Başiskele’de Millî Mücadele – 16

146

d – )  Top Savaşları (Devamen)

Gazi Mehmet Kotal (Demirci lakaplı) aktarır:

“Yunan askeri saldırısı sıklaşıp ağırlaşınca cephe komutanı Soytarı Mustafa Efendi, Cemal Bey’e haber gönderdi. Birkaç gün sonra Cemal Bey, katır sırtında bir top ile birkaç sandık mermi ve mühimmatla birlikte yanında da 25 – 30 Kuva-yı Milliye askeri olduğu halde Servetiye’ye geldi. Merkez Caminin yanında yükleri indirtti. Cemal Bey, Soytarı Mustafa Efendi’yle muhtarlık odasına geçerek durum değerlendirmesi yaptılar. 1 – 2 saat sonra çıktılar. Soytarı Mustafa Efendi beni çağırarak dedi ki:

–     Mehmet, sen şimdi bu Kuva-yı Milliye askerlerinden 15 kişi yanına alacaksın.

Buradan dereye, oradan Hasanağalar’daki Taşcami’den Topçuoğlu’nun koltuktan yukarı tepeye çıkarak bekleyeceksin. Biz, karşı tepedeki Yunan mevzilerine Duadüzü’nden top ateşi açacağız.

–     Mustafa Efendi, benim var 10 mermim. Bu mermiyle nereye giderim?

–     Ha, öyle mi?

Yan taraftan Cemal Bey bağırdı:

–     Onbaşı mermi sandığını getir.

Onbaşı bir sandık mermi getirdi. Cemal Bey ‘al’ dedi. Ben kalemliklerimi tıka basa

doldurdum. Sonra beraberime 15 askeri aldım, mezarlık sırtından Hasanağalar’ın dereye doğru tam inmeye başlamıştık ki düşman karşıdan bizi görmüş, bizi makineliye tutmaya başladılar. Hemen sipere geçtik ve yavaş yavaş dereye inmeye başladık. Sonra Hasanağalar’dan, Taşcami’den geçerek okulun batısındaki tepede mevzilendik. Yunan mevzileri ile aramızda 50 metre mesafe vardı. Duadüzü’nden bir top atıldı, mermi tepenin bizim tarafa bakan yüzünün yakınına düştü. Bir daha atıldı, tam Yunan mevzilerine düştü. Her taraf toz duman içinde kaldı. Ardından Yunan mevzilerine hücum ederek mevzileri geri aldık. Yunanlılar kaçarken mühimmatlarını da bıraktılar.

Ertesi gün Cemal Bey, topunu Duadüzü’nden söktürdü. Soytarı Mustafa Efendi’yle birlikte Gâvur Dağı’na geldiler ve Mevlüt Çavuş’un evinin arkasına Bahçecik’teki maşatlığı görecek şekilde topu kurdurdu. Sonra Mustafa Efendi seslendi:

–     Mehmet, açız. Bize yemek getir.

Bir koşu köye gittim. Bir şeyler hazırladık. Bir sepet anamın arkasında, bir sepet benim

arkamda olmak üzere geldik, sofrayı kurduk. Onlar sofraya otururlarken dedim şu topun aynasından (dürbününden) bir de ben bakayım. Bir de ne göreyim? Bağırdım:

–     Mustafa Efendi! Mustafa Efendi! Aynada bir yılan var.

Mustafa Efendi geldi. O da heyecanlı heyecanlı seslendi:

–     Cemal Bey gel! Cemal Bey gel!

Cemal Bey geldi, aynaya baktı ve dedi ki:

–     Yunanlılar Seymen İskelesi’ne gemiden asker boşaltıyor. Askerin bir ucu

iskelede, bir ucu sanki Bahçecik’in altında.

–     Hiç ellemeyelim. Daha yukarı yanaşsınlar, top menziline girsinler, tozlarını

attırırız.

Bir müddet bekledikten sonra Cemal Bey, Bahçecik maşatlığı tarafına 2 – 3 top attı.

Maşatlığın altını görüyorduk, büyük bir toz bulutu göğe yükseldi. Cemal Bey tekrar ayna ile baktı, Yunan askeri çil yavrusu gibi dağılmıştı.

