Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Devlet Korosu’nun Şefi Fatih Salgar: ‘Bir sanatkârda olması gereken bilgi birikimi, çalışkanlık, inanç ve hepsinin üstünde de sanat ahlakına sâhiptir.’
Oğuz Çetinoğlu: Nevzat Bey’i, tek başına ‘Mûsikî Akademisi’ gibi görev yapan Prof. Dr. Nevzad Atlığ yapan özellikler nelerdir?
Fatih Salgar: Bir sanatkârın sahip olması gereken bilgi, birikim çalışkanlık, inanç ve hepsinin üstünde sanat ahlakına sahip oluşu olarak değerlendiriyorum. Yine döneminde çok iyi müzisyenler ile çalışmış olması da mutlaka önemlidir.
Çetinoğlu: Prof. Dr. Nevzad Atlığ’ın Türk musikisine kazandırdıklarından söz eder misiniz?
Salgar: Hocamızın musikimize kazandırdıklarını şöylece sıralanabilir:
Klasik Musikimizin medeniyetimizdeki yerinin ne kadar önemli olduğunu ilgili her kesimin dikkatine sunmuştur. Musikimizin üvey evlat muamelesi gördüğü bir dönemde yılmadan hizmetler vermiş, uzun mücadeleler sonucunda İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nu kurarak, klasik musikimizin sayısı 1500 ü bulan eserlerini icra ederek bu alanda o güne kadar yapılmamış bir sanat olayına vesile olmuştur. Radyo, televizyon programları, yine 40 civarında plak-cd yaparak klasik musikimizi tespit etmiştir. Eğitimci yönü ile ve hocaların hocası olarak belki 10 nesle hocalık yapmış, sonuç itibarıyla da musikimizi layık olduğu seviyeye çıkararak halkımızın gönlünde taht kurmuştur.
Çetinoğlu: 1970’li yıllarda Klasik Türk müziği Korosu’nda; Afife Ediboğlu, Ayla Büyükataman, İnci Çayırlı, Mefharet Yıldırım, Ekrem Kongar, Muzaffer Birtan, Rahmi Sönmezocak, Recep Birgit ve Vedat Çetinkaya gibi popüler isimler bulunuyordu. Bugün de koro, şüphesiz çok değerli sanatkârlardan oluşuyor. Fakat içlerinde müzikseverlerin çoğunluğu tarafından tanınan kişilerin sayısı son derecede sınırlı kalıyor. Bu konudaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?
Salgar: Koromuzdaki sanatkârlarımız, isimlerini verdiğiniz sanatkârlarla hiç şüphe yok ki aynı değerledirler. Ne var ki zamanın ve şartların ortaya çıkardığı sebeplerle isimleri bilinmemektedir.
Günümüzde; ‘Radyo Dergisi’ gibi dergiler yok. Radyo ve televizyon kanallarının yayın politikaları, eski günlerin konumunda değil. Radyolardan hiçbirinde klasik Türk müziği korosu yoktur. Uygulanmakta olan yayın politikaları gereğince; radyo ve televizyonlarda, koromuzun elemanlarının geniş kütleler tarafından tanınmasını sağlayacak şekilde programlar yapılmamaktadır. Ayrıca magazin basını da ‘pop yıldızı‘ olarak anılan kişilerle ilgilenmekten koromuzun elemanlarına sayfalarında yer veremiyorlar. Koromuzun elemanları, sansasyonel olaylarla isimlerini duyurmak gibi hafifliklere tenezzül etmezler. ‘seviyeli birliktelikler (?!)’ yaşamazlar. Örf ve âdetlerimize uygun mazbut aile hayatları vardır, ‘gecelere akmazlar’. Bu sebeplerle isimleri-resimleri basın dünyasında yer almıyor. Almayınca da tanınmıyorlar.
Tespitiniz yerindedir: Koromuz, şüphesiz çok değerli sanatkârlardan oluşmaktadır. Onlar hakkında belirttiğiniz düşünceleriniz için sanatkâr arkadaşlarım adına teşekkür ederim.
Çetinoğlu: Müziğimizin hayranları ve uzmanları, Nevzad Atlığ’ın ‘Temiz müzik’ yaptığını yazıp söylerler. ‘Temiz müzik’ kavramını açıklar mısınız?
Salgar: Temiz müzik; ‘Klasik musikimizi üslubuna – tavrına, sâhip olduğu yüksek sanat anlayışına ve asaletine uygun olarak gürültüsüz-patırtısız icra etmektir‘ diye düşünüyorum.
