FETÖ yargılamalarında MİLAT olarak 17/25 Aralık 2013 tarihinin kabul edilmesi doğru mudur?
17/25 Aralık 2013 bir kesim tarafından “Hırsızlık- Yolsuzluk- Rüşvet- Sıfırlama rezaletleri” olarak tanımlanırken, devlet “bürokratik darbe girişimi” olarak tarif ediyor.
15 Temmuz öncesinde, mesela bugün Ak Parti yönetiminin en yakın yardımcısı konumundaki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ofisindeki saati 17.25’de durdurmuş ve “yolsuzluk ve hırsızlıklar için Erdoğan’ın yedi sülalesinden hesap soracağım, hesap sormazsam namerdim” diye yeri göğü inletiyordu.
Vicdani Kanaat
17/25 Aralık 2013 tarihinin FETÖ iddianamelerinde yer aldığı gibi “söz konusu örgütün bir yardım kuruluşu / hizmet hareket olmayıp terör örgütü olduğu hususunda ortak bir vicdani kanaat oluşması bakımından bir terör faaliyeti ve terör örgütü olarak nazarı itibara alınmasının miladi tarihi olduğunu“ kabul etmek gerektiğine dair görüşleri doğru bulamıyorum.
Çünkü bırakın muhalefeti, iktidar kanadında ve devlette dahi böyle bir vicdani kanaat oluşmamıştı. 17/25 Aralık 2013 sonrasında “ortak bir vicdani kanaat” oluşmadığı bizzat Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan‘ın şu ifadelerinden anlaşılmaktadır. “Bu yapıya (FETÖ) karşı açık tavır almaya başladığımda, özellikle de 17-25 Aralık emniyet, yargı darbe girişimiyle birlikte net bir duruş sergilediğimde, yanımda milletimden başka kimseyi bulamadım.”
Aynı hususu birçok yetkili gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski danışmanı ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu da dile getirmişti. 17/25 Aralık’tan sonra da “Bakanlar bile geçiştirmiştir. Birçok kesim ‘yapıyoruz, bakıyoruz’ falan demiştir. Bürokratlar hala orada durmuştur, isimlerini söylediğimiz halde üzerine gidilmemiştir” demişti.
Zaten darbe teşebbüsüne kadar devlet kademelerinden temizlenmemiş örgüt üyelerinin çokluğu bu ifadeleri doğrulamaktadır.
Devlet Cemaati ne zaman terör örgütü saydı?
17-25 Aralık’ı milat olarak belirlemenin hukuki olarak da doğru olmadığı kanaatindeyim. Çünkü 2016 yılına kadar hiçbir devlet belgesinde Fethullahçı yapı için “terör örgütü” tespiti bulunmuyordu.
Sadece 2004 MGK Kararında bu örgütle mücadele kararı alınmıştı. Bu karar da Başbakan ve Müsteşarı tarafından derhal dosyasına kaldırılarak gizlenmiş ve MGK üyeleri haricinde kimse öğrenememişti.
Bu bakımdan FETÖ/PDY konusunda milat olabilecek 2 tarih daha vardır. Birisi 26 Haziran 2016, diğeri 15 Temmuz 2016 dır.
26 Haziran 2016’daki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının bildirisinde ilk kez bu yapı için “terör örgütü” nitelemesi kullanıldı. Hemen devamında Bakanlar Kurulu, bu yapının terör örgütü olarak ilan edilmesinden hareketle bazı kararlar aldı.
Bu nedenle FETÖ ile ilgili davalarda milat 26 Haziran 2016 olabilir. Ancak bu karardan Milletin çoğunluğunun haberdar olmadığını ve 15 Temmuz ile çok yakın bir tarih olduğunu düşünürsek bu tarihin bile milat olarak kabulü uygun olmayabilir.
EN MAKUL MİLAT TARİHİ
Bir diğer görüş ise milat tarihinin hain darbe teşebbüsünün yapıldığı 15 Temmuz 2016 olabileceğidir.
Mesela yıllarca TBMM Başkanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapmış olan Bülent Arınç bu görüşte olup, gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Bunu ben darbe gecesi öğrendim. Silahlı terör örgütünün fethullahçı olması, o gece ortaya çıkan bir olaydır. Ben o gece öğrenmiş olabilirim ama Sayın Cumhurbaşkanımız da o gece öğrendi. Genelkurmay Başkanımız da o gece öğrendi. Onların bilmediklerini ben nasıl bilebilirim?”
Bize göre makul olan, bu davalar için milat kabul edilmesi gereken tarih, her siyasi görüşten vatandaşların darbeye karşı duruş sergilediği, “FETÖ örgütüne karşı ortak vicdani kanaatin oluştuğu” 15 Temmuz 2016’dır.
****************************************
BYLOCK İçin SOn Yargıtay Kararı
Anayasa Mahkemesinin 20.06.2017 tarihli kararı ile Yargıtay 16. Ceza Dairesinin -ilk derece Mahkemesi sıfatıyla- 24.04.2017 tarihli kararında “ByLock yaklaşık 215.000 kullanıcısı olan bir programdır” denilmektedir.
Şu ana kadar ByLock sebebiyle işlem yapılan kişi sayısının 30-40 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunların tamamına yakını ceza aldı.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi bu programın sanığın telefonuna yüklü olmasının tek başına suç teşkil etmeyeceği, “ByLock ile arama yapılmış ise suç unsuruna rastlanıp rastlanmadığının, ByLock programının örgütsel haberleşmede kullanılıp kullanılmadığının araştırılması gerektiği” yönünde kararlar verdiler.
Ancak bu kararların altında imzaları olan hâkimler mevcut görevlerinden alınarak daha alt görevlere atandılar. Muhalefet şerhi koyan üye İstinaf Mahkemesine başkan yapılarak ödüllendirildi.
Son olarak, Haziran ayında, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin -ilk derece Mahkemesi sıfatıyla- verdiği kararda, “örgüt talimatı ile bu ağa dâhil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacaktır” ifadesi yer almıştır.
Yargıtay’ın ByLock kullanımını FETÖ üyeliği sayan bu kararı, diğer mahkemeler için emsal teşkil edecek.
Bu durumda şu ana kadar haklarında işlem yapılmamış, telefonuna ByLock yüklendiği tespit edilen yaklaşık 180 bin kişi daha, kimlerle ne maksatla görüştüğüne ve haberleşmenin içeriğine bakılmaksızın, “terör örgütü üyesi” sayılarak ceza alacak. Bu da beraberinde birçok sorunu getirecek.
Böyle kararlar hain örgütün yöneticilerini üzmez, bilakis memnun eder. Çünkü bu uygulamalar suç işlememiş kitleleri örgütün kucağına iter.
ByLock’un terör örgütü üyeliğine delil sayılabilmesi için haberleşmelerinin içeriğine bakılarak, örgütsel haberleşmede ve suç teşkil eden bir maksatla kullanıldığının kesin olarak ispatlanması gerektiği kanaatindeyim.
Bunlar yapılmadan telefona yüklenmiş ByLock’u tek başına terör örgütü üyeliğine delil sayan kararların adil olmayacağını ve FETÖ mücadelesine olumsuz etki yapacağını düşünüyorum.