Türkiye’nin Büyük Çatısı (1)

67

Ekopolitik tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Büyük Çatısı ve Ortak Aidiyet” başlıklı çalıştaya dostum Ekopolitik Koordinatörü Tarık ÇELENK beyin daveti üzerine katıldım. Çalıştay 27 Ocak 2009 tarihinde İstanbul Dedeman Otel’de yapılmıştı. İzlenimlerimle ilgili bir şeyler yazmak istemiştim ancak şartlar oluşmamıştı. Bu çapta bir organizasyonu ben devletten veya daha farklı kuruluşlardan beklerdim aslında. O zamanda Tarık’ beyle fikirlerimi paylaştım. Yaptığı işin çok önemli olduğundan bahsettim. Katılımcıların çoğu yurt dışından gelmişti ve önemli bir organizasyondu. Kendisinin bu organizasyon için harcadığı eforun karşılığında, katılımcıların sağduyu ve olaylara bilimsel yaklaşmaları beni Türkiye’de de demokratik olgunluğun düzeyi açısından umutlandırmıştı.

Bu Çalıştayın çok önemli konuklarından biri Politik psikoloji disiplinin kurucularından Prof. Vamık VOLKAN bey onur konuğu olarak ABD’den gelmişti. Ben kendisini Tarık bey vasıtası ile tanıdım. Müteaddit defalar özel toplantılarında bulundum.  Kendisinden Rusya, ABD; İsrail, Avrupa’daki devletler ve ihtiyaç hisseden devletler faydalanmış. Ancak maalesef diyorum Türkiye faydalanamamış. Son yılda Ermeni Meselesi Üzerine Cumhurbaşkanı ile geniş çaplı bir toplantı yaptı. Şimdi de İçişleri Bakanı ile açılım konusunda geniş ve teknik bir toplantı yaptılar.

Bu çalıştaya önce kimlerim katıldığına bakalım. Ondan sonra çalıştayın özetinden bahsedeceğim birde VOLKAN beyin konuya ışık tutacak söylediklerinden bahsedeceğim.

Prof. Dr. Vamık Volkan, Prof. Dr. Feroz Ahmad, Cevat Öneş, Prof. Dr. Fuat Keyman, Yrd. Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu, Doç. Dr. Mesut Yeğen, Altan Tan, Doç. Dr. Vedat Bilgin, Müfit Yüksel, Dr. İbrahim Kalın ve Oturum Başkanı Avni Özgürel yer almaktaydı.

Açılış Konuşmasını Ekopolitik Koordinatörü Tarık Çelenk yaptı. Tarık beyin açılış konuşmasını önemsediğim için aynıyla veriyorum.

“Bugün günlük hayatımızı ve geleceğimizi geçmişteki büyük savaşlar kadar yaşanan bilimsel, ekonomik ve sonuçları politik olan devinimler etkilemekte ve yönetmektedir. Varoluştan bu yana tarihin şekillenmesinde insanın ne kadar büyük ve önemli rol oynadığı açıktır. İnsan yapıcı ve yıkıcı dürtülerinin motivasyonunun etkisi altında büyük toplumsal dönüşümleri gerçekleştirmiştir. Bu dönüşümler bazen büyük medeniyetlerin inşası, bazen de büyük felaketlerin tezahürü şeklinde sonuçlanmıştır. Tarihçiler, sosyologlar, psikologlar ve genel anlamda toplumbilimciler, bu yapıcı ve yıkıcı süreçleri kendi yöntemleriyle anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmışlardır.

Burada bizler için önemli olan, süreçleri ve dönüşümleri ne kadar anlayabildiğimiz ve birlikte
yaşadığımız insanlar için ne kadarını kontrollü ve sağlıklı bir şekilde örgütleyebildiğimizdir.

Zannederim bizlerin yetişkin kuşaklar olarak coğrafyamızda şahit olduğumuz hadiselerin niteliği, farklı disiplinlerden gelen sosyal ve psikopatoloji bilimcilerin daha fazla ilgisini çekmektedir. Yaklaşık 1000 yıl önce Anadolu’muzda oluşmaya başlayan dönüşümsel kimlik oluşumunun ağırlık merkezi, Bizans deneyiminden de yararlanan Selçuklu ve Osmanlı tarihsel birikimi ile 18-19. yüzyıllara sayın Volkan’ın deyimiyle “büyük bir çadır” haline dönüşmüştü. Günümüzde bu büyük çatının gölgesinin yok olduğu coğrafyalarda her türlü kargaşa ve istikrarsızlık hissedilirken kalan ana gövde Türkiye Cumhuriyeti ile temsil edilmektedir.