Çetinoğlu: Nevzat Atlığ’ın musikimizin ufuklarına getirdiği haz iklimini O’nun hayırlı halefi olarak devam ettiriyorsunuz. Uzun ve yorucu mücâdelelerden sonra 24 Şubat 1977 tarihinde Dr. Nevzad Atlığ yönetimindeki Devlet Klasik Türk Mûsikîsi Korosu, Devlet konser Salonu’nda bir konser vermişti.
Günümüzde, yönettiğiniz koronun isminin başına bir de ‘Cumhurbaşkanlığı’ kelimesi eklendi. Böylece, Ankara’daki Konser Salonu’na her zamankinden daha fazla yakın ve layıksınız.
Uzatmayayım… Ne demek istediğimi anladınız. Müjdeli haberlerinizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Salgar: Geçmişte yaşanan bazı problemlerin bu gün için fazla önemli olmadığını düşünüyorum. Bu ülkenin ortak sorunu ‘kalite’ ile ilgili olmalıdır. Dolayısıyla bazı suni değer yargıları bu gün için çok da önemli görünmüyor. Gerek batı müziği müntesipleri gerekse klasik Türk müziği mensupları bu gün için farklı ve ortak sorunlarla karşı karşıyalar. Bu mekânda bir konser istenir ise, herhangi bir problem olmayacaktır.
6-Bu söyleşimizde, sorularla sınırlı kalmış olmanız sebebiyle veremediğiniz bir mesajınız var ise, lütfeder misiniz?
Salgar: Yüzlerce yıl bu topraklarda Müslüman’ı, Musevi’si, Ermeni’si, Rum’u bir arada yaşadı. Bunları belki de yeryüzünde eşine az rastlanan bir san’at kolu bir arada tutarak aynı duyguları, elemleri, sevinçleri, hazları yaşattı. Halkımız hiçbir ayrımcılık yapmadan bu sanatkârları bağrına bastı, saygı duydu, nesilden nesle aktardı. İşte o ortak nokta ‘Türk musikisi’ idi.
FATİH SALGAR 22 Şubat 1954 tarihinde Adana’da doğdu. 1972 yılında başladığı İstanbul Belediye Konservatuarı’ndan, Nevzad Atlığ, Süheylâ Altmışdört, İsmail Hakkı Özkan ve Muazzam Sepetçioğlu gibi hocalardan eğitim görerek mezun oldu. Nevzad Atlığ’ın düzenlediği koro çalışmalarına katılarak repertuarını geliştirdi. 1978 yılında mezun olduğu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimi sırasında, 1973’ten itibaren Üniversite Korosu’nun çalışmalarına katıldı ve 1976-1988 arasında şef yardımcısı olarak yüzlerce üniversiteli gence Türk Musikisi klasiklerini öğretti. 1976’da kurulan Devlet Korosu’nun ilk kadrosunda ses sanatçısı olarak yer aldı. Belediye Konservatuarı’nda, 1978-2005 yılları arasında usûl öğretmenliği yaptı. Bir süre İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda da öğretim görevlisi olarak çalıştı. Nevzad Atlığ ile birlikte Türk Musikisi Klasikleri nota yayınını Bakırköy Musiki Vakfı Konservatuarı kanalıyla yayınlamaya devam etmektedir. Yesârî Âsım Arsoy ve İsmail Hakkı Özkan ile birlikte ayrıntılı musiki çalışmalarında bulundu. İstanbul Ânsiklopedisi’nin yanı sıra çeşitli dergilerde ve gazetelerde araştırmaları ve yazıları yayınlandı. Dede Efendi, Sultan Üçüncü Selim Han, Türk Musikisi’nde 50 Bestekâr ve Mevlevî Âyinleri adlı kitapları Ötüken Yayınları tarafından yayımladı. Halen, kurucuları arasında yer aldığı Bakırköy Musiki Vakfı Konservatuvarı Türk Musikisi Bölümü’nün başkanlığını yürüten Salgar, 1998’de, Sanat Kurulu üyesi olduğu İstanbul Devlet Korosu’nun şef yardımcılığına, Ağustos 2006’da ise şefliğine tâyin edildi. Koro ses sanatçılarından Berna Salgar ile evli olan Fatih Salgar iki kız çocuk babasıdır.
|
Önce öğrencisi, sonra da meslektaşı ve halefi olan
Müzik tarihçisi, program yapımcısı ses sanatkârı ve koro şefi
MEHMET GÜNTEKİN
Millî Mûsıkîmizin Yaşayan Efsânesi
Prof. Dr. NEVZAD ATLIĞ‘ı konuştuk.
