Türk İstiklal Marşı Milli Mutabakat Metnidir İslam Coğrafyasının Manifestosudur

54

İstiklal Marşı Yazarı Mehmet Akif Ersoy bir Osmanlı Cihan
Devleti vatandaşı ve bu medeniyet hareketinin bir ferdiydi. Bir cihan
devletinin hem ihtişamını görmüş bir âlim, hem çözülmesini yaşamış bir muzdarip
şair, bir sanatçı ve nihayet yeniden dirilişin bir oluşumu Türkiye
Cumhuriyeti’nin de entelektüel çıtası yüksek bir aydını, bir yurtseveriydi.

 

İsyan Bastıran Müellif

Dolayısıyla hem 19. Asrı, hem de 20. Asrı görmüş ve
yaşamıştı. Asya’nın tecrübeli aklıyla, Avrupa’nın taze fikirlerinin
farkındaydı. Hep kendisi oldu. Hiçbir zaman kimlik ödünç almadı. Olduğu gibi
göründü. İrfanı, imanı ve inancıyla ters düşmedi. Memleket severliği samimi,
ilkeli, pazarlıksız ve bütüncüldü. Bu vatana ve insanımıza ait her güzellik,
zenginlik ve değerler Akif’in şahsında ve eserlerinde mevcuttur. İşini her
zaman en iyi yapan dürüst bir insandı.

Arnavut bir ailenin çocuğu olmasına rağmen, Türkçülerden
fazla Türklüğünü seven bir milliyetçiydi. Ata dedelerinin toprakları olan
Balkanlardaki parçalanmaları, göçleri, ihanetleri, yangınları ve katliamları
yüreği kanayarak yaşamıştı. İstanbul’un batılı müttefik devletlerce işgal
edildiğini görmüştü. Dört bir yandan kuşatılmış son vatan parçası Anadolu’nun
İngiliz, Fransız, Yunan ve İtalyanlar tarafından işgal edilmesi üzerine
başlayan İstiklal savaşımıza katılmıştı. Kara kışın ortasında İnebolu üzerinden
Kastamonu ve Ankara’ya ulaştı. Köy köy, kasaba kasaba dolaşarak halkı İstiklal
Mücadelesine davet etti. Camilerdeki vaazlarında, ev ve kahvelerdeki
sohbetlerinde halkı milli mücadeleye çağırarak onları yüreklendirdi. Hiçbir
zaman ümitsiz olmadı, hep ümit var idi. Güven verir ve itimat edilirdi. Konya’da
konuşmasıyla bu nedenle bir isyanı bastırdı. Bütün cephelere dağıtılan
Sebilürreşat Dergisindeki şiir ve yazıları da aynı etkiyi yapıyordu. Çünkü
Milletin ona inancı tamdı.

 

Neden Korkma?

Türk yurdu işgal edildiğinde, milletin istiklal ve istikbali
için bütün yürekler bir araya toplanmış, hep birlikte atıyordu. Şahsi ve indi
husumetler ayaklar altına alınmış, meydanda sadece kardeşlik, dostluk,
samimiyet bayrağı dalgalanmaya başlamıştı. Anadolu batılı işgal kuvvetlerine
karşı tek bir yumruk olmuştu. Milli mücadele böylece kazanıldı. Mehmet Akif
Ersoy Büyük Millet Meclisi’nin kurucu milletvekili olarak Burdur’dan mebus
seçildi. Maarif Bakanlığı teklifini aşırı mütevaziliğinden dolayı kabul etmedi.
İrşat Komisyonu Başkanlığına getirildi. Çünkü halkın, sokaktaki insanımızın
eğitimini çok önemsiyor, cehaletle mücadele edilmesi gerektiğine inanıyordu.

Yarışmaya katılan onlarca şiirden, İstiklal Marşı dizeleri beğenilmemişti.  Akif, İstiklal Marşımızı onca ısrarlara karşı
telif almamak üzere yazmayı kabul etti. Ortaya öyle bir metin çıkmıştı ki
TBMM’nde defalarca ayakta alkışlanarak okundu. “Korkma” diye başlıyordu. Bu bir ayetti “La Tahzen İnne Maal Asri Yüsran”. Kur’an Kerim’de Yüce Yaradan “
Üzülme, her zorlukta, birlikte bir kolaylık vardır. Kolaylık zorluğun içinde
saklıdır” diyordu İslam Peygamberine. Nebi, Hazreti Ebubekir ile birlikte
müşriklerden uzaklaşırken takip edilmiş, Hıra Mağarasında izine rastlanmıştı.
Tam bu sırada bir güvercin yumurtası üzerine oturmuş, bir örümcek de mağaranın
kapısına ağını sermişti. İz sürenlere ve müşriklere göre böylesi bir durumda İslam
Peygamberi ve Hazreti Ebubekir’in mağaraya girmelerinin imkânı yoktu! Akif “Korkma” derken buna vurgu yapıyordu. Bütün
yüreğiyle haykırıyordu. Ayrıca bilgisini, ilmini, birikimini, marifetini
sergiliyordu.

