Siyasal Müslümcülük

114

Müslüm Baba öldü sanmasın kimse daha dipdiri yaşıyor bizde, Müslümcülük ateşi var içimizde! Diye söze başlamak icap eder ardından kurulacak her cümleye. Bir devrin dertlilerinin, düşmüşlerinin, isyankârlarının, kimsesizlerinin en yakın arkadaşı manevi önderi oldu ve hala bırakmış olduğu işaretlerle olmaya da devam ediyor. Hırkasını bırakacak kimse olmadı ki hırka sahipsiz kaldı.

Gidişiyle belirsizliklerle yoğrulmuş yarınların dertlilerini sahipsiz bıraktı. Dertli olmak her kula nasip olmazdı elbette ama iliklerine kadar yaşamak bambaşka bir hadiseydi. Şimdi her şarkısında rabıta yapar gibi gözler kapanıyor ezgiler zihinde dolaşırken.

”İslam’ın ilerlemesini sakin ve teslimiyetçi kimseler değil, cesur ve isyankâr ruhlu kimseler gerçekleştirecektir” der Aliya. Dolayısıyla İslam’ın ilerlemesinde hisseleri vardır Müslümcülerin. Diğer taraftan derdi sıkıntısı bitmeyen bir diğer paydaş grup Ülkücü Hareket’in ağabeylerinden Galip Ağabey der ki; ”Ülkücünün ülküsü ile münasebeti, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzer.” Ülkücü adam da hem dertlidir hem de isyankâr, sevgilisi yerine koymuştur ülküsünü. Dolayısıyla Müslümcüdür aynı zamanda.

Gariplerin, dertlilerin hareketidir ikisi de. Her şeyi kafasına takar Ülkücü, ülkesini, milletini, mağdurları, kimsesizleri hatta yamuk bir kaldırım taşı görse dert olur yüreğine. Haksızlığa, adaletsizliğe sabredemez hiçbir zaman dertlenince Müslüm Baba yetişir imdadına Sabrım Ağlıyor diyerek. Teşkilatta işler yolunda gitmez, seçimlerde sandıkta umduğunu bulamaz Tanrı İstemezse Yaprak Düşmezmiş der derin bir nefes çeker sigarasının dumanıyla solmuş ciğerlerine.

Yakarsa Dünya’yı garipler yakar deyince Başbuğ Müslüm Gürses motive olur bir sonraki harekete umutludur çünkü derdi olanlar gariplerden ve ihtiyacı olduğunu bilir gariplerin kendisine. Vakit pes etme vakti değil der kendi kendine.

İsyankârdır ama lidere sadakat gerekir öğretilmiştir hep kendisine o yüzden bir başka Müslümcüden başkasına dökemez içindekileri. Bir o anlar onu çünkü. Gün gelir sabredemez artık döker içindekileri ortaya bir anda gözler dik dik üzerine bakmaya başlar düştün Gözümden der hep bir ağızdan tepedekiler. Hain olmuştur artık lanetlenmiştir.

Nereye gitse ne yapsa aradığı huzuru bulamaz, kime gitse kime sorsa kapılar kapanır yüzüne. Müslümcüler hariç kimse dinlemez onu. Haline acır kızar kendine ve bu hale getirenlere. Bir sigara yakar ve bir köşede sessizce sığınır yine manevi önderine. Çaresizlik içindeyim, yüreğimde yangın var, bu sevda öldürür beni düşmanlara ne gerek var? cümleleri dökülür dudaklarından.

Derdiyle, yaşantısıyla, ızdırabıyla, isyanıyla Ülkücülük bir bakıma Siyasal Müslümcülüktür. Müslümcüğün siyasete, ülke millet meselelerine dökülüp vücut bulmuş halidir. Müslüm Baba dinlemeyen biri başkan olacak olsa İtirazım Var der hemen.

Hayatı dertle, sıkıntıyla geçen Siyasal Müslümcünün günü zikzaklarla geçer. Zikzak istikamette değil tabi ki derdin kalp grafiği gibi bir zirve yapması bir hafiflemesi ama hiç bitmemesi şeklindedir.

 

 

Günü isyanla geçer geçmesine ama başını yastığına koyduğu zaman mırıldanır yüreğinden;

Artık günahları bırakmalıyız,

Zaman varken tövbe etmek ne güzel,

Bu Dünya’dan sonra ahiret için,

Allah’a ibadet etmek ne güzel.

Bitmeyen bir hayat bizi bekliyor,

Canın ne isterse Rabbin veriyor,

Öyle yaratmış ki sözler yetmiyor,

Cennet bahçesine girmek ne güzel.

Kabir melekleri gelecek bir gün,

Belki güleceğiz belki de üzgün,

İnşallah defterin olursa düzgün,

Sırat köprüsünden geçmek ne güzel…

RAHMETLE…