Kurban Bayramınızı tebrik ederim. Aydınlar Ocağımızın “Türkiye’de
Terör” konulu Açıkoturumu oldukça başarılı geçti. Toplantıya E. Alb.
Erdal Sarızeybek, Doç Dr. Emin Gürses ve Prof. Dr. Ömer A. Aksu
katılmışlardı. Bundan önce olduğu gibi, bu toplantının da Yeniçağ ve
İstanbul TV’lerinde yayınlanacak olması, toplantıların binlerce kişiye
ulaşmasını sağlamaktadır.
Türkiye’ye karşı farklı dönemlerde farklı terör örgütleri
kullanılmaktadır. Silahlı terörün yanısıra silahsız bir terör çeşidi
olan Türk kimliğine karşı açılmış psikolojik savaş, Türkiye’nin
Balkanlarda, Kafkaslarda, Ortadoğu’da ve Avrasya’da siyasi
tesirliliğini azaltmayı hedeflemektedir. Türkiye; Türkiye olarak
kaldığı sürece milli ve üniter yapısını hedef alan terör olaylarıyla
karşılaşacaktır. Önemli olan ülkeyi yönetenlerin yanlış yapmaması,
oyunlara ve oyalamalara fırsat vermemesidir.
Terörün hedefi ne bölgesel az gelişmişliği gidermek, ne de insan
hakları ve kültürel haklardır. Demokrasi ve insan haklarını bir örtü
gibi kullanan terör örgütü, daha fazla demokrasi ve hürriyetleri
genişletilerek engellenemez. Bu aşırı ve iyimser romantik, çapsız
siyasetçilerin çözüm zannettikleri bir oyalamadır. Türkiye’deki terör
örgütü ve onun Meclisteki destekçileri, Kürt diye isimlendirilen
vatandaşlarımıza da karşıdır. Örgüt, her şeyden evvel uyuşturucu, beyaz
kadın ticareti, mafya, akaryakıt gibi yasa dışı menfaatlenme olayıdır.
Örgüt, bazı Kürtleri figüran gibi kullanmaktadır. Buna âlet olan da
zannedildiği kadar fazla değildir.
9 Aralık 2007 tarihinde Irak’ın Kuzeyine yapılan hava harekâtı gayet
tabii önemlidir. Ancak, örgütün arşiv ve kasasına ulaşılmalıdır.
İktisadi kaynakları içerde ve dışarıda hedef alınmalıdır. Emirle yarım
bıraktırılan operasyonlar unutulmamıştır. Türkiye harekete geçmekte geç
bile kalmıştır. Diplomatik yoldan caydırıcılığını zayıflatmıştır.
Ancak, bu harekâta müsaade edenler, Türkiye’ye karşı şimdilik örgütü
kullanmaktan vazgeçip onu İran’a karşı kullanmaya devam eden
müttefikimiz, bunun karşılığında bizden hangi tavizleri koparmıştır?
Kendisine yönelen terör tehdidine karşı neden siyasi çözüm peşinde
olmamıştır? ABD yetkilileri bizden hâlâ askeri değil, siyasi çözüm
beklemektedirler.
Irak’ın Kuzeyinde bölgeyi kontrol edecek yeni Müslüman İsrail’e ve
kukla devlete müsaade edilmiş midir? Türkiye’nin yapısına uymayan bir
federasyon tavizi mi verilmiştir? İleride bu kukla devlet ile
konfederasyona mı gidilecektir? Bunlar bugün açık değil. Bugün PKK’yı
İran’a saldırtanlar gerektiğinde Barzani’ye karşı da bir tehdit unsuru
olarak kullanacaklardır. Bizim için asıl tehlike; Irak’ın Kuzeyindeki
siyasi tezgahtır. Sürekli PKK kullanılarak bu tezgah gözden uzak
tutulmaya çalışılmıştır.
İspanya’da bölücü teröre karşı olan AB, Türkiye’deki ırkçı bölücü
terörün destekçisi olduğunu Avrupa Parlamentosunda Interpol tarafından
kırmızı bültenle arananları misafir ederek ve konuşturarak
göstermiştir. İşbirliği açıktır. Gerek AB İlerleme Raporlarında, gerek
diğer belgelerde Türkiye’nin milli ve üniter yapısının hedef alındığı
ortadadır. Hayali bir AB üyeliği canlı tutularak Türkiye tanınmaz hale
getirilmektedir. Sözde Uyum Yasaları, İkiz Yasalar ve en son ısmarlama
Anayasa Taslağı bunun örneğidir. AB, ne üyelik, ne de katılma konusunda
Türkiye’ye yeşil ışık yakmıştır. AB, Belçika ve İspanya’da olduğu gibi
birleştirmiyor, bölüyor. Siyasetçinin ve medyanın yalanları ve AB
hikayeleri gün ışığına çıkmış, ekranları kirleten malum Brükselci
tosuncuklar ortalarda görünmez olmuşlardır. Yol bitmiş olmasına rağmen,
ülkeyi yönetenler “biz yolumuza devam edeceğiz” demektedirler. Sonucu
ortaya çıkan bu tezgah karşısında devletin politikası değişmeyecek
midir? Eve değil; ama dağa çıkış afları sürecek midir?
Sayın Başbakan, “biz de durduk yerde onlara operasyon yapmayız”,
“PKK’nın cenaze töreninde bayrağını açması da, F-16’ların alçaktan uçuş
yapması da yanlış”, “Türkiye sadece Türklerin değildir” gibi beyanlara
devam edecek mi?
Geçenlerde kaybettiğimiz Hocaların Hocası Prof. Dr. Sabahattin
Zaim’i saygıyla ve rahmetle anarım. Bu vesileyle rahmetli Prof. Dr.
Ayhan Songar’ın bir sohbette ifade ettikleri aklıma geldi. Bir Kahire
seyahatinde vakit ezanı okunur, Hoca camiye girer ve namazını kılar.
Çıkışta turistlerin müezzini çağırarak ilginç buldukları ezanı para
karşılığı tekrar okumasını istediklerini görür. Müezzin, ezanı tekrar
okur ve Hoca bize şu soruyu sorar: Türkiye’de bu çirkin örnek
görülebilir mi?