İstiklal Marşımızdaki tema milli bağımsızlığımız,
özgürlüğümüzdür. İnsanımızın ve ülkemizin temel düşünce ve kavramı bu marşta
yatmaktadır. Mesela bayrak, mesela hakkı savunmak, iman ve vatan duyarlılığı,
istikbale ümit ile bakmak, tarih şuuru ve fedakârlık. İşte bunun içindir ki en
zor şartlar altında çeşitli cephelerde onca savaştan çıkmasına, yılgın ve
yorgun olmasına rağmen, ümidini kaybetmeyen, yarınına güvenle bakan Türk
Milletinin neler yapabileceğini hatırlatıyor İstiklal Marşımızda Mehmet Akif
Ersoy.

 

Mazlum ve Mağdur Milletlerin
Marşı

Kor ateşin her zaman şafak şafak nasıl yakacağını göstermek mevcuttur
İstiklal Marşımızda. Emperyalist Batılı Efendilere ve hempalarına insan ve
medeniyet fotoğraflarını hatırlatmak vardır İstiklal Marşımızda. İstiklal
Marşı’nda mey’us olmaya karşı meydan okumak vardır, sömürgeci Avrupalı ülkelere
hürriyet ve “sömürüye hayır” dersi vermek vardır. İstiklal Marşı Milli
Mutabakat metnidir. Türk milletinin bir uzlaşma kitabesi örneğidir.

İstiklal Marşımız İslam Coğrafyasının aynı zamanda bir manifestosudur.

Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfımız İstanbul’da Mehmet
Akif Ersoy ve İstiklal Marşı Uluslararası Sempozyumu (10 Mart 2012) tertip
etmişti. Kahire Şems Ayn Üniversitesi’nden genç akademisyen dostumuz Doç. Dr.
Hazem Said Muhammet Montazir tebliğinde öyle bir husus hatırlattı ki hepimizin
tüyleri diken diken oldu, ayakta selamladık bu delikanlı akademisyeni. Şöyle
diyordu;

Türk İstiklal Marşı
sadece Türkiye’nin değil, bütün mağdur ve mazlum İslam coğrafyasının da İstiklal
Marşıdır. Benim de İstiklal Marşımdır. Belki siz unuttunuz ama bugün Mehmet
Akif Ersoy’un yazdığı bu İstiklal Marşında hala Mısır’da kullandığımız onlarca
kelime var, bunlarla günlük hayatımızda sürekli iç içeyiz. Birkaç örnek vermek
gerekirse, mesela istiklal, mesela hürriyet, mesela şafak, mesela şüheda,
mesela vatan, mesela millet.

İstiklal Marşı’nın kıtalarını kentlerimizin yönetimleri,
aydınları mesela Eskişehir, Edirne, Kütahya, Uşak, Yeşil Bursa, Güzel İzmir,
Balıkesir, Aydın ve İstanbul grafik ve resimlerle, kara kalemle çerçeveleyerek
her biri ayrı ayrı bilgi ve belge taşıyan kart postal yaptı, özel günleri öyle
kutladı. İstiklal Marşımızın 12 kıtasının konu edildiği son kart postal ise
“Yadigar-ı Misak-ı Milli” adıyla arşivlerimize girdi (Mehmet Rüyan Soydan
Arşivi).

 

Türkçeyi Yüceleştiren
Sanatçı

Taklitten uzak, yeniliğe açık, sosyal gözlemci, medeni
kalkınmacı, milleti için fedakâr Akif’in kullandığı Türkçe, dilimizi yüceltiyor
esasında. Dramalarında olsun (Meyhane, Kocakarı ve Ömer, Küfe, Hasta vs),
destanlarında olsun ( Çanakkale, Asım vs) Türkçenin en güzel örneklerini
bulabiliriz. Buna tasavvuf, sokak, üniversite dâhil 7 ayrı mekanda konuşulan
Türkçemiz dahildir. Bulabiliriz diyorum çünkü bu Türkçe ile Akif’in Başyazarı
olduğu önce Sıratımüstakim, sonra Sebilürreşat Dergileri aynı zamanda Yeni
Delhi, Bakü, Kazan, Kırım ve Balkanlarda da hem yazarlara ve hem de okuyuculara
sahipti. Hac Farizasını yerine getirmek üzere Mekke-Medine’ye doğru yola çıkan
aydınlar önce İstanbul’a gelerek Eyüp Sultan’ı ziyaret ediyor, ardından hemen
Cağaloğlu’ndaki Sebilürreşat Yazıhanesini. Sonra da güneye aşağıya doğru
iniyorlardı. Bu Hac yolculuğu aylarca sürüyordu. Eğer Akif’in Türkçesine
yeniden sahip çıkılsa Türk Dilini okuyan ve anlayanların sayısı da artacak.
Tercüme faaliyetleri hızlanacak. Bugün UNESCO raporlarına göre; değişik şive ve
lehçeye sahip olsalar da Türkçe konuşan insan sayısı 250 milyon, sıralamada da
5 veya 6.

