Tokalaşmak, antik çağdan günümüze kadar ulaşan ve uygulanmasına devam edilen adetlerimizden biridir. Belki de en yaygın olanıdır.
Tokalaşmanın ne zaman ve nerede başladığına dair kesin bir bilgi henüz yoktur. Sürdürülen araştırmalarda iki görüş öne çıkmaktadır. Tahminler Yemen ve Roma üstünde yoğunlaşmaktadır.
Yemen, antik dönemin en önemli ulaşım, ticaret ve ikmal yollarının kesiştiği bir yöre özelliğine sahiptir. Aynı zamanda da deniz vasıtalarının ihtiyaçlarını temin ettiği, dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden biridir.
Bölgedeki Sana (Sana’a) kenti de dünyanın en eski kenti olarak kabul edilerek, UNESCO* tarafından 1986 yılında “dünya mirası” olarak ilan edilmiş ve koruma altına alınmıştır.
Sana, çok özgün mimarisinin yanı sıra tarihini, kültürünü, efsanelerini konu alan pek çok san’at dalına; opera, bale, roman, filme konu olmuştur. Bu neden ile ziyaretçi yönünden yörenin değeri günümüzde de devam etmektedir.
Bazı araştırmacılar antik dönemdeki bu önemli yöreye sürekli gidip gelenlerin, tekrar kavuşmanın sevincini birbirlerinin ellerini sıkarak göstermelerinin tokalaşmanın başlangıcı olduğunu söylemektedirler.
Diğer bir görüşte el sıkışmanın Roma’da ve milattan önceki yüzyıl içinde Jül Sezar (Julius Caesar) zamanında başladığıdır.
Jül Sezar yesariydi. Günümüz deyimiyle solaktı.
Çevresindekilerin ise hemen hepsi sağ ellerini kullanıyorlardı. Yaşanan çağda herkes silah (kılıç-kama) taşıyordu ve birbirinden korkuyordu. Fesat, dedikodu, gammazlık çok yaygındı. Kimse kimseye güvenmiyor, pusu ve tuzakla hasmını saf dışı edebilmek hep gündemdeydi.
İşte böyle bir ortamda Jül Sezar, sokakta karşılaşanların sağ elleriyle birbirlerinin kollarını tutarak selamlaştıktan sonra konuşmalarını zorunlu kılan yasayı ilan etti. Böylece, Romalıların huzur ve güven içinde birbirleriyle görüşmelerini sağlamıştı.
Artık, silah tutan eller birbirlerini tutarak selamlaşmalar başlamıştı. İnsanlar birbirlerinden kuşkulanmadan ve korkmadan sohbet edebiliyorlardı.
Jül Sezar’a gelince, kendisi solak olduğu için bu uygulamadan ayrıca kişisel avantaj sağlamış oluyordu.
Nerede ve ne zaman başlamış olursa olsun tokalaşma insanların hoşuna gitmiş olacak ki, uygulama günümüze kadar ulaşmış ve geleceğe doğru da yoluna devam etmektedir.
Uluslararası sosyal yaşamda da, tokalaşma önemli yerini korumaktadır. Zira karşılama, uğurlama, anlaşma, kutlama, barışma ve vedalaşma gibi durumların vazgeçilmez ritüeli olarak uygulanmaktadır.
Tokalaşmanın kendine özgü ve genel kabul görmüş kuralları vardır:
Normal karşılaşmalarda gençler, yaşlı kişinin elini uzatmasını beklemelidir.
Resmi durumlarda ise, üst rütbede olanın elini uzatmasını beklemek gerekmektedir.
Kalabalık ortamlarda ise protokol düzenine göre üst rütbelinin, yanına yaklaşıp elini uzatmasını beklemek ve sonra sırayı takip etmek gerekmektedir.
Önemli bir ayrıntı da şudur: Bayram Namazlarında Müslümanlar, namazı müteakip cami çıkışında sırada gördükleri kişilerin ellerini sıkarak ve bayramlarını kutlayarak sıranın sonuna geçer. Bu şekilde cami cemaati birbiriyle tokalaşarak bayramlarını kutlamış olurlar.
Sosyal alanda ise, en yaşlı kişiden başlamak gerekmektedir.
Tokalaşmak belli bir süreyi geçmemelidir.
Tokalaşırken göz teması kurmak, güler yüzlü ve saygılı olmak gerekir.
Eller sıkılırken, pazarlık hariç, sallanmamalıdır.
Tokalaşılacak kişi ayakta ise, ayağa kalkmak lazımdır.
Uzatılan eli boşta bırakmamak gerekmektedir.
Aile bireyleri ve yakın dostların, el sıkışmakla beraber kucaklaşmaları, muhabbet, dostluk ve sevgi göstergesidir.
Sosyal kurallar kadar dini açıdan, özellikle biz Müslümanların, musafaha diye andığı selamlaşma ve tokalaşma Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından bizlere önemle tavsiye edilmiştir. ” Tokalaşın ki, aranızda kin ve nefret barınmasın ” buyurmuşlardır.
Hiç kuşku yok ki tokalaşma sevgiyi, hoş görüyü, dostluğu pekiştiren bir davranış ve ifade tarzıdır.