Türkçe Dersleri: Bilgi mi Beceri mi?

211

Karar’daki köşe komşum, üstat İsmet Berkan’ın seçimden önceki Cuma yazısının başlığı şöyleydi: “Boş verin seçimi, siyaseti, gelin okullardaki Türkçe dersini konuşalım”. Başlığın her iki ucu da benim gönlüme göre.  Fark etmişsinizdir seçimler konusundan inatla uzak durdum. İki sebebi vardı. Bir kere seçim hakkında epey bir yazı çıkıyordu. İkinci ve asıl sebep, seçimleri yazanların konuyu benden çok daha iyi biliyordu.

Şimdi gelelim okullardaki Türkçe dersine. En iyisi şuradan Berkan’ın yazısına gidip tekrar okumanız. Değer. Hayır mı? Yazının özeti şu: Okullarda okutulan, sınavlarda sorulan Türkçe soruları aslında öğrencilerin Türkçe becerisine yönelik değil. Maalesef derslerin de Türkçe okur- yazarlığa bir yararı yok. Derslerde gramer terimleri doldurulup, sınavlarda boşaltılıyor. Yalnız Türkçede değil yabancı dil öğretiminde de durum bundan farksız. Zaman kiplerinin isimleri ezberletilir ama on küsur yıl İngilizce okutulan çocuk, ne İngilizce kitap okuyabilir ne anlayabilir, ne de konuşabilir.

Aslolan beceridir

Ne oluyor? Şu oluyor: Bilgi nihayetinde bazı beceriler kazandırmak için verilir. Tek başına bilgi de yararlı olabilir ama bu hâl enderdir. Asıl amaç beceridir. Türkçe dersinden murat; öğrencinin anlaşılır, okunabilir, akıcı bir Türkçe kullanmasıdır. Yani öyle konuşup yazmasıdır. Konuşma, yazma beceridir. Yazdığı cümlede nelerin edat, nelerin zamir, neyin fiilimsi olduğunu bilmese de olur. Bilse daha iyi olur belki ama önce beceri, sonra merak ediyorsa gramer bilgisi.

“Past perfect continuous tense” ne demektir? Doğru cevap vermeyebilirim ama İngilizcem ortalama Amerikan veya İngiliz üniversite mezunundan iyidir. (KPDS’den 99 almıştım.) Ama past perfect continuous? Yok maalesef. Türkçem de çok kötü değil ama ilgeçle yengeci karıştırmam münkündür.  Bu cehaletimi yazılarımda fark ediyorsunuz değil mi? Yoksa etmiyor musunuz?

Bilgiye ulaşılır, beceri edinilir

Peki, neden okullarda beceri değil de bilgi veriliyor. Cevabı basit: Bilgi vermek, beceri kazandırmaktan daha kolaydır da ondan. Üstelik, öğretenlerin önemli bir kısmında da o beceri yok. Ama bilgi var. Bilgiye “ulaşmak” kolay. Anlamasanız da ezberlersiniz; anlıyorsunuz zannederler.

Ama “beceriye ulaşmak” diye bir kolaylık yok. Beceriyi sadece edinebilirsiniz. Beceriyi ezberleyemezsiniz.

Okullarda beceri yerine bilgi verilmesinin bir diğer sebebi: Bilgiyi ölçmek kolay, beceriyi ölçmek zordur. Öğrenci güzel Türkçe yazabiliyor mu? Nasıl ölçeceksiniz? Zaten öğretmenin de ölçmenin de zorluğu yüzünden bir zamanlar Türkçe öğretiminin temel direği olan “kompozisyon” dersleri artık yok. Onun yerine bol bol gramer bilgisi var. Sonra sorarsınız: Aşağıdakilerden hangisi fiilimsi (veya ilgeç) değildir. Karala kutuyu, al puanı… Bakın Vikipedya’ya göre fiilimsi neymiş: “Fiilimsi ya da eylemsi, fiillerden türemelerine karşın fiilin bütün özelliklerini göstermeyen; cümle içerisinde isim soylu sözcükler gibi kullanılan fiil soylu kelimelerdir.” Anladınız mı? Anlamadıysanız da zarar yok. Yardımcı kitapta testlerde çıkan soru örneklerini ezberlersiniz. Sınava girmeyecekseniz bile bundan sonra konuşup yazarken fiilimsilerinize de ilgeçlerinize de dikkat edin.

Nedense aklıma, Kibarlık Budalası’ndaki Mösyö Jourdain’in hayatı boyunca nesir konuştuğunu öğrendiğindeki heyecanı geldi.

Kalbe su serpen bir haber

Şaka bir yana, Berkan’ın yazısının yorumlarından birinde güzel bir haber veriliyordu. Kesip yapıştırıyorum:

N Şahin / 30 Mart 2024 11:47

“Bir Türkçe öğretmeni olarak İsmet Berkan’a bu konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum. Bu yıl Türkçe dersi ile ilgili çok önemli değişikler oldu. Artık yazılı sınavlar açık uçlu ve kısa cevaplı sorulardan yapılıyor. Çoktan seçmeli yazılı sınav yapılmıyor. Ayrıca yazılı sınavlarla birlikte birer tane konuşma ve dinleme sınavı da yapılıyor. Yani bir beceri dersi olan Türkçe’de öğrencimin becerileri ölçülerek not veriliyor artık. Ama bazı öğretmenlerin dilbilgisini fazla önemsediği de doğru.”

Meselenin tam kalbini tutuyor: Yani bir beceri dersi olan Türkçe’de öğrencinin becerileri ölçülerek not veriliyor artık. Demek ki öğrenciye ağızdan bilgi doldurulmayacak, Türkçe okuma, yazma, konuşma becerisi kazandırılacak!

Kalbime su serptiniz Şahin Öğretmenim.

Gereken tam da bu işte. Tabii yalnız sınavlarda değil, dersin kendisinde de yazma ödevleri, okuma ödevleri olmalı. Nihayet Türkçe becerisinin olmazsa olmazı: kompozisyon. İlla kompozisyon!

Bir bu yaklaşımı düşünün bir de bilgi ezberletip kutu karalatma yaklaşımını… Öğretmen için birincisi ikinciden, mukayese edilmeyecek kadar, daha zahmetli değil mi? Fakat öğretmenlik budur. Beceri kazandırmaktır. Öğrenmek de budur. Umarım bilgi değil beceri kazandırma anlayışı diğer “beceri dersleri”ne de yaygınlaşır. Dilerim millî eğitimimiz bugün bulunduğu hâlden silkinip çıkar. Dilemek serbest. “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”

Yapılması gereken belli. Fakat gerekeni yapacak beceriye sahip kadrolarınız var mı? O becerilere sahip olanlara liyakatli deniyor. O liyakat var mı? Keşke bu soruya da hemen evet diyebilsek.

Ezber- beceri tartışması için bir yıl önceki yazıma da bir göz atın.

Bayramınız kutlu olsun sevgili okuyucularım.