı rolü şöylece sıralayabiliriz:

a) Mescid, bir ilim meclisi, eğitim ve öğretim müessesesidir. Tesis edildiği andan itibaren orada ders halkaları teşekkül etmiş, yüksek seviyede öğretim veren bir kuruluş mahiyetini almıştır. Kur’an, hadis, fıkıh, tefsir gibi mühim ilimlerin öğretim kaynağı hep mesciddir.

b) Mescid, bir İslâm Kültür Sarayı’dır. Orada edebî konuşma ve yarışmalar (müfahara) yapılır, şiirler inşad edilir (okunur).

c) Siyasî meselelerin müzakere edildiği bir istişare (danışma) meclisi, diplomatik görüşmelerin yapıldığı bir resmî toplantı salonudur. Hz. Peygamber, Devleti’ne müteallık (dair) çeşitli meseleleri ashabı ile orada görüşmüş, kabilelerin delegelerini orada kabul etmiştir. Rasûlullah’tan sonra halifelere, orada biat edilmiş, devleti ilgilendiren konularda halifeler, orada minberden tebeaya (halka) hitabetmişler, çalışmalar ve kararlar hakkında vatandaşlarına bilgi vermişler, isteklerde bulunmuşlardır.

d) Hz. Peygamber, pek çok hukukî meseleyi mescidde halleder, kaza organı olarak kendisine iletilen davalarda, davalı ve davacıyı dinlemede mescidi mahkeme salonu olarak kullanırdı.

e) Hz. Peygamber, mescidde içtimaî meselelerle ilgilenir ve duruma göre getirdiği hükümleri buradan ilân ederek, etbaının (kendisine tâbi olanların) sosyal yaşayışını da idare ederdi.

f) Mescid, İslâm iktisadiyatı ile ilgili uygulama ve müzakerelere de sahne oluyordu. Resul-i Ekrem’in mescidde teberruları (bağışları) kabul ettiği ve ihtiyaç sahiplerine dağıttığı olur, zaman zaman burada ticarî müzakereler yapılırdı.

g) Orası bir nevi ordu karargâhı idi. Askerî plânların ve müzakerelerin orada yapıldığı olurdu. Uhud Gazvesi’nden hemen sonra İslâm ordusunun komutanları, geceyi mescidde geçirmişlerdi. Bir İslâm düşmanının çıkardığı problemleri halletmek üzere Rasûlullah’ın gönderdiği bir birlik komutanı, düşmanın kellesini getirerek Mescidde Hz. peygamber’in ayakları ucuna bırakmış ve orada Rasûlullah’a bu askerî hareket hakkında rapor vermişti.

h) Hz. Peygamber Sakif heyetinin yarısını Medine’de kaldıkları müddetçe mescidde iskân etmişti (mescide yerleştirmişti). Böylece orası bir misafirhane veya otel olarak kullanılmıştı. Nitekim Hz. Ömer zamanına kadar dışarıdan gelen yabancılar, mescidin bir köşesinde uyuyorlardı.

ı) Rasûlullah gününde mescid, merasim ve spor salonluğu görevi de yapmıştı. O’nun izni ile bir bayram günü Habeşliler mızrak ve kalkan oyunları gösterisi yapmışlar, hatta Hz. peygamber’in arkasından Hz. Aişe de bu gösterileri izlemişti.

i) Mescid, bir beldenin İslâm vatanı oluşunu simgeleyen ebedî damgadır. Hz. Peygamber, gönderdiği birliklerine gittikleri yerlerde şayet bir mescid görürlerse mescid oranın İslâm beldesi olduğuna delâlet ettiği için halkına dokunmamalarını emrederdi.

Hz. Peygamber, İslâm davetindeki bu mümtaz mevkii ve cemiyet hayatındaki fevkalâde ehemmiyetine binaen Medine’ye hicretinde kısa bir müddet kaldığı Kuba’da hemen bir mescid inşa ettirmiş, şehre intikal ederek yerleştiği andan itibaren de ilk faaliyeti, Mescid’ini bina etmek olmuştu.

Yine davetteki rolü sebebiyle Hz. Peygamber, mescidlerin sayılarının artırılması hususunda teşviklerde bulunuyor. “İçerisinde Allah’ın zikredildiği bir mescid bina edene Cenab-ı Hak, Cennet’te bir köşk hazırlar.” buyurarak her mahallede bir mescidin açılmasını ve temiz tutulmasını emrediyordu. Semhudî’nin isim ve yerlerini belirterek ve geniş bilgiler vererek beyan ettiğine göre Hz. Peygamber gününde, mescid edinilmiş evler müstesnâ, Mescidü’n-Nebî dışında bizzat Râsulullah’ın namaz kıldığı Medine dahilinde (içinde) 18, Medine civarında ise 40 mescid vardı. -Prof. Dr. Ahmet Önkal- (Asr-ı Saadet’te İslâm I, Heyet, İstanbul-Mart 2006, s.366-368)

Mescid ve Camilerimize keşke bir de, Asr-ı Saâdet’deki işlev ve fonksiyonları açısından bakabilsek.

 

Önceki İçerikJölelinin Aklı ile Dış Politika
Sonraki İçerikHavadan Sudan
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.