 

İskenderiye’de İngilizlerin
Müslüman Esir Kampı

Her mısraı milletin hafızası olan İstiklal Marşı’nın Yazarı
dürüst, ihlaslı, merhametli, vefalı, dost canlısı, cömert, cesur, inançlı,
vatan sevgisi ile dolu, sır tutan, adil olan, itimat edilen, ilim, irfan ve
iman sahibi, birkaç doğu ve batı dilini bilen Mehmet Akif Ersoy bir sene sonra seçime
gidildiğinde ikinci dönem milletvekili olarak atanmadı! Üniversitedeki işine
son verildi. İşsiz, parasız kaldı, karısı İsmet Hanım astım hastası idi ve Akif
ayrıca sürekli tarassut altında takip ediliyordu. Kadim dostu Mısır Hidivi
Abbas Halim Paşa’nın daveti ile Kahire’ye gitti, (1925) Hilvan’a yerleşti, Türk
lobisi kurdu, üniversitede Türkçe öğretti talebelere. 11 yıl kaldı Mısır’da. Daha
önce de (1912 ve 1924) iki defa Mısır’a gitmişti. Kahire Üniversitesi’nde ilk
dersinde öğrencilerine şöyle diyordu;

-Sevgili Gençler.. Mısır’da 15 bin Osmanlı askerinin
tutulduğu bir esir kampı vardı. Adı İskenderiye Seydülbeşer Kuveysna Osmanlı
Usera-i Harbiye Kampı. 16. Tümen 48. Alay Osmanlı askerleri burada esirdi.
Kampın komutanı İngiliz. Hekimi Ermeni. Bir müddet sonra Ermeni Doktor, İngiliz
Komutana uluslararası arenada hiç dikkat çekmeyecek biçimde yağdan kıl çeker
gibi bu kampın esirlerini halledeceğini belirtiyor! Bit ve mikrop kırma
bahanesiyle krizol maddeli dezenfekte havuzu yapılıyor. Türk askerleri bu
havuzlara sokuluyor. Başını suya sokan askerin gözü kör oluyor. Bunu fark eden
diğer askerler havuzdan çıkmak isteseler de dipçiklerle yeniden başları suya
sokuluyor. 15 bin asker görme özürlü oluyor ve sonra serbest bırakılıyor!. Aç,
sefil, perişan bir vaziyette “Nereye giderseniz gidin!” deniliyor. Bu Milletlerarası
esir hukukuna aykırı bir husus. Bunu unutmayın. Ülkenizi ve insanlarınızı sevin
ve koruyun.

 

Akif Meselenin Peşini
Bırakmıyor! Arakan Müslümanları da Ne?

Mehmet Akif Ersoy ilk defa Mısır’a gittiği yıllarda
öğreniyor bu vahşeti. Milletvekili olarak parlamentoda görev yaptığı yıllarda
diğer mebus arkadaşları Faik Bey, Edirne Saylavı Şerif Bey ve kendisi meclise
bir araştırma önergesi veriyor (25 Mayıs 1921). Ancak İstiklal Savaşı ve yeni
kurulan bir cumhuriyetin kurumlarının henüz oturmaması dolayısıyla bu araştırma
önergesi kadük kalıyor.  Napolyon’un bu
katliamı bildiği halde seyirci kaldığı, İngiliz General Sir İan Hamilton’un
bölgedeki 135 bin kadar diğer esirleri de katarlarla Hindistan bölgesine Kalküta
ve Yangon’a gönderdiği biliniyor. O yıllarda Pakistan yok, Hindistan var ve
tamamen İngiliz işgali altında. Bölgeye İngilizlerce gönderilen 12 bin Osmanlı
askerin de şehit olduğu sanılıyor. 1500 askerimizin mezarı bulundu. Bunların
bir kısmı yavaş yavaş da olsa ortaya çıkarılıyor. Mektica’daki Türk
Şehitliğinde 700 mezar olduğu arşivlere girdi. Bu gelişmeleri esir Tabip
Binbaşı Necip Bey ortaya çıkarıyor. Bir mektup yazıyor. Mektuplar o dönemde
önce Londra’ya gidiyor, sonra Kızılhaç aracılığı ile İstanbul Kızılay’a,
buradan da eğer mümkünse ailesine ulaştırılıyor. Er Koşikavaklı İsmail de
Balkanlardaki evine yazdığı mektuba cevap gelmeyince şüphe üzerine olay ortaya
çıkıyor. Durumu İstanbul’a bir vesileyle bildiriyorlar. Merkezi hükumet böylece
durumdan haberdar oluyor. Bu mektuplar hala İstanbul’da devlet arşivinde
muhafaza ediliyor. Öte yandan başta Hindistan olmak üzere bölgeye getirilen
Osmanlı esirlerine İngiliz komutan “Artık ülkenize döndünüz. Ancak savaşlar
dolayısıyla her şey birbirine girdi. Aileler kayboldu. Sizler burada verilen
toprakları işleyin, ürünlerinizi bizler satın alacağız. Evlenin, çoluk çocuğu
kavuşun” diyorlar. Büyük bir bölümü de öyle yapıyor. İşte bunlar bugün yurtsuz
ve vatansız olarak yaşamalarını acılarla sürdüren Arakan-Nyanmar
Müslümanlarıdır. Nerede; merak ediyorum araştırmacılarımız, tarihçilerimiz,
sinemacılarımız, romancılarımız, öykü yazarlarımız?