Bazı birliktelikler suni iç içe geçmiş parçalar halinde şekillenirken bazı birliktelikler ise ortak bir kader anlayışı ile vücut bulur. Muhakkak ki müşterek bir çatı altında yaşanan, ortak zafer ve yaslarla da derinleşen Osmanlı kimliğinin parçalanması, bir Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun, çağımızda ise Sovyetler Birliği’nin veya Yugoslavya gibi sentetik yapıların dağılması ile tam benzeşmez. Ekonomik ve politik olarak ayrışan söz konusu yapı sonrasındaki toplumların sosyal ve psikolojik açıdan ortak bir kimliğin sinyallerini bugün de verdiklerini gözlemleyebiliriz. Bu kapsamda ülkemiz güncelinde yaşanan kimlik-aidiyet ve toplumsal iletişim sorunlarının çözüm hipotezlerini, disiplinlerarası ve onarıcı bir yaklaşımla tartışmak bu toplantımızın ana konusudur. Bu platformun alışılagelenden farklarından biri de, bilindiği üzere, psikanalitik ve nesne ilişkileri yaklaşımının sosyo-politik süreçlere katkısını tartışmaya açmaktır.

Siyasi karar alıcıların irrasyonel kararları tarihi etkilemiştir. Siyaset bilimciler bunları açıklayabilmek için bilişsel psikolojinin kavramlarını zaman zaman ödünç alarak kullanmışlardır. Psikodinamik yaklaşım ise karar vericilerin politik eylemlerinin irrasyonel boyutlarının anlaşılmasına dönük çalışmalara henüz yeterince yönelebilmiş değildir. Buna rağmen sayın Volkan, hepinizin bildiği gibi, psikanalitik-psikodinamik yaklaşımla birey-grup ilişkileri, politik saha çalışmaları ve bunların geliştirilmesi açısından çığır açıcı çalışmaları ile önemli uluslararası başarılara imza atmıştır.

Türkiye’nin Büyük Çatısı ve Ortak Aidiyet” toplantımıza katılan farklı disiplinlerden akademisyen ve aydınlarımızın da ufuk açıcı çalışmalarına vurgu yapmak isterim. Türkiye’nin yaşanan gerçekliği dahilinde çalışma yapan bu saygın insanlarımızın değerlendirmeleri, Türkiye’deki ortak aidiyet tartışmalarının da önünü açacaktır. Karmaşık bir problemin çözümünde genelde arka plandaki ayrıntılar karşımıza çıkar. Belki de toplumumuzdaki psikolojik kaygı, temel güven duygusu sarsıntısı takıntı eşiklerinin aşılması için bu ayrıntıların politik psikoloji rehberliğinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Umarız bu rehberlik toplantımıza katılan değerli aydınlarımızın buradaki öngörü ve önerileri ile daha da ayrı bir anlam kazanacaktır”

Bu Çalıştay hakikaten çok güzel geçti . Sadece konferans verenler değil, katılımcılarında ciddi soru ve görüşleri ile birlikte ciddi katkıları oldu.

Bu yazının devamlarını nasip olursa haftalar içinde yazacağım. Sizlere soruyorum???? Acaba!!  Bu Büyük Çatı Türkiye’ye dar mı geliyor? Yoksa çatıda çatlamalar mı var? Eğer çatlamalar var ise, tamir görebilecek düzeyde mi? Yoksa yeni bir çatı yeni bir aidiyet duygusu mu? geliştirmemiz gerekir? Var olan aidiyet duygusu ve çatı sizce yeterli midir? Yeterli idi ise, niye bu fırtınalar kopmaktadır? Çatıyı ve aidiyet duygusunu biz mi iyi anlayamadık? Devlet mi iyi anlatamadı? Gibi daha uzatabileceğimiz sorular yumağına vereceğimiz samimi cevaplar, ( Onarıcı yaklaşımla) bizlere doğru yolu gösterecektir diye düşünüyorum.

 

Toplantıya katılanlar

Toplantıya katılanlar

Panelistler ülke meselelerini tartışırken

Panelistler ülke meselelerini tartışırken