Büyük yanlışlar, gaflet örnekleri ve acılarla geçen son yılların bir Kurban Bayramını daha geride bırakıyoruz. Aziz şehitlerimizi saygı ve rahmetle anar, başta şehit ailelerine ve Türk Milletine baş sağlığı dileriz.
Bu yıl yine Hacda kaza ve izdiham dolayısıyla yüzlerce hacı adayı hayatını kaybetti. Ölümsüz ve kazasız bir dönem neredeyse geçiremiyoruz. Tedbirsizliğin, laubaliliğin ve düzensizliğin hüküm sürdüğü kutsal topraklarda artık bu işin düzenlenmesi İslâm ülkelerinin ortak bir kuruluşuna verilmeli ve Suudi tekelinden kurtarılmalıdır. Kutsal topraklar bütün Müslümanlarındır; buna göre bir statüye kavuşturulmalıdır.
Çelişkilerle ve gaflet örnekleriyle dolu politikalar sonucu ülkenin sürüklendiği ortam, Bayramlarda bile insana hüzün veriyor. Türkiye bu duruma lâyık değildir. Teröre taviz ve pazarlıktan ekonomi ve dış politikaya kadar sevindirici ve yeterli bir gelişme yok. Ne olduğu meçhul, güneyimizde faaliyet gösteren terörist guruplara, sözde Bölgede etkili olmak uğruna verilen destekler ülkenin itibarını sarsmıştır. YeniTürkiye adı altında tarihini ve kimliğini inkâr etmeye çalışan bir Türkiye manzarası, ülke acaba işgal altında mı sorusunu gündeme getirmiştir. Çözüm süreci diye çözülen bir Türkiye, ileri demokrasi diye kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Devlet gelenekleri yerinden oynatılmış, askeri darbelerden şikâyetçi olanlar hukuk devletine, askere, basına, iş âlemine ve birçok kesime karşı sivil darbelere girişmişlerdir. 1923 Türkiye’si ile basit hesaplaşma oyunları ve Osmanlıcılık tuzağına âlet olmak ciddi devlet adamlığı ile çelişmektedir. Kendi geçmişi ile hesaplaşarak milletleşmeyi ve Türk Milleti gerçeğini reddeden etnik gurup taassubu ve yobazlığı, insanları birbirinden uzaklaştırmıştır. Buna rağmen bayramlarda birlik ve beraberlik mesajları verilmektedir.
Son yıllarda bazıları şanlı bayrağımızdan huylanır hale gelmiştir. Yakın geçmişte ilçe başkanı gibi çalışan bazı kaymakamların tahrik unsuru olabilir zırvalarıyla bayrak asmaya karşı çıktıkları unutulmamıştır. Neredeyse her etnik guruba bir bayrak yakıştırılarak eşitlik sağlanmaya çalışılacaktır.
Basında TSK’nin operasyon taleplerinin büyük çoğunlukla reddedildiği haberleri yer aldı. Devletin valisi olmaktan uzaklaşmış bazı valilerce barışı, çözümü ve açılımı engeller gerekçeleriyle taleplerin reddedildiği anlaşılmaktadır. Aslında bunları merkez valisi yapıp merkeze çekmek merkezi kirletmektir.
Koruculuğun kaldırılmasını isteyerek malum bölücü ve ırkçı çevrelere yeşil ışık yakanların, 5 bin korucu almaya kalkmaları düşündürücüdür. Yenikapı’da “teröre hayır, kardeşliğe evet” mitingi de parti propagandasına dönüşmüştür ve eksiktir. Terörlü taleplere karşı çıkıp, terörsüz talep ve tavizler için masaya oturmak arasında bir fark yoktur. Bu konuda dış baskılara hayır diyebilecek bir Türkiye özlemi vardır. Acaba ne olmuştur da,basında yer alanlar doğru ise;terör örgütünü teknik takip imkânı zayıflamış, sinyal takibi yapılamaz hale gelmiştir.Şifreler ele mi geçirilmiştir? İstihbarat neden zayıflamıştır?
Bizler gerçekleri söylerken ve yazarken bazıları bizi bölünme paranoyasına tutulmuş görüyordu. Ancak bu defa baş patron bölünme ve bölücülükten bahseder oldu. Sayın Başbakan da Türkiye’nin beka sorunu vardır diyor. Çok geç gerçeklere ve doğrulara dönüyoruz. Bölünme ihaneti yeni keşfediliyor. Acaba bu değişiklik seçimden sonra da devam edecek mi? Çok zor duruma düşen terör örgütünün “ateşkes“teklifi kabul edilecek mi? Buzdolabına konan ve çoktan çözüm olmaktan çıkıp, çözülme sürecine dönüşen süreç hâlâ devam edecek mi? Akiller heyeti yine ikna amaçlı komik toplantılar yapacak mı? Bizi bilgilendirecekler mi?!
Bir kimsenin yerli ve milli olması, milli seviyede mensup olduğu millete aidiyet şuurunda aranır. Dar bir etnik mensubiyette değil… Kendisini Türk Milletine mensup hisseden, ülkesiyle yabancılaşmamış ve Türk kültürünü yaşayanlar milli, yerli ve Türk’tür. Doğum yerine ve etnik aidiyete göre yerli ve milli ayırımı yapılmaz. Bu çelişkiye bir gazetenin birinci sayfasında da yer verilmez.