Pakistan‘ın Millî Şairi ve İslam Dünyası’nın 20.yy.daki en derin düşünürü Muhammed İkbal 1877’de Pencap’ta doğdu, 21 Nisan 1938’de Lahor’da rahmet-i Rahman’a kavuştu. Yeni Türk Devletinin kurucusu ve akıl önderi Mustafa Kemal Atatürk‘le çağdaştır. Önce gelen önce gitti; 68 yıldır cisimleriyle değil ama eserleriyle ayaktalar ve çok da günceller.
Bizim Millî Şairimiz Mehmet Akif‘le de adaş ve derttaştırlar. Her ikisi de Müslümanlığın geçen yüzyıldaki kronik problemlerine kafa yormuşlardır. Fakat İkbal tespit, teşhis ve tedavide çok öndedir. O, Yaşar Nuri‘nin deyişiyle “20’nci asrın büyük vicdanı“dır ve “Kur’an Dininin vicdan adamı“dır. Şu analizlerine ne dersiniz:
“Her saçını uzatan kendini derviş sayıyor
Ne kadar lanetli varsa dindar kesildi
Bu din satan tüccarlardan el aman!”
Akif‘in, İstiklal Marşı’na “Korkma!” diye başlangıç yaptığı Kur’an ayeti “Lâ tehaf!“ın dinî ve dünyevî alanda şiirsel tefsirini yaptı. Emperyalizmle ve meskenetle hem mücadele etti hem de yazdıklarıyla / yaptıklarıyla bu mücadelenin öncülüğünü yapanların yanında oldu. 100 yıl öncesinden günümüz Doğu (İslam) Dünyasının ve Batı Emperyalizminin fotoğrafını çekti: “Bizi Frenk büyüsü bağlamış”
Yabancılaşmadan kurtulup fıtrata dönmeyi ve Kur’an edebiyle edeplenmeyi tek çıkış olarak ortaya koydu: “Bizim vücudumuz evrende sessiz harflerden ibarettir / Risalet onları seslendirdi / Ve bir şiirin mısraları haline getirdi”. Kimi zaman halkı Eflatun hakkında uyarır: “O insan kılığına giren bir koyundur.” Kimi zaman da “Fertlerin imanı milletlerin yükselmesinin sermayesidir” diyerek terakkinin hammaddesini ifşa eder.
O bir yol işaretçisidir aynı zamanda.. Ümmetin kangren olmuş yaralarına ve kronik hastalıklarına mısralarıyla reçete yazar: “Biz hepimiz toprağız, Kuran’sa gönüldür / Öylesine topraklaş ki secde seninle birleşsin”
Müslümanlık adına Kur’ansız, iz’ansız ve vicdansız yaşantıyı yaşam olarak kabul etmez. “Puthaneler ihtiras putlarıyla dolu” diyerek Müslüman gönüllerde ‘Lâ ilâhe illallah‘ haricindeki yabancı cisimciklere dikkat çeker. Ve der ki “Eğer bir kılıç Allah’ın yolunun dışında çekilmiş ise çekenin göğsüne saplanmalıdır. Belki orada uyur ve rahatlar“.
Ne var ki yüzyıl sonra yine onun bıraktığı yerdeyiz. Nerdeyiz: “Bugün İslâm’a yapabileceğimiz en büyük iyilik, bizim onu temsil etmediğimizi söylemektir.“
“Allah Resulü kıl değil akıl bıraktı. Kitabı, aklı ve akletmeyi bıraktık. Kıla, sakala, cübbeye kutsiyet atfeder olduk. İslam Ümmeti hikâyeler içinde boğuldu gitti. Hakikat, efsaneler içinde kayboldu gitti.” diyen Allâme İkbal’e Mevlâ rahmet eylesin ve bize izini kaybettirmesin. İlk söz vardı, sonunu da söz ile bağlayalım. Ezcümle özetle;
“Kaç Müslüman’dan, sığın İslâm’a!“