Türkiye’de Bazı Yanlış Eğilimler

200

Türkiye milli hassasiyetini yitirmiş bazı siyasetçilere teslim edilemeyecek kadar önemli bir ülkedir. Ümit kesilen bazı siyasetçilerin davranış ve beyanlarının aslında bir faydası da vatandaşın bu partilerin iç yüzünü görmesi ve fark etmesi olabilir. Ülkenin nasıl bir kaosa sürüklenmek istendiğine vatandaş şahit olabilir. Her TC vatandaşı ülkenin beka sorunu ile ilgilenmek durumundadır. Çoğu kere kaos yaratıcıları içimizdedir; ama biz onları hep dışarıda ararız.

Siyasi partiler Türk Milletinin bir partisi olduklarını unutmadan siyaset yapmak durumundadırlar. Ama gel gör ki, bunların önemli bir bölümünden çoğumuzu hayrete düşürebilecek sözler duyarız. Türk Milletinin bir partisi olamayanlar Türkiye partisi de olamaz. Türk kimliğini milli kimlik olarak kabullenmeyip içlerine sindiremeyenler, demokrasiyi istismar edenler, Türkiye partisi olmamalarına rağmen, kamuoyunda öyleymiş gibi kabule zorlanırlar. Kendisini yerli ve milli gören bir partiden birisi çıkar “Anayasadan Türk kimliği çıkarılmadan Türkiye demokratikleşemez” deme sapıklığında bulunur. Bir diğeri “Türk olmadığımızı partimiz sayesinde öğrendik” diyebilir. Bir başkası “Türkiye sadece Türklerin değildir” diyebilecek kadar saçmalar. Ama göreve gelince değişmek zorunda kalır. Etnisiteleri ayrı ayrı birer milliyet unsuru gibi görme ve millet olarak kabul etme yanlışı yönetenlerde bile mevcuttur. Bu yanlış ve çirkin beyanları ifade edenler nasıl bir muamele ve işlemle karşılaşacaklar diye beklersiniz; ancak her birinde konu kapatılma cihetine gidilir. Önce CHP Genel Başkanlığı’nda gözü olan, ardından Cumhurbaşkanlığı’na kendini layık gören bir eski belediye başkanı bir konuşmasında malum ezberleri saydıktan sonra Ermenileri de İstanbul’un sahibi olarak kabul eder. Milliyet ile etnik gurubu birbirine karıştıran, yapay milliyetler yaratma peşinde olan anti-Türk çıkışlar yapanlara herhangi bir işlem yapılmaması millet olarak hepimizi yaralar. Bizler bu partileri de Türk partisi olarak kabul edenlerden olduğumuz için bu türlü bilgisizce ve kontrolsüz sarf edilen cümlelerden de tabii ki rahatsız oluruz.

HADEP ve yeni adıyla bölücülüğü demleme partisi olarak siyaset oyunu oynayanların da Türk partisi olmaları gerekir. Bu partiye oy veren ve %10’ları bulmasını sağlayan vatandaşlarımız arasında da zannedildiği gibi Kürt menşeli olmayan vatandaşlarımız oldukça fazladır. Rejimle kavgalı ve iktidar muhalifi birçok seçmenin bu partiye oy verdikleri görülmektedir. Etnisitelerin değil; Türk milletinin yasal partileri olur. Kendilerini Türk saymayan ve anayasanın 66. maddesini içine sindiremeyip Türk’e karşı Türkiye’de ırkçılık yapmayı politika sanan, terörle iç içe olanların partisi yasal bir oluşum olarak nasıl kabul edilebilir? Bu demokrasimizin önemli bir defosudur. Hukuki zaafların ve çelişkilerin sürdüğü ülkemizde yasa dışı her şeyi yapabilenlerin, kamu vicdanında hukuk yoluyla yasal kabul ettirilme çabaları yargının bir ayıbıdır. Demokrasi bunların yasallığa zorlanmasıyla güçlenmez. Bu bir siyasi ve hukuki çelişkidir. Faaliyetleri her ciddi demokratik ülkede asla kabul edilemeyecek olanların Türkiye’de sahip oldukları haklar, Türkiye’de siyasi istikrarsızlığın asıl sebebidir. İspanya’da bırakın destek olmayı terörü kınamayan, terörle iç içe girmişliği temsil edenlerin demokratik hak ve hürriyetleri kullanmaları lüks sayılmakta ve kabul edilmemektedir. Demokratik birçok ülkede ise; bunları demokratik hakları kullanmaları, seçim yardımı alma lüksleri kabul edilemez. Ama burası Türkiye’dir. Bilhassa seçim dönemlerinde Türkiye’de etnikçi siyaset bütüne karşı parçayı okşayıcı ifadeler Türkiye’ye karşı bir ihanettir.

Milli Mücadeleyi yapan aziz varlıklarımız, şehit ve gazilerimiz Anadolu coğrafyasında tarihi tersine çevirerek dıştan kumandalı gecekondu devletçikler kurmak için yola çıkmamışlardır. Türk partisi veya malum çirkin ezberde olduğu gibi Kürt, Çerkez, Boşnak, Arnavut parti etiketleri demokrasiyi ve ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozmak isteyen kaos yaratıcılarının eseridir. Bunlar Milli Mücadelenin adeta rövanşını almaya çıkmış dıştan kumandalı ve içten destekli, hilale karşı haçın malzemesi olanlardır. Hilal – haç mücadelesi sürdükçe, hilali TC şerefle temsil ettikçe, yeni bir takım işbirlikçiler ve Şeyh Sait özentilerini seyredeceğiz. Bazı büyük şehirlerimizde İngiliz uşağı olarak Milli Mücadelecilerle çatışanların ismini meydanlara vermenin demokratikleşme ile hiçbir ilgisi yoktur.

Türkiye’nin nüfus yapısını bozucu yanlışlardan arınmalıyız. İslam kardeşliği oyununa gelmemeliyiz. İpini koparan Türkiye’de. Bunun zararlarını ileride birlikte göreceğiz. İktidarın bazı yüksek yargı kararlarından haklı şikâyetleri varsa; ihtiyaca uygun ve özgürlükleri de koruyarak yasalar getirmelidir. Türkiye yeniden Milli Mücadele vermeye zorlandığı bir ortamda, aşırı iyimser olup 24 saat çiftetelli oynayacak değiliz. Yeşil komünistler Türkiye’ye Anadolu İslam Cumhuriyeti ismini uygun görürken, iktidara bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı 29.Ekim.2023 Cuma hutbesinde Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi nedense rahmetle anamaz. Ama biz yine de birlik, beraberlik, istikrar arayıp dururuz. Herkes TC’ye karşı olan sorumluluğu hissedebilmelidir.   

Önceki İçerikKonferansa Davet
Sonraki İçerikSapla Samanın Karıştığı Bir Dünya Burası. Hububatı Keşfedenlere Ne Mutlu!
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)