Son
dönemde ne çok konuşulur oldular. Televizyon haberlerinde, gazete manşetlerinde
hep onun adı var…
Adına veresiye
defteri diyorlar!
Her birinin yeri de,
içinde yazanları da aynı…
Semt bakkalının oturduğu yerde, hemen kasanın
altındaki çekmecenin içinde… Kimisi 20-30 yaprak ince kenarlı, kimisi 100-200
sayfa kalınca ciltli kenarları alfabetik sıralı…
Her
sayfasında bir isim, her ismin altına yazılmış yiyecekler ile fiyatları yazılı…
İki ekmek, 100 gram beyaz peynir, 100 gram
zeytin, 5 tane yumurta, bir küçük paket çay, bir paket makarna, bir paket sana
yağ, bir paket un, bir kutu deterjan.
Bu liste her sayfada birbirinin kopyasıymış gibi aynı sırayla uzar gider…
Aslında bu defterler; o semtte oturan
insanlarımızın da kimler olduğunu, nasıl yaşamaya çalıştıklarını da anlatırlar.
Esasen
o defteri tutan semt bakkallarımız, dükkânını açtıktan kapatıncaya kadar ona
gelip de alış veriş yapanların nasıl yaşamaya çalıştıklarını da en iyi bilen
kişilerdir.
İşte bizim oturduğumuz semt bakkalının
veresiye defteriyle, o bakkalın anlattıkları:
İlk sayfada emekli Sabri amca, dükkâna her
sabah ilk o gelir. İlk o ‘günaydın’ der; bir ekmek, bir de günün gazetesini
alır, sonra da ‘hayırlı işler’ evlat diyerek çıkar gider. Yani veresiye
defterinin kapağını ilk açtıran odur…
Sonrasında, İşçi Mehmet’in kızı Zeynep gelir;
günaydın bakkal amca babam ‘ 2 ekmek, 100 gram beyaz peynir, 100 gram zeytin,
iki yumurta, bir küçük paket çay istedi’
der, veresiye defterinin ikinci müşterisi de o olur…
Günün üçüncü ve hiç değişmeyen müşterisi, 20
yıldan beri evinden hiç çıkmayan Melahat teyzenin bakıcısıdır; onun her sabah
istediği şey hep aynıdır; ‘bir şişe süt, bir paket kaymaklı bisküvi, bir paket
madlen çikolata’. Ama bu defa veresiye defterinin değil, bakıcı kızın ödediği
paranın kasada çıkardığı ses duyulur.
Gün iyice aydınlanıp da okul vakti geldiğinde,
okula giden mahalleli çocuklarla doluşur bakkalın içi. Hepsinin elinde 5-10 kuruş;
istedikleri şey ise hep aynıdır:
‘’Sakız
verir misin bakkal amca’’. Ama içlerinden birisi var ki, boynu hep bükük,
gözleri ağlamaklı öylece bir kenarda diğer çocukların gitmesini bekler!
Bu
defa bakkal amca ona sorar: ‘Aç mısın oğlum Ali’ der. O ise hiç ses çıkarmadan
boynunu büker. Bakkal amcası ona taptaze ekmekten içi kaşar peyniri dolu güzel
bir sandviç yapar, yanına da sıcacık bir çay koyar. Ali henüz 8 yaşındadır. Bir
yıl önce anne ve babasını trafik kazasında kaybettikten sonra, yaşlı babaannesi
tarafından bakılmaktadır. Her sabah bu mahallenin bakkalına ismiyle teşekkür
eden de o dur: ‘’Teşekkür ederim İbrahim amca’ diyerek, bakkal amcasının
yanağına bir öpücük kondurarak, koşar adımla okuluna gider…
Ve her ayın ilk günü geldiğinde o veresiye defterinin sayfaları birer, birer
açılır. O sayfalara yazılı rakamlar toplanır. Kimisinin tamamı, kimisinin
yarısı ödenir. Kimisinin de toplamı bir sonraki aya kalır…
Bakkal İbrahim, o mahallede 65 yıldır var. Dükkânı,
babasından ona intikal. Neler görmüş, neler geçirmiş, öylesine çok acılara
tanıklık etmiş, öylesine çok acılı insanları tanımış ki! Anlata, anlata bitmez…
Ama yıllar artık onu da çok yormuş, çok
eskitmiş! ‘Hem her şey öylesine pahalı ki, aldığım hiçbir şeyi bir sonrasında
aynı fiyata da alamıyorum, veresiye defterini tutarken ellerim titriyor
fiyatlarını yazamıyorum. Artık dükkânı kapatma zamanım geldi’ diyor ama bir
türlü kendisiyle özdeşleşmiş mahallelisine de kıyamıyor. ‘Ben gidersem onlar ne
yapacak’ diyor da başka bir şey demiyor…
Değerli
Okur;
Hepimizin hayatına bir şekilde girmiş ne çok defter vardır: Günlük
defteri, not defteri, hatıra defteri, resim defteri, müzik defteri ve
diğerleri…
Bu
defterleri yaşamımız boyunca biz yazar, biz tutarız…
Unutmayalım ki! Kimilerimizin yaşayabilmek
adına verdikleri mücadelenin notlarını da, değer etiketlerini de ‘’Veresiye
Defterlerine’’ yazılanlar, yazanlar tutar…
Bu defterlerin sayfaları çoğaldıkça, o
sayfalara yansıyan yaşamlar, toplumumuzun yaşadığı ekonomik zorlukları da anlatırlar.
Kim
ne derse desin! Son dönemde, özellikle de bu salgın döneminde yaşadığımız geçim
sıkıntıları nedeniyle ‘veresiye defterlerine’, bakkal İbrahim amcalara öylesine
ihtiyacımız oldu ki…
Ama ne yazık ki, asırlardan beri her
mahallemizde var olup da, insanlarımızın yaşadıkları geçim zorluklarına destek
olan, hepimizin sevdiği, unutamadığı ‘’Bakkal İbrahim amcalar’’ yok denecek
kadar az artık.
Evet,
ülkemizin her yanı yabancı sermayeli büyük marketler zinciriyle donanmış, ne
ararsanız var. Ama onlar da ne ‘’veresiye defterini’ biliyor! Ne de ‘bakkal
İbrahim amca’ kimmiş onu tanıyorlar!