Yunus Emre’nin Hayatı ve Hayata Bakışı (2)

97

Yunus’un Hayatı:

“Yunus Emre’nin ne zaman, nerede doğduğu, nasıl yaşadığı ve nerede öldüğü kesin olarak bilinmemektedir.” (Selahaddin Yaşar, Yunus Emre, İstanbul,1984 -İkinci Baskı- s.5)

Âdeta, zuhurunun şiddetinden, şahsiyet ve hüviyeti meçhuliyete bürünmüştür.

“Ancak, Moğol istilası sebebiyle Horasan’dan Anadolu’ya gelip yerleşen ‘Horasan Erenleri’nden bir aileye mensup olduğu, bu ailenin Sivrihisar yakınlarındaki Sarıköy’e yerleştiği ve Yunus’un da XIII. Yüzyılın ikinci yarısında burada dünyaya geldiği tahmin edilmektedir.” (a.g.e., s.10)

Aslında mana erlerinin altın halkasına mensup olup, Allah’ın bir lûtfu olarak, bu topraklardan fışkırmış, Hakkı kaldırıp yüceltmeyi dava bilmiştir. Çünkü bu dava büyük. Bu dava yüksek. Rastgele omuzlara tevdî edilemeyecek kadar mukaddes mi mukaddes.

Yunus da, büyük mânâ erleri gibi, dikkatleri şahsında değil, yazdıkları dâvâ üstünde toplamak, şahsiyetini kudsî davasına gölge yapmak istemediği için, hüviyetini nazara vermemiştir.

Bununla beraber, “Bayezit Devlet Kütüphanesi’nde bulunan bir mecmuadaki ifadelerinden, şairin 1240 veya 1241 yılında doğduğu anlaşılmaktadır.” (a.g.e., s.11)

XIII. Milâdî yüzyılda yani bundan 700 yıl önce, Anadolu ruhî, siyasî ve sosyal bakımdan yeni bir mayalanma ve yoğrulma çağının başındaydı. Üstelik Batı’dan gelen ve aralıklarla bir kaç yüz yıl süren haçlı, sonra, Doğu’dan gelen Moğol akını, Anadolu’yu ve Anadolu insanının aklını ve kalbini allak bullak etmiş, dış savaş bitince, iç savaş başlamıştı. (Sezai Karakoç, Yunus Emre, 2. Baskı, İstanbul, 1974 s.7)

Elbette kıştan sonra bir bahar olacaktı. Çünkü gecenin en karanlık zamanı, sabaha en yakın olan zamandır. Ve büyük insanlar, ancak bu zamanlarda zuhur ederdi. Çünkü en büyük yıkım, en büyük yapımı gerektirecekti.

İşte böyle bir atmosferde Yunus, mektebe başlamıştır. “Devrinin tekke, tarikat, mektep-medrese gibi bütün irşad ve fikir yuvalarını dolaşmış, hepsini bütün yönleri ile tetkik edip, faydalanma fırsatı bulmuştur.” (Selahaddin Yaşar, Yunus Emre, İstanbul, 1984 -İkinci Baskı- s.13)

Medreselerde öğrendiği dil ve ilmi, tekkelerde amel ve ilham hâline getiren Yunus, bu ilim ve ilhamın imtizacıyla yücelmiş ve devrin maddî-manevi yaralarına çare aramaya başlamıştır.

Mescidde medresede çok ibadet eyledim

Işk adına yanuban ondan hâsıla geldüm.

(a.g.e., s.13)

İlmin yardımı ile Allah’ı bulup, mârifetullaha ulaştıktan sonra,

“Âşık ma’şuk birdür bile, ışkdan gelür her söz dile

Biçare Yûnus ne bile, ne kara okıdı ne ak.”

Diyerek, okuduklarını bir kenara bırakmış, gönlüne dolan sevgi ve muhabbete bakarak,

“Ne elif okudum ne cim, varlığındadır kelecim

Gönül kitabından okur, eline kalem almadı.”

gibi beyitlerinde de görüldüğü gibi, kalbî ilhamla kâinat kitabını okumaya başladıktan sonra, kalemle ilim tahsil etmeyi bırakmıştır. (a.g.e., s.13)

“Ne ilmüm var, ne tâatüm

Ne gücüm var, ne tâkatum

Meğer senün inayetün

Kıla yüzümü ak çalabım.”

Diyerek, her hâli ile aczini anlamış ve çareyi Allah’a sığınmakta bulmuştur. (a.g.e., s.14)

 

 

Önceki İçerikYine Ölüm… Yine Kan
Sonraki İçerikYunus Emre’nin Hayatı ve Hayata Bakışı (3)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.