Ülkücü Bir Doktorun Kaleminden

197

70’li yılların gençlik olayları, o günleri birebir yaşayan bizim kuşakta önemli izler bırakmıştır. Bu olaylarında etkisiyle, ülkemiz 12 Eylül 1980 ihtilaline sürüklenmiştir. O dönemlerin iyi bilinmesi insanlarımıza olayların daha doğru değerlendirilmesinde katkı sağlayacaktır. İyi bilinme ise o günleri yaşayanların yazdıklarının ve o günleri araştıran bilimsel yayınların okunması ve öğrenilmesi ile mümkündür.

Bu yazımı o günlerin gençlik önderlerinden Dr. İbrahim Doğan‘ın Akıldan Kaleme isimli kitabını okuduktan sonra yazıyorum. Kitapta önce doğduğu ve çocukluğunun geçtiği günleri anlatıyor. Yazdıklarından orta halli bir ailenin çocuğu olduğunu öğreniyoruz. Yozgat’ın bir kasabasında doğup büyümüş, devlet imkânlarıyla okumuş, iyi bir meslek olduğu için doktor olmak azmiyle üniversiteyi kazanıp tıbbiyeyi tercih etmiş bir gençtir. Ankara Tıp Fakültesi’ne kayıt olması onun ve çevresinin önemli bir gurur kaynağıdır. Dini ve milli hassasiyetleri sebebiyle Türk Ocağı’na ve milliyetçi duygularının etkisiyle ülkü ocağına ilgi duyar. O bizden 2 sınıf öndedir.1968 de aynı duygularla tıbbiyeye girip doktor olmak için attığım adım ailem için olduğu kadar köyüm hatta kasabam için bile bir övünç vesilesi olmuştu. Bizim için bir gurur kaynağı olmasıyla birlikte sorumlulukta yüklemekteydi. O ve çevresinin de benzeri duyguları yaşadığını anlıyoruz. Yine bu kitaptaki bilgilerden öğrenci olaylarında sırf ülkücü kimliği sebebiyle öldürülen gençlerin( Ruhi Kılıçkıran , Süleyman Özmen , Dursun Önkuzu,… ) her biri Anadolu’nun orta ve hatta zayıf ekonomideki ailerinin evlatları olup meslek sahibi olmaları, kendisine-ailesine-ülkesine faydalı olsunlar diye okumaya gönderilen gençlerdir.

 İlk senemiz olan 68-69 yılında eğitimimizi etkileyecek düzeyde bir öğrenci olayı yaşamamıştık. Diğer okullardaki öğrenci olayları ise bizim de ilgimizi çekmekle beraber tıp eğitiminin yoğunluğu sebebiyle önceliğimiz dışında kalıyordu. 2.sınıfı okuduğumuz 69-70 yılında ise öğrenci olayları daha da artmış, bizim okulda da tartışma konusu olmaya başlamıştı.

Yetiştiğim çevre ve aile ortamının dini ve milli hassasiyetleri fazla olmasının da etkisi ile kendimizi ülkücü kesime yakın hissediyorduk. Böyle olmakla birlikte cebinde çakı bile taşımayan benim ve arkadaşlarımın karşı tarafça faşistler, komandolar şeklinde tanımlaması çok rahatsız ediciydi. Aynı şekilde devrimci, solcu, komünist tanımlaması yapılan arkadaşlarında iddia edildiği gibi yurdu vatanı satacak sattıracak tipler olmadıklarını daha sonra gördük. Olaylardan öğreniyoruz ki her iki tarafın içinde kendini korumak veya karşı tarafı korkutup sindirmek gibi masumca (!) düşüncelerle tabanca bile taşıyanlar olmuştur. Olaylar çoğaldıkça okullarda başlayan kamplaşmalar önce öğrenci yurtlarına sıçrıyor ve bu durum genişleyerek kurtarılmış okullar, yurtlar, mahallerin çıkmasına sebep olmuştur. Bütün bu olaylar 12 Eylül 1980 e gelindiğinde binlerce gencin ölüm, sakatlık veya güvensizlik sebebiyle eğitimden dışlanmasına sebep olduğu gerçeği unutulmaması geren bir acıdır.

Akıldan kaleme kitabında bu yıllara ve daha sonrasına ait ilginç bilgileri okuyoruz. Ülkücü hareketin önderlerinden bir ismin kendi hayatını etkileyen işlemediği bir suçtan hapse düşmesi, hapis hayatı, aftan yararlanıp yeniden eğitim hakkı kazanarak tüm olumsuz şartlara rağmen eğitimini tamamlayıp doktor olabilmesi insanın azmettiğinde başaramayacağı bir şeyin olmadığının ispatı olup örnek alınası bir başarı hikâyesidir.

Bu anlatılanlardan kamu otoritesinin zayıflığının sebep olduğu güvensizlik, bilgilendirme vazifesi yapması gereken medyanın yanlı ve algı oluşturma şeklindeki çalışması, adalet ve güvenlik sisteminin güçlü olmamasının getirdiği sorunlar gençlik olaylarının kontrol edilemez hale

getirmesi ve bir askeri müdahale ile olağan üstü bir dönemi yaşanması…Kitapta doktorluk ve uzman doktorluk döneminden ilginç hatıralar okuyoruz. Ayrıca diyanet işlerindeki hac sağlık birimindeki çalışmalara önemli katkılar verdiğini öğreniyoruz. TBMM doktorluğundaki çalışmaları ile hem mesleki hem de diğer çalışmaları ile ilgili dikkat çekici tespitlerini okuyoruz.

 Bu ve benzeri kitapların insanlarımıza düşmanlık ve kutuplaşmaların zararlarını görmesini sağlayarak barış içinde birlikte daha huzurlu ve mutlu bir hayat yaşanabileceğine katkı vermesini temenni ederim. Bu vesileyle başta yazar olmak üzere herkese sağlık ve iyilikler dilerim.

Not: Bu yazım 7 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştı. Merhum Dr. İbrahim Doğan, 9 Haziran 2024 yılında vefat etti. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesi ve sevenlerine başsağlığı dilerim.