Mübarek Kurban Bayramınızı tebrik ediyor; aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi, Türk milliyetçiliği yolundaki çalışmaları ile hiçbir zaman unutmadığımız hocalarımızı, dost ve arkadaşlarımızı rahmetle ve saygı ile anıyoruz.
Bugünlerde adeta 1919 ve 1920’li yılların bayramlarını kutluyoruz. Ülkenin geleceği bakımından o en olumsuz şartlarda da kötümser değildik; bugün de kötümser değiliz. Demokrasiyi rafa kaldıran, fikir ve düşünce hürriyeti üzerindeki baskılara, iktidara biat eden kanallar haline gelen TV ekranlarına, çarpıtılan gerçeklere, barış ve demokrasi projesi diye takdim edilen tuzaklara, Türk Milletini etnik ufalama gayretlerine, etnik fitneye rağmen; bu karanlık günleri de aşacağımıza inanıyoruz. Yeter ki törpülenen, uyuşturulan idealizmi ve “biz” olma şuurunu tekrar canlandırabilelim. Küçük hesaplara âlet olup komik durumlara düşmeyelim.
Dün milliyetçi ve milli endişe sahibi olarak tanıdığımız bazı kişi ve kuruluşlar, bugün tanınmayacak hale gelmişlerdir. İktidar paraleline giren ve menfaat musluklarına göz diken bazı kişi ve kuruluşların bugün milliyetçiliği tartışılır hale gelmiştir. En hayati konularda bile ırkçı bölücülüğe, anti-Türk kışkırtmalara, etnik ayrıştırmaya kılları kıpırdamayan, tepki yerine dolaylı destek olanlar ibretle seyredilmektedir. Bunlar çok çabuk araziye uymuşlar ve iktidar nimetlerine göz dikmişlerdir. En acısı inandıkları fikir ve idealleri bir başka bahara ayırarak buzdolabında saklamayı uygun görmüşlerdir. Herkesin kalitesi ve karakteri zor günlerde belli olmaktadır. Sahte milliyetçiler, Türk’e ve Türkiye’yi Türkiye yapan her değere karşı ırkçılık yapılırken bile seslerini çıkartmamaktadırlar.
Bu zavallı tipler bu yanlış yoldan gittikleri sürece, ülkeyi açılım adı altında tanınmayacak hale getirenler, cesaretlenmekte ve bunlardan güç almaktadırlar. Önce terör örgütünü esas alan Kürt açılımı, daha sonra yumuşatılmış demokratik açılım ve daha sonra barış ve kardeşlik projesi diye yutturulan soytarılıklar birbirini izlemektedir. Bu açılımların patentinin bizde olmadığı görülmüştür. ABD bize açılmayı emretmektedir. ABD ergeç Irak’tan çekilecektir. Irak’ın işgali ile beklenmedik fatura ile karşılaşan, petrol gelirlerini garanti altına almak isteyen ve güney komşumuz haline gelen ABD, Türkiye’ye Irak’ın Kuzey’ine müdahale imkânlarını ortadan kaldırmıştır.
Koordinasyon çalışmaları adı altında uzun süre oyalandık. Terör sorunu siyasallaştırıldı ve önümüze konuldu. ABD, sorun PKK ise; ben bunu silahsızlandırır, tasfiye ederim, diyor. Ama sen de açılım yap talimatını veriyor. Kamplardaki terör örgütü mensuplarını tekrar içine al, kabul et, onları şehirleştir ki ırkçı terör sorunu tekrar başa dönsün. Bize, binlerce vatan evlâdının şehadetine ve büyük bir meblağa mâl olmuş olan bu saldırı; terör örgütünün her alanda yenilgisine rağmen, örgütün isteklerinden bir bölümünün kabulü ile mi sonuçlanmalıydı?
“Çok masraf yaptık; bu masrafı başka yerlere ayırsaydık birçok tesis, fabrika yapardık. Analar artık ağlamasın” diye ortaya düşen ülkeyi yönetenler, şehitliğin anlamını biliyorlar mı? Şehit anası, babası, eşi olmanın şerefini paylaşabiliyorlar mı? Bunlar nasıl muhafazakâr? Asıl anaları ağlatanlar, teröre ve etnik ırkçılığa taviz verip onu şımartanlardır. Terörle Mücadele Yasası ile oynayanlar, TCK’nin 301. Maddesini değiştirenler, örgütü ve onun başını muhatap alanlar, dolaylı aflar çıkartanlar bizim en kıymetli varlığımız olan şehitlerimizin analarını ağlatmışlardır.
Türkiye’deki çelişki; kendi kendilerini muhafazakâr olarak tanıtanların, gerçekten muhafazakâr ve halkın değerlerinden yana kabul edilme yanlışıdır. Oysa davranışlar ve uygulanan politikalar bunu göstermiyor. Yer adları ile oynayanlar, etnik taassupla bunları değiştirmeye kalkanlar, Türkçeye ve Türk kimliğine rakip yaratmaya çabalayanlar, vatansız, bayraksız, devletsiz, milli kimliksiz Müslüman yaratma özlemi içinde olanlar, ülke sathına etnik mayın döşemeyi demokratikleşme zannedenler, 15 günde fikir değiştirip AB baskısı ile zina yasasını değiştirenler, yeri geldiğinde liberalliğe soyunup dün ve bugün siyasi amaç taşıyan misyonerliğin önünü açanlar, ekonomik kaynakları yabancılara ikram edenler nasıl muhafazakâr olabilir?