O gün öğle oldu gelen yok, ikindi oldu gelen yok. Düşmanın sabaha karşı geleceğini tahmin ediyorduk. Mustafa Efendi yine beni çağırdı:

–     Mehmet, Böcekhane’deki (Kurdoğlu) Osman Dayı’nın evinin üstündeki tarlaya

git. Oradan Aksığın’a doğru 5 mermi at, neticeyi bana getir.

Denilen yere gittim, bir paçka mermi boşalttım. Aksığın tarafından da az sonra aynıyla cevap geldi. Benim attığım 5 mermi ‘Dardayız, yardım istiyoruz’ manasındaydı. Karşı taraftan gelen de ‘Tamam, geliyoruz’ manasındaydı. Bir zaman sonra baktık ki Tepecik’li Reşit Usta 15 delikanlı ile yardıma gelmiş. Gelen Trabzon’lu delikanlılar çakı gibiydi, 3 tanesi de Reşit Usta’nın oğluydu. O gün gelen takviye ile tüm cepheyi muhkemleştirdik. Ancak Yunanlılar tarafında yine çıt yoktu. Akşam saatlerinde bir de baktık ki Binektaş tarafından bir atlı süratle yanımıza geliyor. Atlı, indi. Cemal bey’e bir mektup verdi. Cemal Bey okudu, yüzü soldu. Başladı dövünmeye:

–     Şimdi ben ne yapayım! Şimdi ben ne yapayım!

Soytarı Mustafa Efendi yanaştı Cemal Bey’e:

–     Hayır, ola Cemal Bey, ne oldu?

–     Düşman, Müslümanları İznik’te camilere doldurup yakıyor. Acilen benden

yardım isteniyor.

–     Cemal Bey, sen git. Oradaki Müslümanlar daha dar durumdadır. Onlara

yardım et, biz bu cepheyi Allah’ın izniyle savunuruz.

Cemal Bey, topunu ve maiyetindekileri alarak akşam seferi Binektaş üzerinden İznik’e yola koyuldu. Giderken de dedi ki:

–     Ben yine gelirim. Allah size yardım etsin.

Ancak bir daha gelemedi.

Tahminen Eylül’ün (1920) üçüncü haftası gerçekleştiğini zannettiğimiz bu olaylardan sonra siperler arası çatışmalar şiddetlenmiştir.

 

e – )  Şehit Haberleri

Başiskele’de hangi aileye sorsanız geçmişinde mutlaka şehit vardır. Ya Balkan’dır, ya Çanakkale’dir, ya Sarıkamış’tır, ya Yemen’dir; gidenlerin dönmeme nedenleri de bellidir: ‘Din ü Devlet, Mülk ü Millet’. Sonrasında da Kurtuluş Savaşı cepheleridir. Orada da ‘Vatan ve Namus’ bayrağı ruhumuzun gönderinden indirilmesin diyedir.

Tâli bir cephe sayılan Bahçecik Cephesi’nde tahminen 14 – 15 kişi, savaşın asıl cephelerinden olan Avdan Cephesi’nde de bir o kadar şehit vermişiz. Yaralananların ve sivil kayıpların ise hadd-i hesabı yok. Cephenin ilk şehidi Halit’in Ahmet olarak bilinen Ahmet Candaner’dir.

 


Yarım vadi

Kütüklük de denir (Cephanelik)

Esentepe’deki Ermeni mezarlığı

5’li mermi bağı

Muhtemelen Reşit AY

ÜZMEZ, Ali, Her Yönüyle BAŞİSKELE İlçesi, Sayfa 306 – 307, Kocaeli İl Özel İdaresi Yayınları, İzmit, 2009.

Osmanlı Devlet felsefesi ve savaş gerekçeleri hep şu 4 faktöre dayanırdı: Din ve Devlet, Ülke ve Millet.

Rahmetli Atilla İLHAN’ın şehit mezar taşlarından tespit ettiği çifte gerçek.

İkinci dereceden, yan cephe.

Merhum zahireci ve Bahçecik eski belediye başkanlarından Kazım CANDANER’in babası.