‘Nevzad Atlığ, Türk Mûsıkîsini yükselen değer hâline getirmeyi başarmıştır.’
Oğuz Çetinoğlu: Konunun uzmanları, Dr. Nevzad Atlığ’ın, Sultan Üçüncü Selim Han’dan sonra, klasik Türk mûsikîsine yeniden altın devrini yaşattığını belirtiyorlar. Mûsikî tarihçisi Mehmet Güntekin’in konu ile ilgili yorumunu alabilir miyim?
Mehmet Güntekin: Bu yaklaşımı ilk kez duyduğumu ifade etmeliyim ve bana doğru bir mukayese tarzı gibi görünmüyor. Çünkü Üçüncü Selim, imkânları neredeyse sınırsız diyebileceğimiz bir cihan hükümdardır. Nevzad Atlığ ise öyle çok geniş imkânlara sahip olmamış, ancak mücadele ederek imkân sahaları ortaya çıkarmış bir müzisyendir. Keşke Üçüncü Selim’in imkânlarına sahip olsaydı… Nevzad Atlığ’ın musiki tarihimiz açısından önemi ve değeri, içinde bulunduğu imkânsızlıkları, çabalarıyla ve duruşuyla değiştirmeye muvaffak olması ve yönetim çevreleri tarafından dışlandığı dönemlerde Türk Musikisi’ni yükselen değer haline getirmeyi başarmasıdır.
Çetinoğlu: Sizi, Merhum Yılmaz Öztuna’nın isimlendirmesi ile ‘Nevzad Atlığ’ın neslinden bir müzisyen‘ olarak kabul etmek mümkün. Konumunuzun sizde oluşturduğu duyguları okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Güntekin: “Nevzad Atlığ’ın neslinden bir müzisyen olmak”tan kasıt, Nevzad Atlığ’ın etki dairesi içindeki alanlardan geçmiş olmaksa, doğrudur, ben de o nesilden bir müzisyen sayılabilirim. Hatta bu sorunuzla, hayat çizgilerimizde benzerlikler olduğunu da fark ediyorum: Nevzad Atlığ gibi taşradan üniversite öğrenimi için İstanbul’a geldim. 40 yıl kadar arayla, onun da içinde yer aldığı Üniversite Korosu’nun sıralarından geçtim. Hocamız Üniversite Korosu’nda önce kemanî, sonra şef olmuştu; ben ise önce hânende, sonra şef yardımcısı olarak konserler yönettim. Kurduğu Devlet Korosu’nun kadrosuna, kuruluşundan 11 yıl sonra dahil oldum ve uzun yıllar hoca-talebe ilişkisi içinde kendisinden istifade etme şansım oldu. Kurup yönettiği ve bugünkü adıyla Cumhurbaşkanlığı Korosu’nu, şef yardımcısı sıfatıyla yönettim. Bunlar benim için elbette ki anlamlı ve önemli duyguları ifade ediyor.
Çetinoğlu: Prof. Dr. Nevzad Atlığ’ın, ‘Mûsikîmizde muhafazakâr görüş‘ olarak adlandırılan bir çizgide olduğu söylenir. Kavram hakkında bilgi lütfeder misiniz? ‘Mûsikîmizde muhafazakâr görüş‘ nedir?
Güntekin: Nevzad Atlığ, kendisini ve hayatını musikimizin klasik olan kısmına ait görmüş ve öyle yaşamış, bu tavrında örneği az görülür bir tutarlılıkla, 70 yıl gibi çok uzun bir sanat hayatı boyunca tavizsiz şekilde ısrar etmiştir. Muhafazakârlık, koruyucu tavır demekse, Nevzad Bey’in klasik musikimizi korumak misyonunu hayatı boyunca taşıdığını söyleyebiliriz. Muhafazakârlığı, daha çok repertuar anlayışıyla kendisini gösterir. Kronolojik olarak belli bir dönemden sonrasına ait eserler, sanat açısından birçoğunu değerli görmesine rağmen, onun repertuarında yer almaz. Kendisini, klasik alanda sanat icra etmeye görevli olarak konumlandırır. Daha yeni dönemlere ait eserleri dışlamaz, hatta eserlerini konserlerinde hiçbir zaman seslendirmediği birçok bestekârdan sitayişle bahseder; ancak kendisini o alanda yetkili görmez, o alanı uzmanlarına bırakır. İhtisas alanını daha eski olandan yana belirlemiştir. Diğer bir muhafazakâr yaklaşımı ise icra anlayışındadır. İcrada doğal akustikten yanadır, yani elektronik ses sistemlerini kullanmaktan yana değildir. Konser verdiği salonlarda uzun yıllar mikrofon kullanmayı tercih etmemiş, mesleğinin son yıllarına doğru, çok gelişen tekniklerle sesi değiştirip bozmadan volümünü artırabilen sistemler ortaya çıkınca kullanmaya ancak razı olmuştur.