 

Hasta Yatağında Ankara’dan
Ziyaretçileri Var

Bütün şiirlerinin ve çalışmalarının özeti olan İstiklal
Marşı’nı Akif Safahat kitabına almadı. “Bu milletin malıdır.” dedi ve Kahraman
Ordumuza ithaf etti.

“15 Gün daha vatanımdan uzakta gurbette kalsaydım,
çıldırabilirdim” diyen Sanatçı Mısır’dan 16 Haziran 1936 günü Türkiye’ye döndü.
İstanbul Karaköy rıhtımına yanaşan gemiden inen Akif’in sırtında uzun bir pardösü
ve başında bir fötr şapka vardı!. Dostları karşıladı, dostları yerleştirdi. Her
kesimden ziyaretçisi eksik olmuyordu.

Ankara hükumetine yakın önemli yazarlardan Hakkı Tarık Us ve
Ruşen Eşref Ünaydın bir müddet sonra Akif’i hasta yatağında ziyaret ediyorlar.
Hakkı Tarık Us diyor ki “Üstat, Gaziyle birlikte idim. Sizden sevgi ve
sitayişle bahsetti. Güzel sözler söyledi. Ve hatta dikkat buyurun sözlerime “Kendilerine
hissi bir adavetim yoktur. Eğer olsaydı, Türkiye’ye dönmesine müsaade etmezdim.
İstiklal Marşı’nı da kaldırırdım.” Bu sözler karşısında Akif heyecanlanıyor ve
Hakkı Tarık Us’a dönerek;

-Demek öyle.. Hakkı Bey hatırlar mısınız? Biz Gaziyle harp sahalarında
ön saflarda beraber gezdik, beraber yürüdük. Meclis’te kendilerini sonuna kadar
destekledik. Bu böyle iken Gazi Hazretlerinin “adavet” kelimesini telaffuz
etmesine hayret ettim. Beni memlekete sokmayabilirlerdi. Lütfettiler.
Kendilerine minnettarım. 

Mehmet Akif biraz dinleniyor, derin bir nefes alıyor ve sonra
devam ediyor “İstiklal Marşına gelince onu kimse kaldıramaz! Nasıl kaldırılabilir
ki? Meclis’te ilk okunduğu gün Tunalı Hilmi hariç herkes ayakta dinledi.
Kendileri de dahil. İstiklal Marşı bir daha yazılamaz. Kimse de bir daha
İstiklal Marşı’nı yazamaz. Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı
yazdırmasın.”

 Ortalık biranda buz
kesiyor.

 

2021, On Yıl Öncesine
Benzememeli

Hamasetimiz, şehametimiz ve feragatimiz, gururumuz, yüksek
seciye ve fazilet sahibi, insan-ı kamil İstiklal Marşı yazarı Akif!.. Dilerim
2021 İstiklal Marşı’nın TBMM’nde kabulünün yüzüncü yıldönümü 2011 Mehmet Akif
Yılı’nda görülen hovardalığa, yalnızlığa, kısırlığa, bitmişliğe, yetersizliğe
benzemez; ulusal ve uluslararası boyutta ses getirecek, yansıması güçlü olacak,
her tarafta ve özellikle İstanbul’da İstiklal Marşı Yazarının hatıralarına
sahip çıkılacak, Safahat’ın dünya dillerine tercümesi katlanarak artacak,
dramaları sahnelenecek, Mehmet Akif Ersoy’un idealizmine ve karakterine uygun
nesillere yatırım yapılacak bir yıl olur.