1 Kasım 2015 Genel Seçimleri’nden sonra ülkenin ümidi olan MHP’deki tartışmalar, Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğünden yana olan, önce Türkiye diyebilen, iç ve dış ihanetleri fark edebilen herkesi üzmekte ve düşündürmektedir.
Farklı siyasi partilere oy vermiş ama milli hassasiyete sahip vatandaşlarımız, ülkenin demokratikleşme ve çözüm süreci tuzaklarıyla nereden “nerelere” getirildiğini, açılımlarla nerelere açıldığımızı, maalesef neleri tartışır hale getirildiğimizi fark etmek durumunda kalmışlardır. Geleceğe olan güven sarsılmış, kötümserlik yaygınlaşmış; yavaş yavaş ülkemizin Türkiye olmaktan çıkarıldığı, Yeni Türkiye ve Anayasa ambalajı altındaki kumpasların kurulduğu ve Anayasa ihlallerinin var olduğu görülmüştür.
Bu düşündürücü ve üzücü ortamda ülkenin birlik ve bütünlüğünden yana olan başta siyasi partilerin iç çalkantılardan uzak, istikrar ve kararlılık içinde ve yasalara saygılı olmaları beklenir. Tuzaklar ve engeller ancak birlikte aşılabilir. Bu kargaşa ortamı, ülke aleyhine çözümleri; Kıbrıs’ta, Ege’de, AB üyeliği sürecinde, terör ve ırkçı bölücülükte bizi zor bir sürece sokmaktadır. Orta Doğu ve Türkiye, sözde dost ve müttefiklerimizin istediği gibi şekillendirilmeye zorlanıyor. Sevr özlemi artmıştır. Bize silah bırakmamış, başarısız iç savaş denemelerine kalkışmış, halktan beklediği desteği bulamamış, cami bombalayan katiller sürüsü ile tekrar mütareke ve pazarlık masalarında buluşma teklif ediliyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın beyanları ile Başbakan’ın bazı açıklamaları birbiriyle çelişiyor. Türkiye’nin; Türkiye’yi Türkiye yapan değer ve ilkelere, sembollere, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine sadakatle bağlı olanlara ihtiyacı vardır.
Milli irade, Milli Kurtuluş Savaşı’nı yapan, ona katılan ve onu Cumhuriyet ile taçlandıran iradedir. O irade dışlanarak, ondan rövanş alınarak demokrasi güçlendirilemez. Bölünerek, ufalanarak demokrasi yaşatılamaz. Bazıları zaten demokratik parlamenter rejimi rafa kaldırmakla meşguldür. Demokrasi, milletleşmiş toplumların rejimidir; kalabalık, sürü olanların ve etnik tuzaklara esir düşenlerin değil…
Böyle bir ortamda herkese düşen sorumluluk artmaktadır. Herkes fedakârlık yapabilmeli, yanlış beyanlarla iç çatışmayı tahrik etmemelidir. Şahıslar gelip geçicidir; ama Türkiye Cumhuriyeti ve ona gönülden bağlı olan parti ve kuruluşlar süreklidir. Artık doğruluğu test edilmiş milliyetçi tezlere bağlı olanlar, birbirini tamamlayabilirler, rakip değillerdir.
Nefislerimizi terbiye etmeyi öğrenebilelim. “Biz” merkezli davranalım. İç sahada top oynama kolaylığını ve hizipçiliği aşalım. İstişareyi, kendi insanına sahip çıkmayı, tevazuyu unutmuşa benziyoruz. Gurur ve kibiri bırakalım. Aristokrat siyasetçinin başarı şansı yoktur. Şehirli olmanın olumlu taraflarını yakalayalım. Dedikodulara dayalı hain üretmekten uzaklaşalım. Birbirimize karşı kullandığımız uslûba dikkat edelim. Hizmeti geçen herkese karşı saygılı olalım. Konuştuklarımıza ve yazdıklarımıza biraz dikkat edelim. İleride istenmeyen ve üzücü olayların sorumluları olmayalım. Düşman göstermelik dost olmuş; onları sevindirmeyelim.