Ömrünü “Hamdım piştim, yandım” diye özetleyen büyük İslam velisi Mevlana Hazretlerinden bahsetmek her kalemin haddi değildir.
Ama 2007 yılını UNESCO, Mevlana yılı ilan etmesi sonrası onu her zamankinden daha da iyi anlamamız gerektiği de bir gerçek…
Günümüzden sekiz asır önce yaşamış, olmakla birlikte hakkında hala araştırmalar yapılan ve gün geçtikçe fikirlerine daha da ihtiyaç duyulan Hazreti Pir, Türk-İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük düşünürdür.
Engin dehası, derin fikirleri, eşsiz sevgisi ile dün olduğu gibi bugünde eserleriyle insanlığa rehberlik etmektedir.
Aydınlar Ocağı Dernekleri 29. Büyük Şura’sı sebebiyle geçenlerde Konya’da bulunduk. Konya bugünlerde daha farklı. Mevlana Müzesi dolup taşıyor. Kapısından adım atar atmaz, mistik bir havanın esintisi ziyaretçilerin yüzüne çarpıyor. Müzenin içinden yayılan Musıki-i Figan yerli yabancı bütün misafirleri sarıyor, bir başka mana alemine insanı sürüklüyor. Aynı duygu Sema törenlerinde de kendini gösteriyor.
“Gene gel! gene gel! her ne isen gene gel!
Ateşe tapıyorsan, puta tapıyorsan da gene gel!
Bu bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değil,
Yüz kere tövbeni bozmuşsan da gene gel!”
Meşhur rubaisi’nin çığlığına koşuyor insanlar. Ama şunu unutmamalıdır ki; Hz. Mevlana hayatında Kur’an ve Sünnet’ten bir adım, bir nefes dahi ayrılmamıştır.
“ Canım bedenim de oldukça Kur’an’ın kuluyum,
Seçilmiş Muhammed’in yolunun tozuyum.
Kim bu sözlerimden başka bir şey naklederse,
Ondan da, o sözünden de şikayetçi olurum.”
Yukarıdaki ifadesiyle Mevlana, söylediklerini çarpıtanlara, eksik aktaranlara kendi batıl inanç ve hayat tarzlarına meşruiyet kazandırmak, taraftar toplamak isteyen, O’nu İslam dışı bir başka hale getirmeye çalışan bazı misyoner ve sapık oluşumlara asırlar öncesinden en güzel cevabı vermiştir.
Mevlana’nın yaşadığı devirde, günümüz dünyası gibi karışıklıklarla doluydu. Her gün bir yerler yıkılıyor, insanlar ölüyor, zulüm, kan ve gözyaşı oluk oluk akıyordu. Moğol İmparatorunun taş taş üstünde bırakmadığı o zamanda Hz. Mevlana Anadolu coğrafyasında üstün fikirleriyle rehber oldu, ışık tuttu, insanlığın zulmetten kurtuluşa vesile oldu.
Mevlana’nın tarihin her döneminde feyiz alınan, seçkin ve yol gösterici fikirlerine, insanlığın bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Belki de bu yüzden Batı dünyasında eserleri en çok okunanlar arasına girmiştir.
İnsanlığın problemini çözeceğini vadeden, dünyaya sosyal ve ekonomik refahı getireceğini iddia eden ve bunu bir bakıma sağlamış olan Batı’nın materyalist ve liberalist anlayışı, diğer taraftan aç gözlü, amaçsız, doyumsuz bir insan tipini de ortaya çıkartmıştır. İnsanda ruhun eserini yok eden bu materyalist değişim, onu şiddete, alkolizme ve uyuşturucu kullanmaya da itmiştir.
Bu düzen bir kısım insanların servet yağmalayıcısı olmasını, diğer insanların da sömürülmesini ve esaretini gerektirmektedir. İngiliz Filozof Thomas Hobbes’in dediği gibi bu sistem insanı, insan yiyen canavar haline getirmiştir.
Bugün Batı dünyası dini ve manevi bir arayış içerisinde bulunmakta, kendi inanç sistemlerinde bulamadıkları manevi boyutu İslam dininde ve özellikle Hz. Mevlana’nın görüşlerinde aramakta ve ona akın etmektedirler.
Gönüller Sultanı Mevlana Konya’da yeşil türbesinin altında istirahata çekilmiş gibi dursa da, sesi, soluğu, mesajı dünyayı dolaşıyor. Alem Mevlana’yı anlamaya çalışıyor.
Biz hala Hz. Pir’i anlamamaya inat mı ediyoruz?