Her gece bir iftardan bir iftara gidiyoruz. Çağıranlardan ve hatırlayanlardan Allah razı olsun. Ancak bu iftarlara katıldıkça, bu iftarların amacına ulaşıp ulaşmadığını düşünmeye ve sorgulamaya başladım.
Malumunuz bu iftar modası Akp iktidarı ile başladı. Ben çocukluğumda, gençliğimde ve orta yaşlarımda böyle bir şey bilmezdim.
Oruç ve sahurlar evde yapılırdı. Bir kaç istisnası elbette vardı. Büyüklere ya da çok yakın komşulara gidildiği olurdu ama genel kaide evde yapmaktı.
Dedem veya babamın iftar saati yolda gördükleri fakir fukarayı soframıza getirdikleri olurdu. Şaşa ve israf yoktu. Ramazanımızı mütevazı ölçülerde geçirirdik.
Bize Ramazan’ın bir rahmet, mağfiret, bereket ayı olduğu kadar Müslümanlar için vücudu dinlendirme ile ibadet ve şükürle geçirilecek bir zaman dilimi olduğu öğretilmişti.
Şimdi bir iftardan ötekine koşuyoruz. İftarlar kesmiyor sahur programlarına gidiyoruz. Genellikle ihtiyaç sahiplerinden ziyade bizim gibi adamlar davetli! Hatta o kadar aynı insanlarla sıklıkla karşılaşıyoruz ki, “İftar Akrabalığı” oluşmaya başladı.
Bir yerde yanlış giden bir şey var. Çünkü biz gitmek için saatler harcadığımız iftarlardan yemek sonrası hemen yine saatlerce sürecek geri dönüş yolculuğu için hemen kalkıyor ve gece yarısını aşan saatlerde eve dönebiliyoruz…
İftarlardan sonra ne bir sohbet yapıyor ne de karşılıklı bir görüş alışverişinde bulunuyoruz… Hâlbuki her geçen gün memleketimizin sorunları ağırlaşıyor ve yaşam zorlaşıyor. Ama kimse bunlar üzerine iki kelam etmiyor. Öyle ise neden toplanıyoruz. Evimizin, aile soframızın suyumu çıktı?
Kusura bakmayın, ben böyle gayesizce iftar ve sahurlara koşmaktan yoruldum. Ya buralarda yatsıya veya sahura kadar dini, sosyal, ticari ve siyasal konuları ele alıp konuşacağız ya da ben bundan sonra evimde aile efradımla huzur içinde Ramazanımı geçireceğim…
Biliyorum ki; hastalığı tedavi etmek için önce teşhis koymak gerekir benim de okyanusta bir çöp misali sürüklenecek halim yok… Naçizane fikrim bu, beni iftara davet etmek isteyen dostlara duyurulur.