Ayrıca, Kürtçe bildikleri halde, aynı Dili / Türkçe’yi konuşan, -istisnalar hariç- aynı Dine / İslâm’a mensup olan ve -her bölgesinde olarak- aynı Vatan’da yaşayan, yani Vatanları da bir olduğu için -diğer unsurlar gibi- aynı / Tek Bir Milleti, yani Türk Milleti’ni teşkil eden Kürt asıllı Türk Vatandaşlarımız olan Kürt kardeşlerimizi; Türk’ten ayrı – gayrı gösterme gayret ve çabalarının zirve yaptığı bir zaman ve zemindeyiz.
Evet, Dil, Din bir ise Millet birdir. Öyleyse hangi unsur ve kavimden oluşa değil; Dil, Din, Vatan birliğine bakmalı. Üçü de bir ise mes’ele yok. Kuvvetli bir millet oluşmuş demektir. Şayet biri eksik bile olsa; yine karşımızda bir millet var demektir. Kürt kardeşlerimize gelince:
“Üstad’a (Bediüzzaman Said Nursî’ye) göre Kürtler; Asya menşeli bir kavimdir, aslen Türktür ve onlar, Asya ordularının kahraman askerlerinin torunlarıdır. Şu tarihî bir gerçektir ki Türkler tarihe asker bir millet olarak geçmişlerdir. Bu bakımdan Asya’nın bütün Eski ve Orta Çağlar boyunca Avrupa’ya karşı askerî üstünlüğünü bu Cihangir Türk Orduları temsil etmişlerdir.
“Eski Çağların Mete Han’ı, Atilla’sı, Orta Çağların Bilge ve İstemi Kağanları, Îslâmî Devirler’in Timur’u, bir dereceye kadar Cengiz Han’ı, Alparslan ve Melikşahları, Osmanlıların Cihangir Yavuzları ve Kanunî Süleymanları, her zaman Asya’nın ayağa kalkması ve Batıya doğru yürümesinde, Cihangir Asya Orduları’nın öncüleri olmuşlardır.
“Üstad (Bediüzzaman)a göre Kürtler; işte bu Türklerden kopmuşlar ve onların torunlarıdır. Yani aslen Türk soyundan gelmişlerdir. Müslüman Türk’e intisap eden, kendini Türk’ün destanî kahramanlığında bulan ve bundan başı Ağrı Dağı gibi göklere değercesine gururlanan Üstad; kendi hemşehrilerine bir vesile ile yaptığı heyecanlı bir konuşmasında onlara aynen şöyle hitap etmektedir:
” ‘Ey! Eski Çağların Cihangir Asya Orduları’nın kahraman askerlerinin ahfadı (torunları) olan Kürtler!’
“Üstad bugünkü Kürtlerin bir manada Türk ve Türkleşmiş bir millet olduğunu ileri sürmektedir. Nitekim o, Sultan Reşad’la birlikte yaptığı Meşhur Rumeli Seyahati esnasında, yüksek seviyeli yol arkadaşları ile yaptığı bir değerlendirmesinde bu gerçeği açık açık ortaya koymuştur.
“Zira onun: ‘Bin senede İslâm taifelerinin birkaç aşiretinin Türk ve Türkleşmiş milletinin kalbinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle ve imandan gelen bir kahramanlıkla, İslâmiyet ve kemalât-ı maneviyenin bayrağını Asya ve Afrika’da ve yarı Avrupa’da gezdiren’ diye başlayan uzun konuşmasında dile getirdiği ‘Türk ve Türkleşmiş birkaç İslâm aşiretinden’ asıl maksadının, bugünkü Anadolu ve geniş mânâda Musul, Kerkük ve civar bölgelerde yaşayan ‘Kürdler’ olduğundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır.
“Üstad’ın haddizatında (aslında) Kürtleri; ‘Türkleşmiş kardeşler’ olarak görmesi, müslüman Türk’e, onun İslâmî şahsiyetine ve onun muhteşem tarihine intisap etmiş olmaktan duyduğu büyük şeref ve gururdan başka bir şey değildir. O bu manada, daha sonra yazdığı bir yazısında yine Türk Milleti’nin Kâbe-i İrfanı’na yönelmiş ve şöyle hitap etmiştir:
” ‘Ey bin seneden beri Vahdet-i İslâmiye’yi muhafaza eden Türk Milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri!’
“Mamafih (bununla beraber), Üstad gibi, Kürtlerin Asya menşeli ve Türk asıllı bir kavim olduğunu iddia eden daha birçok Batılı yazarlar vardır. Bunlardan meselâ Rus bilgini W. Radlof, Danimarkalı W. Thomsen, Macar asıllı G. Nemeth, yine Rus âlimlerinden V. Minorsky, B. Nikitin, A. Başmakof gibi daha birçok büyük tarihçiler; Üstadla aynı görüşü paylaşmışlar ve Kürdlerin, Türk asıllı bir kavim olduklarını ileri sürmüşlerdir.
“Türkçe, Kürdler hakkında henüz bir tek kitabın dahi yazılmadığı o erken Hürriyet Devri’nde,
3707
(1908’li yıllarda) ve daha sonra Cumhuriyet devrinde Kürdlerin; Asya menşeli ve Türkleşmiş bir
kavim olduğunu iddia etmesi, doğrusu insanı hayret(ler) … içinde bırakmaktadır.
“(Kürdlerin Türklüğü hakkında geniş bilgi için bkz: Rasony, L. Tarihte Türklük, Ankara 1993. Nikitin, B. Kürtler, I, II. İstanbul, 1976. Allen, W. E. D. A History of the Georgian People, London, 1923. Şeref Han, Şerefname, Çev. M. E. Bozarslan, İstanbul, 1971. Sekban, M. Ş., Kürt Sorunu, İstanbul, 1970. Taneri, A., Türkistanlı Bir Türk Boyu: Kürtler, Ankara, 1983.)…
“Mamafih, etnik hüviyet gerçeğini kabul etmemekte ısrar eden (bir kısım) Kürdlerin karşısına; bu defa bu büyük Anadolu Evliyası, Müslüman Türk’ün kültürel kimliği, onun İslâmî şahsiyeti ve tarihî risalet görevi ile çıkmaktadır.
“Ona göre; müslüman olmayan bir Türk hakikî Türk olmadığı gibi, Türk’ü sevmeyen bir Kürd’ün de, hakikî Kürd olması mümkün değildir. Gerçekte Kürd olmanın, vatanperver olmanın bir tek yolu vardır. O da Müslüman Türk’ü bütün kalbi, gönlü, maddî-manevî bütün varlığı ile sevmektir. Çünkü bu; Üstad’a göre, Allah tarafından ilham edilen ilahî bir keyfiyettir.” (Bediüzzaman Said Nursî ve Anadolu İman Hareketi, Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, 1998 – Konya, s. 60 – 62)