Çetinoğlu: Merhum Yılmaz Öztuna bir yazısında; Nevzad Atlığ’n Türk musikisi için uzun süre meydan savaşı mesâbesinde mücâdele ettiğini belirtiyor. Kendi ülkemizde, kendi öz değerimiz olan müziğimizi korumak ve değerini ispat etmek durumunda kalınmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Güntekin: Yaşanan gerçek maalesef bu. 1826’dan beri ülkenin gerçeği böyle. Şikâyet etmemek lâzım, olması gereken buymuş demek ki. ‘Olanda hayır vardır’ denir. Merhum Öztuna, aynı mücadelede Nevzad Bey’in en yakın omuzdaşı olduğu için bahsettiği konuyu aslında en iyi bilenlerdendi. O zor dönemler yaşanmayıp her şey sütliman olsaydı, bugünkü sıfatıyla Nevzad Atlığ adında biri olur muydu? Zor dönemler, o zor dönemleri yöneten adamlarını da içlerinden çıkarıyor.
Çetinoğlu: Klasik Türk mûsikîsini haz duyarak dinleyebilmek için belli bir kültür seviyesine ulaşmanın gerekli olduğu kanaatinin varlığı hissediliyor. Siz de aynı görüşte iseniz, bu kültürün daha geniş kütlelere neden ulaştırılamayışının sebepleri ve çâreleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Güntekin: Klasik musikimizi algılayabilmek ve ondan zevk alabilmek için belli bir kültürel altyapı gerektiği doğrudur. Daha geniş kesimlere ulaşması için, iyi örneklerin iyi icralarla topluma sunulabilmesi de önemlidir. Toplumun kültürel altyapısı gelişirken iyi icra örnekleri de artarsa, bu karşılıklı süreçler birbirini olumlu etkiler ve pozitif bir ivme yakalanır.
MEHMET GÜNTEKİN 1963 yılında Bafra’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenim gördü. Üniversite Korosu’nda Süheyla Altmışdört ile Fatih Salgar’ın öğrencisi oldu ve şef yardımcılığı görevinde bulundu. Çeşitli ansiklopedi, dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. TV programları hazırlayıp sundu. Yurtiçinde ve yurtdışında konserler verdi. 80 kadar CD yayınladı. Çeşitli basın, kültür ve sanat kuruluşlarında editörlük, yazarlık ve proje yönetmenliği yaptı. Sempozyumlara katıldı ve seminerler verdi. Müzik tarihi, repertuar, arşiv ve biyografi konularında yararlandığı Murat Bardakçı ile ortak yayın çalışmalarında bulundu. Hürriyet Tarih’te yazar, danışma kurulu üyesi ve redaktör olarak çalıştı. Habertürk Tarih’te yazılar yazdı. Expo-2005 Dünya Fuarı’nda, Japonya’da Türkiye’yi resmen temsil eden Rose and Tulip adlı dans ve müzik gösterisinin orkestra ve koro şefliğini yaptı. İslâm Bilim ve Teknoloji Müzesi müzik danışmanlığında bulundu. Türk Musikisi Vakfı, Kültür Konseyi, Heybeliada İlm-i Musiki Derneği ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu gibi Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetim kurullarında ve üyeliklerinde bulundu. 1986’dan beri görev yaptığı İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nun müdürlüğüne ve sanat kurulu üyeliğine 2006’da, şef yardımcılığına 2012’de tâyin edildi. 2009-2011 arasında İstanbul 2010 Avupa Kültür Başkenti Ajansı müzik yönetmenliğine getirildi ve 20’nin üzerinde projeyi yönetti. Kitap hâlinde yayınlanmış eserleri: 1- Şerif Muhiddin Targan – Peygamber Torununun Müziği. 2- Bekir Sıdkı Sezgin. 3- Kâni Karaca. 4- Üniversite Korosu Kitabı. 5- İstanbul’un 100 Musikişinası. 6- İstanbul’un 100 Şarkısı. 7- Tanıklarıyla Türkiye’de Musikinin Yakın Tarihi-1 Nevzad Atlığ’ın Tanıklığında. 8- Malatyalı Musikişinaslar. 9- Mühendishane’de Musiki. |